HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, yerel seçim sonuçlarına dair yaptığı değerlendirmelerde; ‘Bizim cephemize düşen sorumluluk, Erdoğan’ın kaybedeceği bir büyük seçime girme mecburiyetinde kalacağı şekilde şartları yönetmemiz ve en geç 2028’de AKP dönemini kapatmamızdır’ dedi
Türkiye ve Kurdistan’da milyonlarca seçmen 31 Mart’ta sandık başına giderek 5 yıl boyunca görev yapacak yerel yöneticileri belirledi. Seçimlerde binlerce asker ve polisin Kurdistan kentlerindeki sandıklara taşınması, birden fazla oy kullanılması gibi ihlallerle karşılaşılmasına rağmen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 3’ü büyükşehir, 7 il, 58 ilçe ve 10 belde olmak üzere 78 belediye kazandı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise, başta İstanbul olmak üzere kimi kentlerde Kürt seçmenlerin desteği sonucunda 1977 genel seçimlerinden sonra ilk kez sandıktan birinci parti olarak çıktı. Seçimde en büyük hezimeti yaşayan ise AKP iktidarı oldu. İstanbul ve Ankara’yı yeniden kazanmak isteyen parti, daha önce yönettiği bazı büyükşehir ile il ve ilçe belediyelerini kaybetti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, yerel seçim sonuçlarını ve bunun önümüzdeki dönemde siyasal alanın bütününe olası yansımalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
Ertuğrul Kürkçü, ortaya çıkan seçim sonuçlarının hem Kürt halkının baskı ve zulümden kurtuluşu doğrultusunda hem de Türkiye halklarının demokrasi ve toplumsal haklar çerçevesinde ileriye doğru bir adım atması için ‘elverişli yeni bir iklim yarattığını’ dile getirdi.
Kürkçü, “Şu andan itibaren AKP rejimi 2019 yerel seçimlerinden de ötede tek ayağının üzerinde kalmıştır. Yani devletten başka hiçbir dayanağı yoktur, milletle bağı koparılmıştır” ifadelerini kullandı.
‘Kürdistan’da zalimane bir mühendislik gerçekleşti’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerinin aksine seçimlerin demokrasiden uzak bir zeminde gerçekleştiğini belirten Kürkçü, bu durumun özellikle Kurdistan kentlerinde ayyuka çıktığını belirterek, “Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Türkiye’ye özellikle bu yerel seçimler öncesi 26 üyeden oluşan bir delegasyon gönderdi. Bu delegasyon birkaç gün önce sonuçları açıkladı ve ‘yerel seçimlerin ancak kısmen demokratik bir zeminde yapıldığı söylenebilir’ dedi. Kürdistan’a baktığımız zaman korkunç, zalimane bir seçim mühendisliğinin gerçekleştiği o kadar net ki. Adaylık ilanından propaganda sürecine, seçim kütüklerinin hazırlanmasından oy kullanmaya, oyların sayılmasına, sonuçların il ilçe ve YSK’ye aktarmasına kadar her noktada hile, hurda, zulüm, alçaklık vardı. Mesela İstanbul koşullarında bu sonuçları elde etmek bu kadar büyük marifet sayılmaz. Kimse size silah doğrultmuyor ve size ‘sandığa gitme, öldürürüm’ demiyor. Ama Kurdistan’da 3 milyona yakın insan bu şekilde oy kullanmak zorunda kaldı. Bu korkunç bir durum” diye konuştu.
‘CHP’de değişimin dinamikleri harekete geçti’
Yaratılan bu yeni iklimin oluşmasında DEM Parti’nin yanı sıra muhalefet kanadının da önemli bir rol üstlendiğini ifade eden Kürkçü, ortaya çıkan sonucun bu durumu doğruladığını kaydetti.
“CHP’deki değişim dinamiklerinin bu seçimde harekete geçtiği” görüşündeki Kürkçü, şunları ekledi:
“Bu seçim sonuçlarına baktığımızda ya da seçimde takip edilen tarzı izlediğimizde doğrusu mütedeyyin, milliyetçi, muhafazakâr, merkezci, liberal, sosyalist ya da demokrat ve Kürt devrimci kesimlerle diyalog kurabilecek bir kabiliyet kazanmış olduklarını görüyorum. İstanbul’da belli ilçelerde ve başka kentlerde DEM Parti ile girdikleri kent uzlaşısı başlı başına bir gösterge sayılabilir. Öte yandan Kurdistan’da herhangi bir biçimde DEM Parti’nin önünü kesecek ataklara kalkışmaktan uzak durmaları bir sağduyu göstergesidir. Diğer yandan emekçilere, kadınlara yönelik siyasetleri ve nihayet mütedeyyin kesimlere yönelik siyasetleri bakımından çok ayrıntılı düşünülmüş bir stratejiyle ilerlediklerini görebiliyorum. Tabii öte taraftan AKP’den, bu diktatörlükten bıkmış olan sağ kanat seçmenin oluşturduğu dalganın kendisini de değerlendirmeyi ihmal etmeyelim.”
‘İktidarın başarısızlığının nedeni Kürt düşmanlığı’
Kürkçü, iktidarın başarısızlığının devam ettirdiği Kürt düşmanlığı ve savaş politikalarıyla doğrudan bağlantılı olduğunun altını çizerek şu ifadeleri kullandı:
“Özellikle son 15 yıldır kirli savaşın sanki AKP iktidarıyla ortadan kalkmış gibi göründüğü dönemde devlet, Kürtlerle savaşı bir meslek haline getirenlerden bir katiller ordusu kurma stratejisini geliştirdi. Tayyip Erdoğan savaşın çapını genişlettikçe Suriye’de, Irak’ta, Batı ve Güney Kurdistan’a yaydıkça çok daha fazla gücü mobilize etti ve bunun sonucunda da sıradan erler arasında kayıplar arttıkça, halk arasında da infial artmaya başladı.
