Kürt coğrafyasının kırsal bölgelerinde ‘güvenlik’ adı altında uygulanan ekolojik kırıma karşı Batı’dan da sesin yükselmesi gerektiğini vurgulayan ekolojistler, “Kürdistan’da farklı bir eko kırım politikası var” dediler
Dünya genelinde ekonomik krizle paralel bir şekilde süren ekolojik kriz giderek derinleşiyor. ‘Güvenlik’ adı altında ormanların yakılması ve ağaç kesimiyle devam eden doğa kıyımına bir yandan da kimyasal silah kullanıldığına dair yapılan açıklamalar ekleniyor. Yaşamını yitiren gerillaların cenazelerinde yanıklara rastlanırken, buna dair hazırlanan raporlarla beraber yapılan çağrılar karşısında yetkililer ise sessizliğini koruyor. Diğer yandan sınır hattında bulunan kentlerde arazilere sürülen korucular askerlerin gözetiminde kestikleri binlerce ağacı bölge kentlerine gönderilerek satıldığı ifade ediliyor. Kazdağları direnişçilerinden ekolojist Melisa Tantan ve Ekoloji Derneği üyesi Leyla Çite, süren doğa kıyımlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
‘Kürdistan’da farklı’
Kapitalizmin dünya genelinde giderek genişlemesiyle beraber eko kırımların arttığını söyleyen Melisa Tantan, bölge kentlerinde daha farklı bir politikanın uygulandığını belirtti. ‘Terör’ adı altında bölgede yapılan eko kırımların meşrulaştırıldığına dikkat çeken Melisa Tantan, “Yapılan saldırılar sadece orada bulunan doğaya değil; kültüre, günlük yaşantıya, tarihe yönelik gerçekleşiyor. Bölge güçlü bir coğrafya ve bununla beraber mücadelenin yükseldiği yerdir. Bu mücadele tüm dünyayı etkileme gücünü de ortaya çıkıyor, bundan kaynaklı olarak yoğun saldırıların hedefi haline geliyor. Öte yandan Türkiye’nin her yerinde HES’lerin ve maden ocaklarının yapıldığını görüyoruz. Evet, Türkiye’nin her yerinde doğa kırımı yaygın ancak, Kürdistan’da uygulanan doğa kırımının farklı bir boyutu var” diye ekledi.
‘Savaş bir ekolojik yıkımdır’
Bölge coğrafyasında büyük bir direşin olduğunu ifade eden Melisa Tantan, “Bu direniş kültüründen kaynaklı yerinden göç ettirme ve her türlü yok ediş politikasını burada uygulamaya çalışıyorlar. Bu baskı politikaları o kadar derinleştirilmiş ki bu nedenle bizler hala ekolojik tahribatı konuşuyoruz. Ancak tüm bu baskılara rağmen buralar da ekoloji mücadelesi verilebiliyor. Tabi bizler de Batı’da çalışma yürüten ekolojistlerin burada yaşanan doğa tahribatlarını gündeme getirmemiz gerekiyor. Savaş bir ekolojik yıkımdır. Savaş denildiği zaman sanki iki devlet arası yapılan çatışmalarmış gibi anlaşılıyor. Ancak bu öyle değildir, şu an Kürdistan coğrafyasında yapılan da bir savaştır. Bunu böyle okumak gerekiyor” diye konuştu.
‘Savaşlar ciddi tahribatlar bırakır’
Bölgede devam etmekte olan savaşta kimyasal silah kullanıldığına dikkat çeken Melisa Tantan, kimyasal silahla beraber ekolojik yıkımın derinleştiğine işaret ederek, “Kullanılan kimyasallar sadece insanları öldürmüyor. Aynı zamanda orada bulunan tüm doğayı da tahrip ediyor, yok ediyor. Savaş sanayisinin gelişmesiyle beraber doğa tamamen gözden çıkarılıyor. Savaşın coğrafyası olmaz. Savaş her yerde savaştır ve ciddi tahribatlar bırakır. Buna karşı beraber mücadele etmek önemlidir” ifadelerini kullandı.
‘Savaşa karşı mücadele’
Savaşların kadınları ve doğayı aynı oranda tahakkümü altına almaya çalıştığını söyleyen Leyla Çite ise, savaşı başlatanların eril düzenden beslendiklerini belirtti. Silahların doğa ve kadın üzerinde de büyük etkisi olduğuna dikkat çeken Leyla Çite, “Kendimizi doğa içerisinde özgür, canlı görürsek, bu kadar kırım yaşatamazlar. Ancak, geldiğimiz noktada doğanın nesne ve tahakküm edilebilecek bir alan olarak bakıldığını görüyoruz. Bu durumda daha çok müdahaleyi, işgali kendinde hak gören zihniyetin uygulamaları iklim, gıda krizi ve doğa kirliliği gibi sorunları ortaya çıkarıyor. Bizler insanların doğayla iç içe yaşadığı, doğanın ve canlının özgür olduğu, emeğin ve birlikteliğin kutsal sayıldığı zamanlara geri dönme mücadelesi veriyoruz. Ekolojik mücadele içinde olan insanların savaşlara, talan ve yıkımlara karşı birlikte hareket etmesi gerekiyor” dedi.
‘Herkes doğaya sahip çıkmalı’
Leyla Çite, biyoçeşitliliğin azaldığını, savaşla doğaya yapılan müdahalelerin kötü ve kalıcı sonuçlara yol açtığını ifade ederek, “Göremediğimiz, kurtaramadığımız milyonlarca canlı yok oluyor. Ekoloji birliği yıllar önce savaş mağduru olan Ezîdîler için kurulan kampta onlarla yeniden bir emek, birlik sürecine girerek kent bostanlarını oluşturmuştu. Tabi savaşta tahrip edilen doğaya savaşlardan sonra geri dönmek uzun süre mümkün olmuyor. Tüm bu kırımlardan kaynaklı herkesin doğaya sahip çıkması gerektiğini söylüyoruz” diye kaydetti.
Kaynak: Derya Ren – Diyarbakır / JINNEWS