Mardin ve Amed’de yaşayan herkes DEDAŞ zulmünü bilir, yıllardır özellikle yaz aylarında daha da görünür olan bir zulüm ve sömürge politikası yürüten bir yandaş şirket! Mazıdağı ve Çınar ayrıca Cengiz Holding’in maden arama alanları olduğu için ekolojik yıkımın merkezindeler
Ebru Günay
Günlerdir yüreklerimizi yakan yangın felaketinin acısıyla yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Bir yangının bilançosu onlarca yaralı, 15 Kürdün yaşamını yitirmesi ve devasa bir ekolojik yıkım. Mazıdağı’nda ve Çınar’da izleri yıllarca kapanmayacak yangın. Hepimiz annesini kaybeden gözü yaşlı çocuğun gözlerindeki keder ve acıda kaybolmuş halde olabildiğince yara sarmaya çalışıyoruz. Ama sanırım halk arasındaki ateş düştüğü yeri yakar deyimi hiç bu kadar karşılık bulmamıştı. Ateş düştüğü Kürdistan’ı ve Kürtlerin yüreğini yaktı. İktidarın izlediği ve söndürmediği bir yangındı. Tabii bu bir AKP klasiği, Kürt düşmanlığının vücut bulmuş hali; felaketleri izlemek, sonrasında da timsah gözyaşları dökmek.
Mardin ve Amed’de yaşayan herkes DEDAŞ zulmünü bilir, yıllardır özellikle yaz aylarında daha da görünür olan bir zulüm ve sömürge politikası yürüten bir yandaş şirket! Mazıdağı ve Çınar ayrıca Cengiz Holding’in maden arama alanları olduğu için ekolojik yıkımın merkezindeler. Her iki yandaş şirkete her türlü imtiyazın tanındığı herkesin malumu. Şirketlerin mal güvenliğinin halkın can güvenliğinin önüne geçtiğini her defasında felaketler ile deneyimliyoruz.
Ülkenin en verimli topraklarının olduğu Mezopotamya ovasında her yaz çiftçinin kâbusu olan DEDAŞ elektrik kesintileri ile toprakların ekimini engelleyen, dahası hak arayan köylülere her defasında kolluk marifeti ile saldıran bir şirket. Mardin’deki yolsuzluk skandallarına karışan ve cezasızlık politikaları ile ödüllendirilen şirket çalışanları ise cabası.
Sömürgeciliğin artık form değiştirdiği su götürmez bir gerçek. Kapitalist sistem emek sömürüsünde, talan ve gasp politikalarında daha görünmez ve belli yönleriyle rıza üreten bir formla ilerliyor. Klasik sömürgeci yöntemlerin deşifre olduğu ve anında karşı, örgütlü hak arayan gücünü de oluşturduğunu tarihsel deneyimlerden biliyoruz. Kürt mücadelesi özü itibariyle bir emek, sınıf ve sömürü karşıtı bir mücadeledir. Kürtlerin yoksullaştığı ve kayıt dışı ucuz iş gücü haline geldiği biliniyor. Kürt kimlik mücadelesi derinleşen emek sömürüsü ve yoksullukla daha da iç içe geçen bir hal almıştır. Yoksulluğun ve emek sömürüsünün Kürtleştiği bu zamanlarda iktidar bu çarkını devam ettirmek için Kürt düşmanlığı ile harmanlanmış sömürü politikaları ile talan, emek sömürüsü ve ekolojik yıkım politikaları ile toplumun geleceğine kast ediyor.
DEDAŞ’ın öncelikli görevlerinden biri bu çarkın devamlılığını sağlamak. Mezopotamya’nın verimli topraklarının ekilmesini istemeyenler; yıllarca hayata geçirmedikleri sulama kanalları projelerine karşı çözümler bulan çiftçilerin bulduğu çözümleri engellemenin yolunu elektrik kesintileri ile Kürdün kendi toprağını ekmesini engellemek olarak buldu. Kendi toprağını ekemeyenler başka toprakların mevsimlik işçilerine dönüştürüldüler. Her türlü emek sömürüsünün, ırkçı saldırının hedefi haline getirildiler, Kürt kimliğinin inkarı ile de emek sömürüsünün en katmerlisini yaşıyorlar. Toprağından uzaklaştırılan her insan her türlü saldırının hedefi olur ki, Kürtler her türlü Kürt düşmanlığının hedefi haline geldiler.
