Türkiye hükümetinin özellikle son birkaç yılda Kürt siyasal hareketinin bütün yüzlerine ve kurumlarına yönelik düşmanlığı artık güvenlik sorunları veya bölünme paranoyası ile açıklanabilecek bir durum değil. Askeri operasyonlardan yargıya, diplomasiden medyaya birçok ayaktan yürütülen bu politika, Kürtlerin herhangi bir siyasi kurumuna ya da herhangi bir alandaki bir kazanımına değil, topyekun Kürtlere, Kürt halkına, Kürt varlığına yöneliyor.
Hükümet/Devlet ister askeri alanda olsun ister yargı kurumunda, ister diplomatik bir ikili ilişki ya da toplantıda, isterse de bir sorunu medyada tartışırken, eğer konu Kürtler ise, ister istemez öyle bir tavır alıyor, öyle söylemler ve yöntemler kullanıyor ki, bunlar topyekun Kürt düşmanlığını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Mesela şu son Kuzey Suriye operasyonu. Milyonlarca yurttaşını eşinden, dostundan, akrabasından ayıran suni ve zorlama bir sınırın güvenliğinden söz ediyorlar. Hadi, diyelim ki öyle ve bu operasyon sınır güvenliği için yapıldı. Öyleyse girilen yerleşim yerlerindeki sivil halkın kazanımlarına yönelik tedbirler ve Kürtçe’ye yönelik antipatinin sebebi ne? Neden bu bölgelerin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılıyor ve neden resmi kurumlardaki Kürtçe tabelalar indirilip Arapça ve Türkçe tabelalar asılıyor?
Neden 20 milyonluk yurttaşı ile aynı halktan olan bir güçle mücadele edeceklerini söyleyip başka bir ülkeden devşirme bir askeri gücü kullanıyor hükümet? Bunun nasıl bir ayrımcılık olduğunun ve Kürt halkında nasıl bir kırgınlık oluşturduğunun farkında değil mi?
Hadi diyelim ki, hükümet/devlet Kürtlerin silahlı örgütleriyle mücadele ediyor, etmeyi hedefliyor. Peki, onca HDP’li ve DBP’li sivil siyasetçi neden cezaevinde, neden parti binaları sürekli operasyonlardan geçiriliyor? Neden Kürt demokratik siyasetinin kanalları tıkanıyor? Bütün bu kayyımların, kayyımcılığın sınır güvenliği ya da iç asayiş ile ilgisi ne?
Kürt halkının demokratik kazanımları neden hükümet/devlette bölünme paranoyasına sebep olsun ki? Bölünme riskini arttıracak olan tam tersine demokratik siyasetin tıkanması ve Kürt gençlerinin demokratik siyasetten ümidini kesmesi değil midir?
Bir hükümet/devlet 6 milyon yurttaşının oyunu güvenlik gerekçelerine kurban eder mi? Esas güvenlik sorununa sebep olacak olan bu değil midir?
Diplomaside de aynısı oluyor. Bütün uluslararası toplantılarda bütün uluslararası kurumlar Türkiyeli diplomatlara ve hükmet yetkililerine aynısını soruyor. Örneğin Selahattin Demirtaş ya da diğer HDP’li siyasetçilerin ve yerel yöneticilerin durumunu. Türkiye dış politikası artık tamamıyla bu sivil siyasetçileri mesnetsiz suçlamalarla uluslararası topluluk karşısında itibarsızlaştırma çabalarına dönüşmüş durumda. Buna rağmen uluslararası kurumlardan gelen uyarı, kınama ve kararlar karşısında Dışişleri’nin tek yaptığı altında kendi imzasının da olduğu anlaşmaları tanımamak.
Uluslararası siyasetten devam edelim: Hadi diyelim ki, hükümetin meselesi Türkiye’deki Kürt siyasal hareketiyle ilgili. Hadi diyelim ki, Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarından da bu siyasi ve ideolojik sebeplerle huzursuz oluyor. Peki, siyasi olarak iyi geçiniyor görünümü verdiği, dahası dostane bir ilişki içindeymiş gibi göründüğü Iraklı Kürt liderlerin bağımsızlık referandumunun sonuçlarına gösterilen tepki neydi, bu tepkinin sebebi nasıl açıklanabilir?
Hadi YPG üzerinden PYD’ye de karşı bir pozisyondasın ve Suriye’ye ilişkin uluslararası toplantılarda önünü kesmeye çalışıyorsun. Bu bir diplomasiyi Kürt varlığını inkarına ve Kürt kazanımlarının imhasına hangi mantıkla dönüştürür? Milyonlarca insanın talepleri ve kimliklerini yok saymaya nasıl yeltenilir?
Bunun çıkışsızlığı nasıl görülmez?
Bunun kendi diplomasilerini gayrı ciddi bir yere taşıdığının farkında nasıl olur da olmazlar?
Milyonlarca Kürt yurttaşın da vergileriyle beslenen resmi ve yarı resmi medya kurumları nasıl bu kadar pervasızca Kürt düşmanlığı yaymak için kullanılan ve Kürt siyasetçilerin sürgün edildiği propaganda aygıtlarına dönüştürülür? Bütün dünyada nefret politika ve söylemleriyle mücadele edilir ve bunlar yasaklanırken sıradan bir Kürt yurttaşını gündelik hayatı içinde linçe hedef edecek söylemler nasıl olur da kürsülerden haykırılır, nasıl olur da bunlar medyada bu denli serbestçe yayınlanabilir?
Böyle siyaset olmaz. Esas bölücülük budur.
Kürtler barış taleplerinde ısrar etmeye devam ediyor. Ama ‘êdi bese’ demekten de vazgeçmiyor tabii ki. Bir an önce aklı selimin galip geleceğini umalım yine de. Bu gidiş, gidiş değil çünkü.