Kenan Kırkaya
Sözün aslı “İnsan insan kurdudur” şeklindedir ve İngiliz Filozof Thomas Hobbes’a atfedilir. Kürtler kendi deneyimlerinden ve yaşamışlıklarından yola çıkarak benzer sonuçlara belki de Hobbes’tan önce ulaştılar. “Kurmê darê ji darê ne be dar kurmî nabe” Kürt atasözü Hobbes’un feylesofluğuyla yarışır bir bilgiçlik taşır.
Bu tespit, yaşanmışlık ya da talihsizlik Kürt halkının özgürlüğüne kast edenlerin iştahını kabartıyor. Efendi için ezileni ezilene, Kürdü Kürde kırdırma politikası en mahir olduğu, en maliyetsiz, sonuçları itibariyle kendisine en fazla üstünlük hazzı yaşatan yöntemlerden biridir ve yıllardır şaşmaz bir kanun olarak kullanır. Bütün Kürt isyanları, özgürlük talepleri benzer yöntemlerle bastırıldı ya da boşa çıkarıldı. Bugün de Kürtlerin elde ettiği hak ve kazanımlarının tümüyle tasfiye edilmeye çalışıldığı bir dönemde Kürtleri daha çok karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Hamidiye alayları, korucular, Hizbullah yetmedi daha ince yöntemlerle “devlet Kürdünü” tam kadro sahaya sürdüler.
Cezaevlerinde, sokakta, idari uygulamalarda Kürt diline yönelik saldırılar azgınlaştı. 1980 dönemine rahmet okutan yasaklar yürürlükte. Kamusal alanda Kürtçeye yönelik bu saldırıların sözcülüğünü bir “Kürt” üstleniyor.
Daha önce HDP’ye uygulanan sansürün savunuculuğunu yaparak kendisine bahşedilen konumu hak ettiğini ispatlayan Didem Arslan şimdi de Kürtçe konuşanları susturarak, yeni dönem “Türkçe konuş çok konuş” kampanyasının ekran yüzü olduğunu ya da olmak istediğini ortaya koydu.
Onu Kürdün diline çatal, bıçak fırlatanlardan farklı kılan kulaklara fısıldadığı “Kürtlüğü”dür. Didem Arslan’ın elbette bu saldırı tufanında bir hükmü yok ancak kendi diline yönelik saldırıya gönüllü yazılması “düşürüldüğü” durum açısından hazin.
Birkaç yıldır örgütlenerek HDP il ve ilçe binalarının önüne yönlendirilen “Kürtler” üzerinden yeni hamleler geliştiriyorlar. Tam da kapatma davasının tartışıldığı, kamuoyunu kapatmaya ikna etmeye ihtiyaç duydukları dönemde, bu kez kendisini “Devlet Kürdü” – tanım kendilerine ait – olarak nitelendirenleri HDP Genel Merkezinin önüne yönlendirdiler. Bu yönlendirilmiş devlet Kürdüne akıl verenlerin amacı beli; HDP’yi gittikçe daha çok kriminalize etmek, HDP Genel Merkezi’ni çalışamaz hale getirmek! Bu da yetmiyor; Güney’de, Rojava’da mücadele eden Kürtlerin karşısında lejyon haline getirilen başka Kürt güçleri çıkarılıyor. Besledikleri “devlet Kürdünü” özgürlük isteyen her Kürdün karşısına konumlandırıyorlar.
Devlet, ağacın kurdu olmadan ağacı çürütemeyeceğinin, o ağacın serpilip büyümesine engel olamayacağının farkında. Haliyle o kurdu besliyor, büyütüyor, çoğaltıyor. Daha önceki deneyimlerinden hareketle umudunu o kurtçuğa bağlıyor. Ancak her türlü Kurt ittifakına, kurtçuğa, zararlı böceğe rağmen ağacı yaşatan onun köküdür, yeşerdiği topraktır. Kürtlerin ne dili, ne kadim Kültürü, ne de özgür olma talebi “Devlet kurduyla” da “Devlet Kürdüyle” de engellenemeyecek. Kürt 21’inci yüzyılda birbirinin kurdu değil birbirinin yurdu olmayı elbette başaracak.