Türk ordusuna ait topçular ve ağır silahlar Kürtlerin binden fazla ölü ve bir o kadar yaralı vererek DAİŞ işgalinden kurtardıkları Kobanê’yi vurdu. İkisi çocuk 5’ten fazla sivil öldü. Vurulan yerlerden Grê Spî ağırlıklı olarak Arapların bulunduğu bölge. Burası DAİŞ’teyken Türk ordusu oraya yönelik hiçbir harekette bulunmadı, Tayyip Erdoğan ve AKP, DAİŞ’le ilgili hiçbir rahatsızlık dile getirmedi. Grê Spî Kürtlerle Arapların ortak askeri güçlerinin eline geçince Erdoğan, sürekli rahatsızlığını dile getirdi. Zaten ‘Kobanê düştü düşecek’, diyerek tüm Kürtlerin öfkesini üzerine çekmişti. Son zamanlarda Erdoğan buralara (Fırat’ın Doğusu) yönelik tehditlerini arttırdı ve toplarla buraları vurdurdu. Şu anda sınırdan Suriye’nin kuzeyine atılan bu bombaların bir amacının da seçim propagandası yapmak olduğu değerlendiriliyor. Amaçlardan birinin de bu olduğu anlaşılıyor. Referandum öncesi Afrin’e yönelik saldırı oldu; 24 Haziran öncesi Xakurkê’de bir tepe tutuldu ve Kandil’e gireceğiz propagandaları yapıldı. Yerel seçim öncesi de Fırat’ın doğusu tehdit ediliyor.
Fırat’ın doğusunda DSG ve fazla olmasa da ABD askerleri var. Hatta Qamişlo merkezi ve Haseke’de Suriye devletinin askerleri de var. Bu saldırılar bir yönüyle de koalisyon güçlerine ve Suriye askerlerinedir. Koalisyon DAİŞ’in Suriye’den çıkarılması konusunda Kürt ve Araplardan oluşan DSG ile ittifak yaptı. Şu anda Derazor’daki DAİŞ’e karşı savaşta koalisyon güçleri hava desteği veriyor. Savaş kurallarına göre bakıldığında DAİŞ’e karşı savaşta Türkiye koalisyonu arkadan vurmuş oluyor. Bu da savaş nedenidir. Ancak koalisyon Türkiye’yi sadece yumuşak biçimde uyarıyor. Açıkça ittifak ahlakına ters davranıyor. Kürtler söz konusu olduğunda gördüğümüz çifte standarta bir daha rastlıyoruz. Kürtler yanlış politika izlediği için bu durum yaşanmıyor. Sadece kapitalist devletlerin çıkardan başka ahlakları olmadığını ortaya koyuyor.
Kürtler DAİŞ’e karşı Kobanê’de savaşıyordu. O sırada 40 civarında ülke DAİŞ’e karşı koalisyon kurdu. DAİŞ’e savaş ilan ettiler. Dolayısıyla DAİŞ’e karşı savaşan Kürtlerle doğal müttefik oldular. 2. Dünya Savaşı’nda Hitlere karşı farklı ideolojik ve siyasi güçlerin bir araya gelmesi gibi bir durum yaşandı. Bu da siyasette anlaşılır bir durumdur. Ancak daha savaş içinde müttefik ahlakına uymamak herhalde siyasi ahlaksızlıkla açıklanır.
Rojava’da Arapların ve Kürtlerin birlikte kurduğu demokratik sisteme karşıt olması ve saldırmasının Türkiye’ye bir yararı yoktur. İktidar bu saldırılar Türkiye’nin yararına diyor, şovenizmi şahlandırarak bunu topluma benimsetmeye çalışıyor. Ancak Türkiye’nin tümü Kobanê ve Gri Spi’ye yapılan top atışlarına böyle bakmıyor. Özellikle Kürtlerin yüzde 90’ı bu savaş politikasına karşı ve rahatız.
AKP-MHP ittifakının bu politikaları yanlıştır. Türkiye’de yaşanan siyasi ve ekonomik kriz ve dış dünyayla yaşanan sorunlar da bu politikadan kaynaklanıyor. Bu politika Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin Türkiye’yi demokratikleşme mücadelesiyle iflas ettirilecektir. Böyle bir politikayı uzun süre sürdürmek zor. Türkiye mutlaka demokratikleşecek, Kürtler de özgürleşecektir. Türkiye’ye kaybettirilen yılların ve ağır ekonomik sorunların ağır faturası olacaktır.Aslında Erdoğan’ın bu politikayı yürütmesine neden olan Avrupa ülkelerinin politikaları ve ABD’nin çıkarcı tutumudur. Tüm bu ülkeler sözde Türkiye’nin demokrasi güçlerine ve Kürtlere yönelik politikaların karşısındadır. Her gün onlarca demokratik siyasetçinin, demokratik zihniyetli yurttaşların tutuklamasını ve zindana atılmasını eleştiriyorlar. Dünyada Türkiye gibi insanları keyfi tutuklayan ülke yok diyorlar. Deniz Yücel ve Rahip Brunson’un tutuklanmasını böyle görüyorlar. Bunların arkası olduğu için cezaevinden çıkabildiğini, bunlar gibi binlercesinin de tutuklu olduğunu biliyorlar. Yargının da bağımsız olmadığını söylüyorlar. Hatta ‘diktatör ve faşist’ diyorlar ama böyle bir iktidarla ilişki kurarak demokrasi güçleri ve Kürtlere yönelik baskıları meşrulaştırıyor ve normalleştiriyorlar. İçerde CHP, dışarda bu güçler bu iktidarı meşru kılarak ayakta tutuyorlar. Yoksa dünyanın hiçbir yerinde bu düzeyde baskıcı olan bir iktidarın günümüzde ayakta kalma şansı yoktur. Kaldı ki, Türkiye dünyanın bazı ülkelerindeki gibi demokrasi mücadelesi birikimi olmayan bir ülke değildir. Kürtlerin de onlarca yıl ağır bedeller vererek yürüttüğü demokrasi mücadelesi var. Böyle bir ülkede bu düzeyde baskıcı bir iktidar ayakta kalamaz. Ama Avrupa ve ABD desteği bu iktidarı ayakta tutuyor. Türkiye’yle yaşadıkları söylenen sorunlar da Türkiye’den siyasi ve ekonomik çıkar koparmak için gündemleştiriliyor. Kuşkusuz bazen politik anlaşmazlıklar çıkıyor; ama esasta ise çıkarlar ekseninde bir uzlaşma var.
AKP, Avrupa ve CHP yönetiminin koltuk değneği ile ayakta kalıyor. Yoksa karşısında yetersiz de olsa yürütülen muhalefet ve mücadele karşısında iktidarda duramaz. Aslında AKP iktidarı Türkiye tarihinin en zayıf iktidarlarındandır.