Geçmiş yıllarda ağaların Kürt köylüsünü köleleştirdiği sistem bu kez şirketler eliyle uygulamaya konuyor. Çiftçiler sözleşmeli tarımla kendi toprağında ırgat yapılmak istenirken, Çewlîg’de Sütaş bu düzeni kuruyor
Yusuf Gürsucu
AKP iktidarının uzun süredir altyapısını hazırladığı yeni Tarım kanunu kapsamında dikkat çeken ‘sözleşmeli tarım’ küçük çiftçiliği yok edecek olan içerik taşıyor. Sözleşmeli olarak yapılan tarımsal üretimlerle ilgili yapılan araştırmalar, küçük çiftçilerin borç bataklığına saplanarak mülksüzleştiklerini gösteriyor. Çiftçilerin sözleşme imzaladığı şirketler; tohumu, kimyasal gübreyi ve ilaçları hazırlanan yasa taslağında belirtildiği gibi sözleşme tarihinde peşinat olarak verir ve çiftçinin ürettiği ürünü sezon başında belirlenen fiyatla alır.
Ürettiğine yabancılaşma
Şirketle sözleşme yapan çiftçi, artık şirketlerin kölesi haline gelmiş ve tarlasına hangi ürünü ekeceğine veya hangi tür ürünü seçeceğine karar verme hakkını kaybeder. Çiftçinin arazisi ve traktörünün olması artık bir anlam ifade etmez ve fabrikada üretim yapan işçi gibi ürettiği ürüne yabancılaştığı bir sürece savrulur. Türkiye’nin tamamıında uygulamaya sokulmak istenen sözleşmeli tarım Kürt coğrafyasında tütün üretiminin ardından SÜTAŞ’la devam ederken, tasarı yasalaşırsa tüm tarımsal üretim süreçleri Kürt çiftçisini köleleştirecek ve kendi toprağında ırgat konumunda çalışmak zorunda bırakacak.
Çiftçi suya erişemiyor
Uzun yıllardır Kürt coğrafyasının kırsalını boşaltma uygulamaları içinde olan iktidar, boşaltılan alanları maden ve enerji şirketlerine adeta hibe etmektedir. Onlarca büyük barajın olduğu bölgede özellikle Riha, Mêrdîn ve Amed’de çiftçiler suya erişemezken, enerji şirketinin oyuncağı konumuna sürüklendiler. Aile tarımı yapan çiftçiler, sözleşmeli tarımla birlikte sermaye için ucuz emek gücü ve sözleşmeyle şirket için bedavaya kontrol edeceği arazi sahipliğini ortaya çıkarmaktadır. Köleciliğin günümüzde olmadığı iddia edilirken, kölelik değişik biçimlerde kapitalist sistemin dayanaklarından biri olarak sürdürülmekte.
Kölelik zorunlu hale geliyor
Kapitalizmde ücretli kölelik olarak literatüre giren uygulama, sözleşmeli veya kiralık çalıştırma biçimleriyle sürerken bu durum genişletilmek ve sadece şirketlerin hakimiyetinde istenilen ürünün yetiştirildiği bir düzenin yerleştirilmesi hedefleniyor. Süt üreticileri ve süt tekellerinden biri olan Sütaş’ın ‘sözleşmeli’ olarak uygulamaya soktuğu süt ürünleri tesisi de köleliğin uygulama biçimlerinden sadece biri. AKP iktidarının zorunlu hale getirmek istediği sözleşmeli süt üreticiliği Çewlîg’de (Bingöl) yerleştirilmeye çalışılıyor. Tasarının yasalaşması halinde çiftçi kölelik sistemine zorunlu olarak eklenmiş olacak.
Bursa köylüsü Sütaş’ı bilir!
