Haydar Ergül
15 Nisan sabahı Amed (Diyarbakır) merkezli altı ilde yapılan ev baskınlarında 105 Kürt’e dönük gözaltına almalar yapıldı. Gözaltına alınanların içinde Xwebûn gazetesinin imtiyaz sahibi Kadri Esen’in de olduğu belirtilmektedir. Gerekçe de Newroz kutlamalarıdır.
Yine 12 Nisan günü Ankara merkezli altı ilde 48 kişi gözaltına alındı. Haklarında gözaltı kararı olanların sayısı ise 90’ı aşkındır. Bunun da gerekçesi ikinci Kobanê dalgasıdır diye açıklandı.
Kürtleri gözaltına alma, tutuklama öyküsünün geçmişi yüz yıl öncesine uzanıyor. Osmanlı İmparatorlu zamanı bir yana bırakılacak olunursa cumhuriyetle birlikte gözaltılar, tutuklamalar ve olabilecek en ağır şekilde cezalandırmalar aralıksız yapılmaktadır. Son elli yıldır bunlar daha sıklıkla yapılmakta ve kitlesel tutuklamalar olmaktadır. Yani yukarıdaki son iki dalga gözaltıları yeni değildir. Neden yoğunca gözaltı ve tutuklama yapılmaktadır? Sebebi açıktır bunun. Bu farklı iki iradenin karşı karşıya gelme halidir.
Birincisi; devletin Kürt inkarına dayanan ve onu Türk yapmak için ısrar eden iradesidir. Diğeri ise, Kürt’ün kendi ulusal ve toplumsal kimliğinde ısrarı olmaktadır. Kürt varlık olarak kendini, özünü yaşamaktan yana tavrını ortaya koyarak direnirken; devletin bunu reddeden, ısrarla Türkleştirmek isteyen tutumu yüz yıldır ortaya bir kısır döngünün çıkmasına yol açmıştır.
Devlet yüz yıldır kısır döngüyü meydana getiren kapandan kendini kurtaramadığı gibi, bütün iç ve dış politikasına da bu döngü damgasını vurmaktadır. Paradigmasal olarak kaynağını da ulus-devletten almaktadır. Bu paradigmanın adından da anlaşılacağı gibi tek kimliğe dayanan ve ona göre farklılıkları buna göre inşa edilmeyi zorunlu görmesidir. Yani Türk olmasa da Türk olmak bir zorunluk olarak dayatılmakta, olmamakta diretenlere de zorun çeşitli biçimleri uygulanıyor.
Yani devletin örgütlü bütün zor güçleri harekete geçirilmektedir. İnsan hayatıyla ilgili olan hemen her şey Kürt’ü veya diğer farklılıkları eritmek için örgütlü hareket ettirilmektedir. Eğitimden ekonomiye, polisten askere, hukuktan cezaevine gibi hemen her şey Türkleştirme hedeflerine göre örgütlendirilmiştir.
Kuşkusuz hem başlangıç hem de işlevsellik açısından öncelik eğitimdedir. Küçük yaştan itibaren zihniyet yapılanması veya inşası başlatılmakta, hayata böyle hazırlanmak ve yaşam tarzı kazandırma amaç edinilmiştir.
Devletin yüz yıldır yürüttüğü bu kapsamlı çalışmalar sonucu kısmen başarılı olduğu söylenebilir. Ancak Kürtler açısından tam başarılı olduğunu belirtmek mümkün değildir. Bu durum esasta iki nedene bağlanabilir.
Birincisi; Kürtlerin tarihin en eski yerleşik hayata geçişleri yani, Neolitik devrim yapmış olmaları güçlü bir kültürel oluşum kazandırmıştır. Dolaysıyla köklü bir kültürel yapılanmaya sahip oluşlarını getirmiştir. Binlerce yıllık varlıksal olarak oluşumları güçlü bir zihniyet yapılanmasına haiz olmalarını sağlamıştır. Buna kalabalık bir nüfusa sahip oluşları da eklendiğinde Kürtleri direngen kılan asıl yönü oluştururken, ikincisi, yurt tutukları coğrafyanın doğal bir savunma mekanizması oluşudur. Yani yabancı güçlerin kolay zapt edemedikleri bir topoğrafyadır, Kürdistan. Ondandır ki, “Kürtlerin tek dostu dağlarıdır” deyimi oluşmuştur.
Kürt’ün bilinç ve hafızasında dağ görkemliliği, azameti, yüceliği ve güvenliği sağlayandır. Kürt dağda rahat nefes alır, güvenliğini sağlar ve huzur bulur. Pazar’a yani, kente karşıtlığı bu temelde oluşmuştur. Çünkü kent özümseyici, yabancılaştırıcı ve Kürt’ü özünden koparandır. Yüz yıldır başta Dersim olmak üzere çeşitli yöntemlerle Kürt’ün batıya sürülmesi, kendi yurdundan koparma bunun için yapılmaktadır. Ancak gelinen aşamada Kürt’te oluşan özgürlük bilinci; önemli oranda dağdan koparılsa da kentte de direnmesini bilmekte ve özüne dönüş yolcuğuna devam edebilmektedir. Artık yaşadığı mekân neresi olursa olsun özgürlük bilinci Kürt’ü direngen kılmaktadır. Kürt için her yer dağdır!
Dalgalar halinde tutuklama, zindana tıkama Kürt’ü özgürlük isteminden vazgeçirmediği defalarca kanıtlanmıştır. Zindan caydırıcı olsa idi; 12 Eylül Diyarbakır Zindanı’ndaki vahşetle başarılırdı. Tersinin olduğu; o vahşetin Kürt’ü daha da direngen kıldığı çarpıcılığı açıktır. Türkiye’yi rahatlatıcı olan; demokratik zeminde haklarının iadesi olmaktadır. Bunu da Türkiye halkları ve demokrasi güçlerinin Kürt demokrasi hareketiyle birleşik gücü başarabilir.