DİK üyesi Mele Yusuf Andan: AKP-MHP Kürt düşmanlığı üzerinden yeni bir siyasi ve dini anlayış yaratmak istemektedir. Bunu da milliyetçilik ve sözüm ona İslamcılıkla yapmak istemektedir. Bunun İslam’la ilgisi yoktur…
Hüseyin Kalkan
Son dönemde AKP’nin MHP ile yaptığı ittifakın da rüzgârı ile milliyetçiliğe yelken açması çeşitli açılardan tartışılıyor. İslam üzerine çalışan araştırmacılar, akademisyenler, gazeteciler bu politikanın AKP’den çok MHP’ye yaradığın, AKP’nin bu politikalar nedeniyle taban kaybettiğini belirtiliyor. Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyesi Mele Yusuf Andan ile bu durum konuştuk. Andan, “Kürt düşmanlığı üzerinde yeni bir din anlayışı yaratılmak istendiğini” söylüyor. Andan, AKP-MHP ittifakının son dönemde körüklediği fethi rüzgârını, yerli ve milli söylemini böyle değerlendiren Andan, bunun İslam’la ilgisi olmadığın belirtiyor. Dinin siyaset için kullanıldığını sözlerine ekleyen Mele Yusuf Andan, bu politikanın iktidara kaybettireceğini söylüyor.
- AKP iktidarı döneminde İslami hareketin itibarının düştüğü yolundaki değerlendirmelere ne diyorsunuz?
Bu soruya şöyle bir perspektif ile cevap vermek daha makul olacaktır. Çünkü Türkiye’de yaşanan İslam dünya ölçeğinden pek de farklı değildir ve aslında yaşam bulan İslam’ı incelemek ve yeniden yorumlamak herkes açısından iyi olacaktır. İslam nedir, Müslüman kimdir? İslam felsefesinde ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’dir. İslam ondan başlayarak gelmiştir. Hz. Adem ve Hz. Muhammed arasında yaşayan tüm peygamberler özellikle de risalet sahibi olan peygamberler İslam’ı rabbani bir mesaj ile kabul etmişlerdir. İslam’ı değerlendirirsek, tüm semavi dinler; özü itibariyle tevhid çerçevesinde İslam’ın birer parçalarıdırlar. Bu çerçevede diyebiliriz ki İslam, hak ve adalete teslim olmaktır. Müslüman ise İslam’ın gereklerini yerine getirendir. Hz. Muhammed’den hemen sonra İslam; kralların, hükümdarların ve işgalcilerin rabbani olmayan, uyduruk ve tekelleştirilmiş bir yapısı olarak yaşanmıştır ve halen de yaşanmaktadır. AKP ve ardılı olduğu Emevilerden günümüze değin gelmiş yapılar İslam üst başlığı altında iktidarlarını var etmiş ve büyük tahribatlar yaratmışlardır. Ve bu tahribatlar tüm dünyaya önü alınamaz kirlilikleri yaymıştır. İşte tam da burada sizin sorunuza eğilebiliriz. İslami hareketler meselesi çok gariptir. Çünkü iktidarlaşan İslam’ın etrafında bir araya gelen yapılardan söz ediyoruz. Ve esasında diyebiliriz ki bahsettiğiniz İslami hareketlerin, mevcut iktidarlardan hiçbir farkı yoktur. Bu yüzden de İslam’ın özüyle alakası olmayan bu yapıların itibar meselesini tartışmak pek de doğru değildir. Elbette İslam’ın kendisini yaşamak ve yaşatmak isteyen çevreler vardır, ama bu durum toplumsallaşmamış ve mevcut yapılar içerisinde yer bulamamıştır. Bireysel tutumlarda kalmıştır.
- AKP-MHP iktidarını milliyetçilik ve İslamcılık açısından değerlendirir misiniz?
Milliyetçilik meselesi bahsettiğiniz bu gerici ve yobaz yapı için anlaşılabilir bir meseledir ve hatta bizler açısından cahiliyenin devamı niteliğindedir. Çünkü milliyetçiliğin bu topraklarla hiçbir ilgisi yoktur. AKP-MHP şu an Kürt düşmanlığı üzerinden yeni bir siyasi ve dini anlayış yaratmak istemektedir. Bunu da elbette ki milliyetçilik ve sözüm ona İslamcılıkla yapmak istemektedir. Burada İslamcılık derken de şunun altını çizmekte yarar vardır. Mevcut yapının uzaktan yakından İslam ile bir alakası yoktur. Çünkü bir önceki soruda da belirttiğim gibi İslam, AKP-MHP gibi yapıların eliyle rafa kaldırılmıştır. İslam’ın milliyetçilik meselesine ilişkin tutumu da çok nettir. Hucurat Suresi, 13’üncü ayet şöyle buyuruyor, “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” Bu ayet ışığında bugün sistemlerini İslam adı altında yürütenler çok büyük bir çelişki yaşamaktadırlar. AKP-MHP de bu çelişkiyi derinleştirmektedir
- ‘Bütün milliyetçilikleri ayağımızın altına aldık’ noktasından “milli ve yerli” sloganına gelindi, bununla varılacak bir yer var mıdır? Ülkenin ve halkın sorunlarına bir çözüm müdür?
