HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay ile PKK Lideri Öcalan’ın toplum üstündeki etkisi ve tezlerini konuştuk
Hüseyin K. Akçadağ
Nisanın dördü Kürtler için önemli bir gün. Gidebilenler Amara’ya gider, gidemeyenler bulundukları her coğrafyada PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın doğum gününü kutlarlar. 1999 yılından bu yana İmralı Adası’nda tutulan Öcalan, bu süre içinde Kürt sorununun çözümü için çaba gösterdi, meseleyi devletle masaya oturacak düzeye taşıdı. Öcalan’ın geliştirdiği tezleri, barış için ortaya koyduğu çözümü HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay ile konuştuk.
Öcalan’a komplo nasıl boşa çıkarıldı?
Bence komployu boş düşüren ikili bir denklem var orada. Bir tarafta Öcalan’ın aldığı pozisyon var, bir tarafta Kürt halkının tutumu var. Süreç başladığında Öcalan’ın sağduyusunu koruması, barış çağrıları komployu boşa çıkaran temel etkenlerdi. Bu tutum devletin azgın saldırılarını dizginledi. Öbür tarafta halkın aldığı tutum vardır. Hatırlanırsa dünyanın her tarafından Kürtler ayağa kalktı ve sürece müdahale etti. Gece gündüz demeden her düzlemde eyleme geçti. O dönemde Öcalan, İtalya’dayken, İtalya’ya yapılan büyük yürüyüş, bütün dünyaya yayılan “Güneşimizi karartamazsınız” kampanyası. Ve bütün eylemler Sayın Öcalan etrafında bir direniş hamlesi oluşturdu, bir savunma hattı inşa etti. Bu sadece İmralı sürecinin başlangıç aşaması ile sınırlı değildi. 20 yıllık süreçte Öcalan’ı koruyan, komployu boş çıkaran hamleler olarak süregeldi.
Bu komplonun amacını nasıl açıklarsın?
Sayın Öcalan hep söyler: ‘Beni Türkiye’ye teslim ettiklerinde büyük bir Kürt-Türk çatışması çıkararak, bu topraklarda sürekli bir çatışma süreci başlatmak istiyorlardı.’ Ama Öcalan’ın o barış çağrıları ve sonrasında İmralı sürecinde ilk duruşmadan itibaren kurduğu savunma hattı, onların bütün planlarını boş çıkardı. Hatta hatırlarsan dönemin aktörlerinden Amerikalı yetkililerin tespitleri vardı. ‘Biz bu kadar sahiplenileceğini beklemiyorduk’ doğrultusunda tespitleri var. Uluslararası güçlerin beklediği bu değildi. Öcalan’ı Türkiye’ye teslim edip Türkiye’de büyük bir savaş ve bunun tetikleyeceği büyük bir Ortadoğu savaşı bekliyorlardı.
Ortadoğu açısından özellikle 90’lı yıllar sonrası şöyle bir denklem var: Reel sosyalizmin çökmesi, yeni ulus devletlerin ortaya çıkması gözleri Ortadoğu’ya çevirdi. Ortadoğu’da da hiç küçümsenmeyecek bir aktör de Kürtlerdi. Öcalan emperyalistlerin emellerini zor sokan bir rol oynadı. Aslında Öcalan’a düzenlenen komplonun bir nedeni de buydu. Öcalan’ın kendinden hep “Ben Ortadoğu’da oyunu bozan adamdım. Bu yüzden Suriye’den çıkarıldım” diye söz eder. Şimdi baktığımızda oyunu bozuyordu da kim lehine bozuyordu, hangi koşullarda bozuyordu ona bakmak lazım. Her zaman ezilenler, kadınlar, halklar lehine müdahil oluyordu. Oyunu bozuyordu. Bu oyunu bozma halinin, halklarda, kadınlarda, gençlerde bir yankısı oldu. Bu durum o savunma hattını, o koruma hattını ortaya çıkardı. Ben hep söylerim, Kürt halkı ve Öcalan arasında kimsenin çözemediği bir bağ var, bir ilişki var. Birbirini anlayan, birbirini çözen bir yerde bir araya geliyorlar. Bence egemenlerin hesaplayamadığı temel şeylerden biriydi bu. Bir koruma çemberinin oluşması için hiç söze gerek kalmadı. Halk kendiliğinden Öcalan’ın etrafında bir koruma çemberi oluşturdu. Öcalan’a bağlılığın, doğal bir refleksin sonucu olarak bu durum ortaya çıktı.
İmralı sürecinde bunu yaşadık. Saçı kazıltıldığında, havasız tek kişilik odaya konulduğunda halk çok yoğun, çok güçlü eylemliliklerle karşılık verdi. İmralı duruşu da denilebilir. İmralı duruşunun karşılıklı olarak yarattığı bir direniş hattı vardı. Bu direniş hattı komployu boşa çıkaran temel etken oldu. Tabii Sayın Öcalan’ın geliştirdiği tezler, yaptığı savunmalar da etki etti. Ortadoğu’da toplumsal barışın sağlanması için çok güçlü tezler ortaya koydu. Teorik argümanlar geliştirdi.
Hangi tezleri ortaya koydu?
Savunmasının ilk gününden son gününe kadar tezlerini kamuoyu ile paylaşmaya çalıştı. Demokratik cumhuriyet bu tezlerden biriydi, konfederal sistem, demokratik ulus, ortak vatan yine bu tezlerin bazılarıdır. Bu tezler hem Ortadoğu’da hem dünyada ilgi ile karşılandı. Sonuçta otoriterleşmeye, baskıya karşı, özgürlüğü ve demokratikleşmeyi koyan tezlerdi. Bu tezler yeniden alternatif bir toplumsal inşayı öngörüyordu. Yönetimsel anlamda, perspektif anlamında böyle idi.
