Tüm iç ve dış politikasını Kürt düşmanlığı üzerine inşa eden Türk devleti için Suriye’nin siyasi durumu önemlidir. Adı konulmamış olsa da Orta Doğu’da yaşananlar 3. Dünya Savaşı’dır ve bu savaşın en yoğun yaşandığı alan Suriye’dir. Uluslararası ve bölgesel güçler Suriye üzerinde büyük bir mücadele içindedirler. Suriye şu anda dünyada siyasi mücadelenin nasıl sürdürüldüğüne örnek bir alandır. Küresel hegemonya kurma amacında olan güçlerin kendi aralarındaki mücadeleleri çarpıcı biçimde Suriye’de karşımıza çıkmaktadır.
Türk devleti Taksim saldırısını gerekçe göstererek Kobanê, Şehba, Qamişlo, Dêrik başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye’nin neredeyse tamamını savaş uçaklarıyla bombaladı. AKP/MHP faşist iktidarı Rojava’ya karşı planlan saldırının aslında bir meşru müdafaa olduğunu iddia etmesine yarayacak iyi-kötü bir gerekçe bulmak peşindeydi. Bu gerekçe bulunamayınca masa başında büyük bir yalan kurgulandı. İstiklal Caddesi’nde düzenlenen saldırının ardından Süleyman Soylu tarafından Kobanê’nin hedef gösterilmesi bu büyük yalanın ilk adımıydı. Saldırı gerekçesi masa başında oluşturulan yalanlarla üretildi.
Yalan deyince nedense akla Nazilerin propaganda bakanı ve Hitler’in sadık dostu Goebbels’in şu sözleri gelir. “Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır. (…) Dolayısıyla, devletin muhalefeti bastırmak için tüm yetkilerini kullanması hayati önem taşır, çünkü gerçek, yalanın ölümcül düşmanıdır ve dolayısıyla gerçek, devletin en büyük düşmanıdır.”
Türkiye’de yaşayan halklara dayatılan büyük yalanlar ve bu yalanların inandırıcı olması için uygulanan propaganda teknikleri hakkında bilgi sahibi olmak için çukur medyasını takip etmeniz yeterlidir. Çukur medyasında yalan söylemekte açığa çıkan kararlılık ve adanmışlık çok etkileyici(!) Yalan İşini o kadar iyi yapıyorlar ki propagandalarının etkisi altında kalmamak gerçekten çok zor. Taksim saldırısında gazeteciler kendilerine sunulan bilgilerin düpedüz dezenformasyon olduğunu biliyor bilmesine ama Kürt düşmanlığından dolayı öyle değilmiş gibi davranmaya çalışıyorlar. Ne de olsa Kürt düşmanlığı çukur medyası için büyük fırsat kapıları açıyor.
AKP/MHP iktidarı yalanları allayıp pullamakta oldukça yetenekli. Süslü yalanlarına herkesi inandırmakta üstlerine yoktur. Bütün itirazlara rağmen yalanların dozunu ve miktarını daha da arttırıyorlar. Bugün ak dediklerine, ertesi gün kara demekten çekinmiyorlar. Bu çelişkiler açığa çıktığında ise pişkin pişkin sırıtıp kendilerini haklı çıkarabilecek sudan nedenler ileri sürüyorlar.
Taksim saldırısının devletin elinde kaldığını, önceden planlamadan, ince düşünüp sık dokumadan, önünü ardını araştırmadan söylenen yalanların çok çabuk patladığını mı düşünüyorsunuz? Taksim yalanlı propagandaya başvuranlar, elbette propagandalarının temelini oluşturan dezenformasyonun açığa çıkmamasını istediler, ancak bu onlar için zannedildiği kadar da önemli değildi. Yalanlarının ortaya çıkması çok mu umurlarında sanki? AKP/MHP faşist ittifakı battığı kadar batmış zaten.
Taksim yalanlarının temel amacı Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmaktı ve bunu da 19 Kasım gecesi yaptılar. Planları tıkır tıkır işledi. Amaçlarına ulaştıktan sonra dezenformasyonlarının çökmesi, onu pompalayanlar açısından zarar anlamına gelmemektedir. Zarar, demokratik sistemlerin duyabileceği bir kaygıdır, dibe batan ve insan hak ihlallerinin zirvede olan rejimlerin değil.
Şu gerçek net bir şekilde görülmek durumundadır. AKP/MHP iktidarı Türkiye tarihinin en Kürt düşmanı ve özel savaşı en kirli biçimde uygulayan iktidardır. Bunu Taksim’de yaşanan patlama sonrası daha net bir biçimde görmek mümkün. Kendilerini Kürt dostu gibi gösterseler de tek gerçekleri Kürt düşmanlığı. Sizleri nasıl Kürt düşmanı olduklarına dair detaylarla yormanın bir anlamı yok. Gerçekleri görmek isteyen için her şey tüm sadeliği ile ortada. Mevcut iktidar her geçen gün yalanlar üzerine inşa ettiği politikalarına bir yenisini daha ekliyor. Arkalarına aldıkları devlet gücü ve kamu kaynaklarıyla tek adam rejimlerinin taşlarını döşüyorlar. Her türlü manipülasyonla, akıl almaz yalanlarla her daim üste çıkmayı başarırlarken, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için sistemli politikalar devreye sokuyorlar.
İnsanlık tarihi hiç yıkılmayacakmış gibi davranan ancak hazin trajik sonlarla tarih sahnesini terk etmek zorunda kalan faşist rejimlerle dolu. Kudretlerinin sorgulanamaz olduğunu düşünen bu rejimlerin hiçbirisi de yenilgiyle sonuçlanan kaçınılmaz sonu tahmin etmiyordu. Kendi kendilerine bahşettikleri ilahi güçle sonsuza kadar sahtekâr düzenlerinin süreceğinin hayaliyle yaşadılar ama yanıldılar. Hiçbir zaman öyle olmadı, olmayacak da. AKP/MHP faşist ittifakı başta olmak üzere bütün baskıcı rejimlerin sonu aynıdır. İçeride, dışarıda fark etmeksizin yenilmeye mahkumdurlar. Son sözü yalancılar, hilekârlar ve zorbalar değil, daha önce olduğu gibi özgücüne güvenerek DAİŞ çetelerine karşı evrensel değerleri savunarak direnenlerin söyleyeceğinden kuşku yoktur.