Yangınlar ve elektrik kesintileri ekolojik yıkıma neden olduğu gibi göçertme ve insansızlaştırma politikalarının da bir parçası. Ekilemeyen topraklar, yine yangınlarla yok edilen doğa, iktidarın savaş politikalarının bir parçası olarak Kürtleri yurtsuzlaştırma ve göçertme siyasetinin şirketler eliyle de devam ettirilmesidir.
Yandaş şirketlerin neden olduğu her felaket sonrası iktidar “yandaşımı nasıl aklarım?” ruh haliyle sahada timsah gözyaşları dökerek beliriyor. İşin ironik ve trajik yanı ise bunu iktidar saflarında duran Kürtlere yaptırması oluyor. Kürt düşmanı politikaları aklamayı da “kendi Kürdüne” yaptırıyor olması. Mazıdağı, Çınar yangınındaki koca yalan da “anız yakmak” oldu. Azıcık tarım ve iklim bilgisi olanın ekinlerin hala toplanmadığını bildiği bir tarım ülkesinde “anız yangını” demesi koca bir yalan. İktidar mensuplarının özel uçaklarla dolaştığı bir ülkede yangın söndürme uçaklarının olmamasının ve az sayıdakilerin de yangını söndürmeye gitmemesinin elle tutulur bir yanı yok elbette. Yangın çıkan Amed’in günlük olarak savaş uçaklarının kalktığı kent olması ise işin başka bir boyutu. Savaş ve sömürü politikaları her zaman iç içe gelişen olgulardır. AKP iktidarı döneminde Kürt düşmanlığı, emek sömürüsü ve savaş politikaları birbirinin keşişim alanları olarak var ola gelmiştir ki, bu da milliyetçiliği, ırkçılığı ve ekolojik yıkımı beraberinde getirmiştir. Bir kırım siyasetine odaklanan iktidar açısından birçok meseleyi birbirinden ayrı ele almak mümkün değildir.
“20. yüzyıl Kürt olgusunda yaşanan, gerçekten dünyada örneği olmayan ‘kafese kapatma ve evcil hayvan haline getirme’ politikasıydı. Kürtlerin toplumsal bir olgu olarak insandan sayıldığına dair hiçbir işaret yoktur. Afrika’ya uygulanan sömürge politikaları bile Kürtlere çok görülmüştür. Siyasi, ekonomik, sosyal, hukuki, hatta askeri politikaların çağdaş etnik, ulusal ve sömürgeleştirme baskı biçimleri bile çok görülüp uygulanmamıştır. Yok sayma, “Hâkim ulus ve mezhepten olduğun, kendini yok saydığın oranda kabul görebilirsin” anlayışı, aslında faşizmin en tehlikeli biçimlerinden biridir. Yahudilere uygulanan türdeki terör, açık ve nettir. İnkâr türü kapalı ve karanlıktır. Kürtlere uygulanan teröre ‘kara terör’ demek yerindedir.” Sn. Abdullah Öcalan’ın Bir Halkı Savunmak kitabındaki bu değerlendirmesi AKP iktidarının Kürde yaklaşımının özeti adeta.
Son birkaç yıldaki Kürt illerinde yaşanan her felaketin arkasında yandaş şirketlerden birinin ihmali mutlaka oldu. İktidar suç ortaklarını koruma güdüsüyle bu şirketleri koruyarak olayları manipüle etti. Elektrik kesintisini kaçak elektrikle izah etmeye çalıştı, Derik’te yaşanan katliam gibi kazada başka manipülasyonlar yaptı, Şırnak’ta yaşanan maden kazalarında türlü yalanlar ile gerçek failleri gizledi. Şimdi de yangının gerçek faillerini gizlemek için canhıraş çalışıyor. Ama herkes gerçek failleri biliyor ki DEDAŞ’ın bakımını yapmadığı elektrik direklerinin neden olduğu bir yangın ve AKP iktidarı yangına müdahale etmeyerek Kürt düşmanlığını bir kez daha göstermiştir.