Türkiye’de süt ürünleri tekellerinden biri olan Sütaş, Bursa’da sütü çiftçilerle yaptıkları sözleşme kapsamında ve neredeyse üretim maliyetleri altında bir ücretle toplamaktadır ve Çewlîg’de de aynı yolu izleyecek. 1950’lerde Bursa Karacabey’de işe başlayan Sütaş’ı en iyi süt üreticisi köylüler bilir. Süte uygulanan fiyat politikası çiftçinin ölmeyeceği bir bedel kadardır. Bazı bölgelerde çiftçilerin düşük fiyat nedeniyle sütünü vermedikleri zaman o bölgeye bazı tüccarlar dadandırılır ve önce peşin aldıkları sütü daha sonra vadeliye döndürürler. Çiftçiye vadesi gelen süt bedelleri ödenmez ve bu sonuçla yüzyüze kalan çiftçi ‘parasını kesin’ alacağını düşündüğü Sütaş gibi şirketlere fiyatlar düşük olmasına karşın sütünü satmaya mahkum edilir. Çewlîg’de geniş bir alanda süt hayvancılığı da yapacak olan Sütaş, pazarını büyütmesi halinde Kürt çiftçisini kendi çıkarlarına bağlayıp köleleştirecek.
Sütaş’a kâr, çiftçiye kölelik!
Süt ürünleri şirketi olan Sütaş, son 20 yıl içinde tarım tekellerinden biri haline geldi. AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın ‘ricası’ ile Çewlîg’de entegre süt ürünleri tesisi inşa ettiğini belirten Sütaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Muharrem Yılmaz, Çewlîg’deki tesisle ilgili olarak yaptığı bir açıklamada; “Sadece Bingöl değil, 200-250 kilometre çapındaki tüm bölgeden süt alacağız. Muş ovası var. Erzurum, Erzincan, Diyarbakır, Elazığ, Tunceli, çok geniş bir bölgeye hitap edecek. GAP bölgesi var. Burada yem bitkileri üretimini artıracak ciddi potansiyel var. Hayvancılığa yönelik yem bitkisi üretimi artacak. Oradaki insanlar kendi bölgesinin sütünden üretilecek yoğurdunu, ayranını, peynirini tüketecek” derken, bölgede hem üretimi hem de tüketimi kontrol altına alarak, bölge halkını kendisine bağlı kölelik koşullarına taşımayı iktidarın desteği ile sağlama peşinde olduğunu göstermişti.
Hayvan genleriyle oynuyorlar
Sütaş, ‘Sözleşmeli’ üretimle kölelik koşullarında çalışacak olan bölge çiftçisinin yararını düşünmeyeceği gibi sadece elde edeceği kârların peşinde. Sütaş Ar-Ge Merkezi’nin embriyo transferi üzerine uzmanlaşacağı ve tesisin ihtiyacının yanı sıra Türkiye’nin ihtiyacını giderme noktasında hayvan ıslahı ve embriyo transferi yoluyla taşıyıcı anne ineklerin devreye sokulacağı ve bu sayede daha az verimli ineklerin annelik görevini üstleneceği belirtilirken, hayvanların da köleleştirilmek istendiği ve genleriyle oynanacağı açıkça ortaya koymuştu.
Sözleşmeli tütün üretimi
Tekel’in özelleştirilmesi sonrası Türkiye’de büyük bir çiftçi kitlesinin gerçekleştirdiği tütün üretimi neredeyse ortadan kaldırılıp şirketlerin ithal tütününe bağlı bir süreç yaşandı. Semsûr’da (Adıyaman) ise Kürt çiftçileri uzun yıllardır yaptığı tütün üretiminde kotalar Tekel’in özelleştirilmesi öncesi sınırsızdı. Bugün ise cezai yaptırımlarla birlikte tütünde kota 100-200 KG olarak uygulanmakta. Sözleşme dışı üretim çiftçilere yasaklanırken, bu yasak yüksek cezai yaptırımlarla yürürlüğe konuldu. İlk önce sözleşmeli üretim yapan üreticiye sözleşmeye uymaması halinde 5 bin lirayla 20 bin lira arasında ceza verilmesine hükmedildi. Sarmalık kıyılmış tütünlerin yasadışı ticaretini önlemek adına, kendi tüketimi için olan 50 kilogramlık miktar saklı kalmak kaydı ile sarmalık kıyılmış tütün üreten, satan, satışa arz eden, nakleden veya bulunduranlara ise 5 bin TL’den 50 bin TL’ye kadar para cezası getirildi.
