Irkçılık illetine kapılanlar asla uslanmıyorlar. Asla yaşananlardan, tarihten, kaybettiklerinden ders çıkarmıyorlar. Kürt varlığını inkâr ederek, ortak yaşam arayışını, demokratik gelecek arayışını katledip baltalayanlar; ülkenin geldiği aşamadan yakınıyormuş gibi yapıp bu duruma sebep olan inkarı, asimilasyon anlayışını harfiyen sürdürüyorlar.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller’in 23 Temmuz tarihli, HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a cevap vermek için kaleme aldığı yazısı, ibretlik bir yazıdır. “Alt kimlik, üst kimlik” güzellemesiyle Kürt inkarını ve asimilasyonu “teorize” eden yazar, kendince inceltilmiş kavramlar ve tespitlerle Kürt sorununa neden olan en az 100 yıllık bir anlayışı sürdürüyor. Kürtlüğü etnisite, Türklüğü ile ulus olarak ayrıştıran ve Türklüğü Kürtlük üzerinde “Üst kimlik” olarak konumlandıran Güller’in yazdıkları onlarca yıl koca koca “profesörlerin”, “bilim insanlarının”, “Kürt yoktur, dağ Türkü vardır” şeklinde uydurdukları rezil teorilerin devamından başka bir şey değildir. Kürt dilini “Kart kurt” sesine indirgeyen anlayışın devamıdır. Devletin bu konuya dair yalan imalathanelerinde üretilmiş tezlerin kötü ve mükerrer bir kopyasıdır.
Bu anlayış kaynağını Türklüğün üstlüğünü kanıtlamaya çalışan “Güneş Dil Teorisi”nden, “Bir Türk dünyaya bedeldir” anlayışından alıyor. Yazarın bugün söyledikleri Mahmut Esat Bozkurt’un yıllar önce dile getirdiği “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır” sözlerinin güncellenmiş halidir. Hatta yazar, “Ah vah etmenin… bir faydası yok. Her yerde olduğu gibi bu topraklarda da tarihin ve toplumların yasası işledi sonuçta” sözleriyle “tarih Türklüğün efendi olma gerçeğini kanıtladı boşuna itiraz etmeyin” demektedir.
Yazarın “Irak’taki, Suriye’deki Türkmen bize ne kadar yakınsa, Irak’taki, Suriye’deki Kürt de, Arap da o kadar yakındır” sözlerinin en küçük bir gerçeklik payı yoktur. Eğer öyle olsaydı Mehmet Ali Güller’in teorize ettiği “Tek dil, tek millet” anlayışını rabia olarak bayraklaştıranlar AKP zihniyeti “Kerkük Kürtlerin kalbidir” diyen Kürdistan Bölgesi’ndeki insanları açlıkla ölümle tehdit edebilir miydi? Eğer öyle olsaydı Suriye’deki Türkmenlere Kürtlerden herhangi bir tehdit gelmemiş olmasına rağmen Türkmenler gerekçe yapılarak Kürtlere savaş açılır mıydı? Siz hiç Azerbaycan için neredeyse Ermenistan ile savaşa tutuşacak olan devlet aklının tek bir gün İran’da her gün Kürtlerin asılmasına en azından insani olarak itiraz ettiğini gördünüz mü? Ya da her gün Hocalı katliamını dilinden düşürmeyenlerin, Srebrenitsa katliamına ağıt yakanların dünyanın görüp görebileceği en büyük katliamlardan biri olan Halepçe için tek bir açıklama yaptıklarını gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü, “Alt kimlik, üst kimlik” aklı Türkmeni soydaş, Kürdü ise hasmı olarak görüyor.
Güller’in AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği uçurumun müsebbibi ve ortağı olarak Kürtleri gösterme çabası tam da kendisini konumlandırdığı “üst kimlik, egemen ulus” hastalıklı bakışının sonucudur. Bu anlayışa göre Kürt, bu ülkedeki her türlü melanetin sebebidir. Kürtler olmasa bu ülkedeki demokrasinin kırıntısından söz edemeyecekler olanlar Kürtleri de demokrasi dışı bir güç olarak konumlandırıyorlar. Sanki “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyerek Meclis iradesini ve halk iradesini kendileri altın tepsi içinde peşkeş çekmemişler gibi. Sanki Güller’in, yıllarca birlikte ortak yol yürüdüğü, yoldaşlık ettiği, Perinçek ekibi Odatv ekibi hala AKP’nin topluma yaptığı bunca saldırıya açık destek vermiyormuş gibi… Bu durumda bile Kürtleri ülkede yaşananlardan sorumlu tutmak ancak katı bir Kürt karşıtlığı ile açıklanabilir.
Hele yazarın “emperyalizm ve solculuk” üzerindeki değerlendirmesi ise evlere şenlik. Güller’in bugün sözcülüğünü yaptığı anlayış yüzyıl önce ABD ve İngiliz emperyalizmiyle birlikte Kürtlerin vatanlarını parçaladı, dillerini yasakladı, birlik olmalarının önüne geçti. Kürdün başına atılan bombalar bile hala emperyalizm dedikleri ülkelerden alınıyor. Solculuğu, sosyalizmi sadece ABD karşıtlığı üzerinden kodlayanların nedense bugün Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de, Irak’ta ve hatta Ermenistan’da yürütülen alt-emperyal heveslere dair tek bir itirazları yok. Bunlar Kürdün sadece ABD ile ilişkilenmesine karşı değiller. Kürt, Ruslarla ilişkilendiğinde “komünizmin uşağı”, Avrupa ile ilişkilendiğinde “dış güçlerin maşası” olarak kodlanıyor bu anlayış tarafından. Kürde gelince “ABD emperyalizmi” kendilerine gelince “stratejik ortak, tarihsel müttefik”, Kürde gelince “komünizmin uşağı” kendilerine gelince “kardeş Putin.”
Kürt sorununun asıl sorumlusu olanların “Kürt sorununu çözeceğiz” sözleri bu anlayışla yüzleşmediği, kendi içindeki “egemen ulus” anlayışını yıkmadığı sürece samimi olamaz. Mesele sadece Güller’in yazdıkları değil, onun temsil ettiği anlayıştır, Kürdün “birlik ve ittifak arayışını”, “gönüllü kölelik” olarak algılayanlardır. Ancak yanılıyorlar, ne Kürtlük alt kimliktir, ne de Kürt “kökendir.” Kürtler bu coğrafyada en az 40 milyonluk bir halktır ve hakları için her zamankinden daha fazla bilinçlenmiştir.