Bunlardan öncekiler de aynı şeyleri söyleyip günün sonunda aynı noktaya geldiler. Buradan anlıyoruz ki ‘Bütün milliyetçilikleri ayağımızın altına aldık’ cümlesi tabanda bir sempati oluşturmak içindir. Çünkü bu topraklarda tüm insanlar yaşanan savaş, yıkım, yolsuzluk ve daha birçok sorunun çözümünden yanadırlar. Böyle bir cümle sorunların çözümü için iyi bir tespittir ama kurulan cümlenin ne kadar da mevcut yapıdan uzak olduğu pratiklerinden bellidir. Çünkü milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyenler Kürtlerin tüm değerlerini vahşi bir milli anlayışla ayaklar altına almaya çalışıyorlar. Ve tam da bu noktada ‘milli ve yerli’ sloganına yer açıyorlar. Bu politikanın ne iktidara ne de halklara hiçbir getirisinin olmadığı yaşadığımız tüm bu olumsuzluklarda açığa çıkmaktadır. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak hatalarla yüzleşmekten ve hak olana teslim olmaktan geçer.
- AKP- MHP ittifakının ‘Türk-İslam Sentezi’nin yeni bir versiyonu olduğu görüşüne ne dersiniz?
Osmanlı Devleti çökerken Türk-İslam Sentezi ittihatçı kadrolara tarafında bir kurtuluş ideolojisi olarak geliştirilmiştir. Ki her zaman İslam’ı, Türklük için kullanma sentezi olmuştur. Cumhuriyet boyunca bütün halklara karşı kullanılmış, zaman zaman katliam boyutuna varmıştır. Denile bilinir ki Türk-İslam Sentezi, İttihat ve Terakki Cemiyeti öncülüğünde tüm halklar ve inançlara yönelik inkâr ve imha sürecini başlatmıştır. Diyebiliriz ki bu sentez 19. yüzyılın sonlarından bugüne kadar Ortadoğu’ya kaybettirmiştir. Türklüğün üstün ırk, İslam’ın ise onun neferi olunmaya çalışılması büyük bir yanılgıdan ibarettir. Çünkü açığa çıkan pratik bunu bize öğretmiştir. İslam herhangi bir topluluğun tahakkümü altına alınamaz ve bu uğurda da hiçbir farklılık yok edilemez. Ama Türklük üzerinden oluşturulan bu anlayış İslam’ı kendi özünden koparmaya çalışmaktadır. Bugün AKP-MHP’de ortaya çıkan durum tam da budur. Yanlış anlayışlar üzerine kurulan bu sentez, İslam’ı isim olarak kendisine dahil etse bile, İslam’a ve onun hükümlerine tamamen karşıdır. Allah Yusuf Suresi, 40’ıncı ayette şöyle buyuruyor, “Sizin, O’ndan başka kulluk ettiğiniz şeyler, ancak sizin ve atalarınızın uydurup adlandırdığı şeylerdir. Allah, onlara hiçbir güç ve yetki vermedi. Hüküm yalnızca Allah’ındır.”
- AKP’nin giderek milliyetçileşmesi, AKP’ye oy veren Kürtleri nasıl etkiliyor?
AKP zaten mevcut haliyle bitmeye mahkumdur. Milliyetçileşmesi elbette ki ona oy veren Kürtleri onda uzaklaştırıyor. Ve hatta bu durum Kürtlerle de sınırlı değildir, Türkleri ve diğer halkları da olumsuz yönde etkilemiştir. Çünkü AKP, MHP’nin gerici ve yobaz milliyetçiliğinin tesiri altındadır ve onu kendine düstur edinmiştir.
- Bu ittifak Türk-İslam Sentezi’yle Kürt sorununda bir yere varır mı?
Asla ve asla Kürt sorununda bir yere varması mümkün değildir. Çünkü bu ittifak Kürtlerin nefes aldığı her yeri tahakkümü altına almak istemektedir. Efrin’i, Serêkaniye’yi, Girê Spî’yi, Mexmûr’u, Şingal’i ve daha birçok yeri Kur’an-ı Kerim’in ayetleriyle ve salavatlarla ele geçirmeye giden bu ittifak Kürt sorununda nerede durduğunu herkese gösteriyor zaten. Ama unutulmaması gerekir ki bu yaşananlar Kürtlere değil insanlığa ve İslam’a kaybettiriyor. Çünkü burada esas darbe İslam’a ve insanlığadır. Tam da bu noktada Kürtlerin de bu gerçekleri iyi görmesi ve tahlil etmesi gerekiyor.
- İktidarın başta Alevi sorunu olmak üzere diğer din ve mezhep sorunları noktasında adım atmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sorun şimdinin değil 72 ehlibeytin katledilmesiyle başlayan bir sorundur. Ve bugüne kadarki tüm iktidarlar aynı zihniyeti korumaktadırlar. Eğer bugün başta Aleviler olmak üzere diğer tüm din ve mezhepler inançlarını özgürce yaşayamıyorlarsa bu da İslam’a karşı duruştur. Çünkü İslam hiçbir din ve inancı hedef almamıştır. Ki Medine Sözleşmesi örneğinde olduğu gibi tüm herkes kendi inancını özgürce yaşama hakkına sahiptir. Ama mevcut iktidar ve devlet aklı İslam’a ve Hz. Muhammed’in sünnetine karşı çıkarak başta Alevileri ve diğer din ve mezhepleri ötelemektedir. Esas olan sadece inanç meselesi değil tüm meselelerde Medine Sözleşmesi’ni hatırlayarak, çözümün geliştirilmesidir.