Üretici kooperatiflerde birleşmeli
Tire Süt Kooperatifi eski Başkanı Mahmut Eskiyörük bir açıklamasında, “Tire Süt Kooperatifi bugünkü nüfusun 2 katını doyurabilecek potansiyele ve ürün zenginliğine sahip. Tarımsal üretimi şirketler değil, köylümüz ve çiftçimiz yapmalı. Yüzde 80’i oluşturan küçük aile işletmelerini yok ederek değil, birleştirerek devamlılık sağlanmalı. Tarımın tüm sorunlarının çözümü; ancak kooperatifleşme ile mümkün” derken Sütaş’ın ve AKP iktidarının sözleşmeli tarım ile çiftçinin pazarlık yapma gücünü ortadan kaldırırken, üreticileri kendi üretim alanlarından şirketin düşük ücretle çalışan işçisi durumuna sürüklüyorlar.
Ne bekliyoruz?
Üreticilerin bir kooperatif etrafında toplanıp üretim yapmaları ve bu üretimleri aracısız tüketiciye ulaştırmaları mümkün. Ancak bu koşullar oluşmaması durumunda dahi kooperaitfler eliyle üretimlerinin değerlendirilmesi üreticinin güçlü bir yapıya kavuşarak, sermaye karşısında tek başına kalmasının önüne geçecektir. Bölgede Sütaş’a alternatif bir üretim biçimini yani kooperatifleşmeyi gerçekleştirebilecek bir iradeyi ortaya çıkaramazsak, hayvancılığın hatta tarımsal üretim çeşitliğinin ardından sadece bakarız. Sütaş’a devlet eliyle verilen destek firmaya bir güzelleme değil bölgede tarımsal üretimlerin tekellerin eline verilme süreci ile bölge halkının şirketlere bağımlı hale gelerek, özgürlük taleplerinin de zayıflatılması amaçlanmaktadır.
Buğdayın vatanı Amed
Buğdayın anavatanı olan bölgede tarım yapamaz hale gelen çiftçiler kuraklık ve uygulanan tarım politikaları nedeniyle toprağını terk etmek zorunda kalmaya başladı. Çiftçiler, Amed’de yaklaşık 1 milyon dekar araziyi 2022 yılında ekmekten vazgeçti. Çiftçilerin en büyük sorunu olan girdi fiyatlarındaki yükseklik nedeniyle çiftçilerin bir kısmı gübresiz ekim yaparken, birçoğu ise arazisini boş bırakmak zorunda kaldı. Gübresiz ekim yapan ve sertifikalı tohumlara mahkum edilen çiftçilerin üretimlerinde ciddi rekolte düşüşleri yaşandı.
Girdiler sağlanamaz oldu
Sulu tarıma geçemeyen bölge halkının büyük çoğunluğu, çevresinde kurulu bulunan devasa barajlardaki sulardan ise yararlandırılmıyor. Dünyanın birçok bölgesinde can yakmaya başlayan susuzluk giderek artarken, yeraltı suyuna mahkum edilen ve Dicle Elk. Dağt. Şirketi (DEDAŞ) tarafından enerjisi kesilerek susuzluğa mahkum edilen çiftçiler bu süreçten ciddi boyutlarda etkilenirken, tarım için gerekli olan hiçbir girdiyi sağlayamaz hale sürükledi.
Kürde DEDAŞ zulmü!