Egemenler hep kavramların içini boşalttılar. Kendi çıkarları için kullandılar. Bunları yeniden düzenleyen, yeniden anlamlandıran Öcalan oldu. Bugün Rojava’da inşa edilen sistem aslında bu tezlerin hayat bulmuş hali. Demokratik konfederalizm, demokratik ulus, ortak yaşam, kadın özgürlüğü, bunlar farklılıkların bir arada yaşadığı bir iklim inşa etmeye yarayan tezlerdir.
Demokratik cumhuriyet ile demokratik konfederalizmin ilişkisine dair ne söyleyebiliriz?
Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlanır ama bu sadece teorik olarak böyledir. Bildiğimiz birçok cumhuriyetin demokratik olmadığının farkındayız. Öcalan’ın sözünü ettiği cumhuriyet demokratik tahammüllere duyarlı bir sistem, demokrasiye açık bir cumhuriyettir. Demokratik konfederalizm bir anlamda halkın doğrudan kendini yönetmesi, komünal bir yaşam inşa etmesidir. Öcalan’ın sözünü ettiği bu sistem sınırlarla sınırlandırılmamıştır. Bir bakıma sınırlar ötesidir ve sınırlarla bir problemi yoktur. Yerellerin kendini koruduğu ve geliştirdiği bir sistemi işaret eder.
Günümüze kadar dünyayı ulus devletler şekillendirdi. Farklılıklar yok sayıldı ve ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Böyle sistemlerin adına da cumhuriyet dendi. İşte konfederal sistem bunu da değiştiren ve demokratik yönde dönüştüren bir proje.
Öcalan Kürt sorununun demokratik çözümü için hangi tezleri formüle etti?
Sadece İmralı sürecinde değil, Sayın Öcalan’ın çözüm önerisi, çözüm mekanizması her zaman diyalog oldu. Çözüm sürecinde arayışı Kürtlere hukuki anlamda bir yer açma arayışıdır. Bu aynı zamanda Kürtler için bir statüye tekabül eder. Bu aynı zamanda asimilasyon ve soykırımın politikalarının boşa çıkarılmasıdır ve bunların değiştirilip dönüştürülmesi üzerinde bir barış hattı oluşturmaya çalıştı. Sonuçta Kürtlerin anavatanı parçalandı ve bu bir inkarın sonucuydu. Dolayısıyla inkarın bittiği, Kürt kimliğinin kabul edildiği ve Kürtlerin hukukunun tanındığı bir zeminin yolunu açmaya çalıştı. Ama bunun için hiçbir zaman diyaloğu terk etmedi. Bu biraz Öcalan’ın çözüm tarzı ile ilgili. Öcalan, müzakere eden, bu konuda tartışan, yeni fikirler üreten ve yeni fikirlere açık biridir. Geçmişten bugüne bir çizgi var. Barış konusunda her zaman çekinmeden adımlar atmış bir lider. Ta 1993 ateşkesinde başlayarak Kürt sorununun barışçıl bir çizgide yürümesi için gayret etti. İmralı sürecinin ilk yıllarında karşılıksız ateşkes ilan etmesi ve kendi güçlerini sınır ötesine çıkma çağrısı yapması atılan adımlar olarak sıralayabiliriz. 2013 yılında başlayan barış süreci yine Öcalan’ın çabaları sonucu mümkün olmuştur.
Devletin Öcalan’ın barış girişimlerine verdiği yanıtları nasıl değerlendirmek gerekir?
Devlet hiçbir zaman soruna samimi yaklaşmadı. Hep bir oyalama taktiği uyguladı. Eğer masaya oturacaksa elinin güçlü olmasına gayret etti. Bunun için çalıştı. Öcalan hep çözüm odaklı meseleye yaklaştı. Bunun için formüller ve taktikler üretti. Devlet Öcalan’ın yaklaştığı ciddiyetle meseleye yaklaşmadı. Daha çok imha ve asimilasyonu dayattı. Öcalan, Suriye’den ayrılmak durumunda kaldığında, Avrupa’ya çıkmayı seçmesi yine sorunu barışçıl yöntemlerle çözme amacına yöneliktir. Kendisi bunu soranları bu şekilde yanıtlamıştır.
Devletin geleneksel olarak öldürürsek, yok edersek sorunu çözeriz diye bir yaklaşımı var. Bu tür meselelerde dünya deneyimlerini de bir tarafa itmiştir. Çözüm süreci tıkandıktan sonra bütünü ile bir tecrit uygulamaları bu yaklaşımın bir sonucudur. Adada bir çözüm iradesi var, bu çözüm iradesini tecride aldığınızda savaşı seçmiş olursunuz. Bu savaş anlamına gelir, çözümsüzlükte ısrar anlamına gelir. Toplamda yansıyan durum bence böyle.
Öcalan-Mandela benzerliği
Buradan bir çıkış görünüyor mu?
Bence görünüyor. Bu konuda iyimserim. Dünya deneyimleri her zaman bir çıkışın olduğunu gösteriyor. Tam burada Güney Afrika Mandela örneğine atıfta bulunabiliriz. Mandela her şeye rağmen barışta ısrar etti. Ve bu ısrar barışı getirdi. Aynı ısrarı Öcalan’da da görüyoruz. Bu ısrar barış getirecektir. Sonsuza kadar süren bir savaş yoktur. Buradaki en büyük şans Öcalan gibi etkili ve barış konusunda ısrarlı bir aktörün varlığıdır. Dolayısıyla ben bir çıkışın hep bulunduğunu düşünüyorum. Bunun için tarih vermek mümkün olmasa da hep bir ihtimal vardır barış için. Sonucu barış için verdiğimiz mücadele belirleyecektir.