‘Savaş Erdoğan ailesinin kazandığı iktisadi bir savaşa dönüştü’
İkincisi ekonomi yönetiminin denklemi açık; Kaynakları tereyağına mı, yoksa topa mı yatıracaksınız? Tayyip Erdoğan bütün kaynakları topa, yani silaha yatırdı ve silah endüstrisinin başına da kendi akrabalarını geçirdi. Aslında savaş bir yandan Tayyip Erdoğan ve ailesinin atılan her mermiyle, uçurulan her SİHA’yla kazandığı bir iktisadi mekanizmaya dönüştü. İnsanlar bu şekilde savaş üzerinden soyulduklarını, savaşın bütün sonuçlarıyla yüzleştiklerini ama bu endüstriden asla nemalanmayacaklarını ve yoksulluklarının durmaksızın arttığını görünce hem bu rejim karşısında vaziyet aldılar hem de rejimin bütün milliyetçilik ve din propagandası da tersine döndü.”
Kürkçü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı konuşmaya da dikkat çekerek, Kürt sorununa dönük savaş politikalarında ısrar edileceğini gösterdiğini belirtti. Kürkçü, Kürt halkının ise, Erdoğan’ın aksine Kürt sorununun demokratik bir temelde çözüme kavuşturulması konusunda ısrarlı olduğunu ve bunun da ancak PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridin kaldırılmasıyla sağlanabileceği inancını taşıdığını ifade etti.
‘Öcalan’a özgürlük talebi sandığa yansıdı’
Kürkçü, “Kürt halkı barışın en önemli alameti olarak Öcalan’ın ifade özgürlüğünün iade edilmesini bekliyor. Çünkü şunu herkes biliyor; Öcalan konuşabildiği zaman genellikle sükûn ve müzakere olur. Öcalan ne zaman konuşamıyorsa, o zaman savaş var demektir. Öcalan, hem Türkiye’ye iade edilmeden önce hem de hapse girdikten sonra Kürt halkının geleceği konusunda en önemli düşünce üretim merkezi gibi çalıştı. Çözüm adına ne varsa önce Öcalan tarafından formüle edildi. O nedenle Türkiye’nin geleceği açısından Öcalan’ın kendi görüşleri ile bir demokratik dönüşüm sürecine ortak edilmesi barışçı bir çözüme ulaşmak için oldukça önemli. Kurdistan’da insanlar seçimlere yüklenirken göz önünde tuttukları şeylerin başında mutlaka bu da vardı. Bu açıdan hem Kürt Özgürlük Hareketinin hem de Kürt halkının demokratik kurtuluşu için çaba gösteren DEM Parti’nin önünde bu konuyu yeni döneme uyarlama mecburiyeti vardır. Çünkü bir önceki dönemden farklı bir Türkiye’deyiz. Buna göre her şeyin gözden geçirilmesi icap eder diye düşünüyorum. Ama şu değişmez: Öcalan artık bir mahpus olarak bütün haklarına sahip olmalıdır. İkincisi de artık mahpus olmamalıdır” dedi.
‘Türkiye yeni bir diyalog çağına giriyor’
Mevcut seçim sonuçlarının ilerleyen süreçte genel siyasette birçok değişim yaratabileceğini belirten Kürkçü, bu konudu şunları söyledi:
“Türkiye şimdi yeni bir diyalog çağına giriyor. Özellikle bizim gibi, barış ve halkların kendi kaderini tayin hakkını önceleyen bir politik hat için bu iklim çok elverişli diyebilirim. Ortaya çıkan tabloda demokratik ve özgürlükçü siyasetin alanı genişledi, imkanları çoğaldı, momentumu arttı ve arkasındaki kitle çoğalarak daha çok renkli hale geldi. Bu özgürlükçü politika açısından büyük bir zenginlik.
Ancak ben Erdoğan rejiminin önümüzdeki 4 yılı bu zenginliğin bir özgürlük imkânına dönüşmesini önlemek için değerlendireceğini, baskıcı bir yönelişten vazgeçmeyeceğini, yargının araçsallaştırılmasına son vermeyeceğini düşünüyorum. Örneğin; Abdullah Zeydan’ın Belediye Eşbaşkanlığının engellenmesine dönük girişim, iktidar blokunda açık bir şekilde Kürt halkının iradesine düşmanlık damarının atmaya devam ettiğinin dört başı mamur bir ifadesi olarak okunabilir. Öte yandan Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Mehmet Uçum’un, Abdullah Zeydan’ın mazbatasının iadesi dolayısıyla iktidar blokunun içine yönelttiği ‘not ettik’ tehditlerini göz önünde tuttuğumuzda bu siyasetin iktidar kanadında bir iç gerilimi beslemeye başladığını da görebiliriz.
Bizim cephemize düşen sorumluluk, Erdoğan’ın kaybedeceği bir büyük seçime girme mecburiyetinde kalacağı şekilde şartları yönetmemiz ve en geç 2028’de AKP dönemini kapatmamızdır. Her şeyi bu akılcılıkla, bu ustalıkla kullanmamız gerekir. Rejim verilen bu işareti anlamamakta ısrar edecektir. O açıdan işlerimiz kolay değil ama şimdi daha güçlüyüz.”
Haber: İbrahim Irmak\MA