Kürt çiftçisinin başlıca sorunları tüm Türkiye’de olduğu gibi gübre, tohum, su ve enerji. Kürt çiftçisi Türkiye’nin diğer bölgelerinde görülmeyecek boyutta su ve enerji kıskacına alınmış durumda. Hemen yanı başlarındaki barajlardan su alamayan çiftçiler yeraltına sondaj yaparak enerji ile çalışan pompalar aracılığıyla susuzluğunu gidermek zorunda. Ancak bu pahalı yol DEDAŞ eliyle çok daha da pahalılaştı. DEDAŞ ‘kaçak elektrik’ kullanıyorlar iddiaları ile yeraltı suyuna mahkum edilen halka yolladığı yüksek meblağlı su kullanım ‘pusulalarıyla’ tahsilat peşine düşerken, bu parayı ödeyemeyen çiftçilerin elektrikleri kesildi veya çiftçinin kendi tesis ettiği trafoları ve elektrik hatları sökülerek DEDAŞ tarafından el konuldu.
Kullanmayana da borç
Ayrıca bölgede ekim sahasının büyüklüğüne göre belirlenen enerji (su) bedelleri ise yeraltı suyu kullananlara ve yeraltından su kullanmayanlara bile dekar başına enerji bedelleri yollanıyor olması bölgede büyük bir yağmanın yaşandığını gösteriyor. Bunun en belirgin örneği ise Riha’da yaşandı. Elektrik bedellerinden bıkan bir çiftçi arazisinin uygun bir yerine mebranlar sererek oluşturduğu havuzda yağmurlarla biriktirdiği ve benzinli motorla tarlalarını suladığı su için DEDAŞ tarafından fatura gönderilmiş ve kesilen yüksek miktardaki elektrik bedeline itirazı eden çiftçinin itirazı kabul edilmeyerek icraya verilmişti.
Kanallar 10 yıldır çürüyor
GAP kapsamında DSİ tarafından Riha merkez Karaköprü ilçesi Cilman (Akziyaret) Mahallesi’nde 2009 yılında yapılmaya başlanan su kanalları çürümeye terk edilmiş durumda. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 12 Aralık 2012 tarihinde açılışını yaptığı kanallara, aradan geçen 10 yılı aşan sürede su hiç bırakılmadı. Sulama kanalının fiziki yapısının bitmesine rağmen suyun bırakılmaması bölgede geçimini çiftçilik yaparak sağlayan binlerce üreticinin üretim yapamaması ve DEDAŞ’a mahkum olması sağlandı. Su kanalının yanı başında ekilen arpa, mercimek, buğday ve mısır gibi ürünler yağışların yetersizliğinden dolayı rekoltede büyük kayıplar yaşandı.
91 baraj var su yok
Düne kadar su zengini olan Kürt coğrafyasında nerede akan akarsu, nehir, dere varsa önüne bentler kurup inşa edilen irili ufaklı 91 barajın ardına hapsedilen suya halkın ve çiftçinin erişemi engellenirken, halk ise kuraklık ve susuzlukla yüzyüze bırakılmış durumda. Dicle Nehri ve nehri besleyen kolları üzerinde toplam 41 adet inşa edilen veya inşaatı süren barajlarla ekosistem yerle bir edilmiş durumda. Fırat Nehri ve kolları üzerindeki baraj sayısı ise 50 ve Kürt çiftçiler bu barajlarda üretilen elektrikten yararlanamazken çalınıp hapsedilen suya ise erişemez durumda. Bölgede toplam 91 adet baraja rağmen bölge halkı yeraltı sularına mahkum edilirken, elektrik şirketi DEDAŞ’ın büyük bir baskısı ve soygunu altında.
*Dosyanın Birinci bölümü: Tarımda tek adam ve tekelleşme modeli! (1)
*Dosyanın İkinci bölümü: Şirketlerin emrinde tarım mümkün mü? – II