Türkiye’nin eskiden yurtta barış dünyada barış diye bir sloganı vardı. Bunu Türkiye’nin kurucusuna dayandırır ve bu politikayla övünürlerdi. Şimdi yurtta barış dünyada barış sloganının yerini yurtta savaş dünyada savaş sloganı almıştır. AKP-MHP iktidarının kimyası böyle bir zihniyet, böyle bir iktidar ve böyle bir politika ortaya çıkarmıştır. İçerde savaş dışarda savaş politikası izleyen iktidarlara dünyanın her yerinde faşist derler. AKP-MHP iktidarı açıkça faşist bir iktidar olmuş ve bununla da övünmektedir. Zaten AKP-MHP iktidarı faşist değilse dünyada başka bir faşist iktidar da bulunmaz. Nüfus oranına göre dünyada en fazla siyasi tutuklu da tutuklu gazeteci de Türkiye’de vardır. Yine nüfus oranına göre dünyada en fazla cezaevi olan ülke de Türkiye’dir. Dünyada yargının, adaletin ve hukukun iktidarın en fazla denetiminde olduğu ülke de Türkiye’dir. Bunlar ortadayken başka ölçüler belirtmeye gerek yoktur.
Tayyip Erdoğan içerde ve dışarda savaş politikalarına en sonunda bir gerekçe buldu. Türkiye’nin savunması sınırların ötesinde başlarmış! Hangi ötede başlayacağı da Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin isteğine bağlı olacaktır. Yakın zamanda Suriye ve Irak’tı, şimdi Libya oldu. Eğer desteği olur ve gücü yeterse Hindistan ve Çin sınırı da diyebilir. ABD’de de önleyici savaş stratejisi diyerek ABD’nin savunmasının dünyanın her yerinde başladığını söylemiyor mu? Türkiye, ABD’ye sen Suriye’de varsın ben de olurum, diyordu. Şimdi Yunanistan ve İtalya; biz daha yakınız diyerek Libya’ya müdahale ederse Türkiye ne yapacak?
Erdoğan yakında Atatürk’ün söylediği belirtilen hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, bu da yurdun her tarafıdır sözünü; hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, bu da dünyanın her tarafıdır derse şaşırmayın. Otoriter liderlerin herhangi bir rasyonalitesi ve mantığı yoktur. İktidarda kalmak için de her çılgınlığı yaparlar. Artık Türkiye, Erdoğan ve Bahçeli gibi çılgın Türklerimiz var diye övünebilir.
Erdoğan ve Bahçeli Kürtleri ortadan kaldırarak Türk uluslaşmasını tüm Kürt topraklarına yayma politikası yürütüyorlardı. Şimdi bu politikaya Kürtleri yok ederek yeni Osmanlı olma ve Turan’ı gerçekleştirmeyi eklemişlerdir. Son zamanlarda Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşe götüren Enver Paşa’ya övgüler dizilmesi herhalde bu zihniyetlerin sonucu olmalı.
Erdoğan’ın Irak ve Suriye’de Türkiye’nin çıkarlarını koruyacağız söylemiyle, Türkiye’yi savunmak sınırların ötesinde başlar demesi bir arada düşünüldüğünde, tüm Kürt topraklarını Türkiye’nin hakkı gördüğü açıkça dile getirilmiş oluyor. Irak’taki ve Suriye’deki Kürt bölgelerinde ne Suriye’nin ne de Irak’ın hakkı vardır; buralar bizimdi, şimdi de bizim olmalıdır, diyor. Zaten herhangi bir kriz ve savaş ortaya çıktığında Kerkük Türklerindir demiyorlar mı? Zaten Erdoğan, Kılıçdaroğlun’a Lozan başarı değildir; şuralar buralar Misakı Millidir demedi mi? Kuşkusuz Erdoğan’ın Misakı Milli anlayışında Kürde yer yoktur. Acı ve talihsiz bir durumdur ki, bu politikalarına Suriye’de ENKS denilen bazı Kürtler de alet oluyor. KDP’nin de şu anda AKP-MHP’nin Kürt düşmanı amaçlarına zemin sunduğu ve meşru kıldığı bir gerçeklik var. AKP-MHP iktidarı gerçek maksadını gizlemek için de KDP ilişkisini kullanıyor. Biz Kürtlere değil PKK’ye karşıyız diyerek Kürt düşmanı politikasını yürütüyor. Gelecekte KDP hangi vebal altına girecektir sorusunun cevabını bugünkü politikaları ortaya koymaktadır. Daha doğrusu bu politikanın başarılı olup olmayacağına göre KDP’nin durumu ele alınacaktır. KDP’den destek alan ENKS’liler Afrin işgalinde Türk devletine destek vermişlerdi. Şimdi yüzde 95’i Kürt olan Afrin’de Kürtlerin sadece yüzde 20’si kalmış. Onlar da sürekli baskı altında Kürtlükleri yok olma sürecine alınmıştır.
Şu anlaşıldı ki, Türk devleti sadece Türkiye sınırları içinde değil, Irak ve Suriye’de de Kürt varlığını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Irak’ta ve Suriye’de çıkarlarımızı koruyacağız, Türkiye’yi savunmak sınır ötesinden başlar söylemi kesinlikle bunu amaçlıyor. Ulus-devlet olarak Türk devletinin ulusal stratejisi Kürtleri yok etmektir. Bunu anlamayan her Kürt gafildir. Bunu anlamayan ve buna karşı mücadele etmeyen demokratlar da demokrat değildir. Türk devleti tüm politikalarını Kürdü yok etme üzerine kurmuştur. Beka sorunu dediği de Kürtdü yok etme politikasıdır. AKP-MHP de böyle bir iktidardır. Bu açıdan bu iktidara karşı çıkanlar hain görülüyor. AKP-MHP iktidarının düşürülmesi ise Türkiye’nin beka sorunu olarak lanse ediliyor.
Ancak bu politikaları izleyenler her zaman bir yere toslamışlardır. Bu yönüyle AKPMHP’nin açık baskıcı politikalara yönelmesi sonucu halklar, toplumlar acı çekse de sonu hayırlı sonuçlar doğuracaktır. Demokrasi güçleri ve Kürtler bu iktidara karşı mücadele ederlerse bu iktidarın düşmesi uzak değildir. Bu iktidar düştüğünde ise Türkiye, Kürtlerin ve tüm farklılıkların demokrasi içinde özgür yaşadığı güçlü bir ülke haline gelecektir. O zaman Türkiye’nin savunması sınırların ötesinde başlamayacaktır; çünkü Türkiye güçlenerek demokratik karakteriyle Ortadoğu’da tehlikelerle karşılaşmayacak ve çekici bir ülke hale gelecektir. Türkiye iki yoldan birine girecektir; ya faşist politikalarla 1. Dünya Savaşı’nın sonrası gibi bir travma yaşayacak; ya da bir daha travmalar yaşamayacağı Demokratik Cumhuriyet’e kavuşacaktır.