Tarihsel salgınların yayılım merkezlerine bakınca her defasında kapitalist uygarlıkların merkezinde ortaya çıkmış ve toplumu kasıp kavurmuştur. Roma ve Bizans imparatorluğunu bitirmeye götüren veba salgınıdır
Ercan Sevmez
İnsanlık ve doğa yararına geliştirdikleri hiçbir şey yoktur. Tarihsel salgınların yayılım merkezlerine bakınca her defasında kapitalist uygarlıkların merkezinde, ticaret merkezlerinde ortaya çıkmış ve toplumu kasıp kavurmuştur. Roma ve Bizans imparatorluğunu bitirmeye götüren veba salgınıdır. Nüfusun dörtte birini öldürmüştür. Avrupa savaşlarında Kara Veba yine Avrupa’yı yıkıma götürmüştür. Asya tarafından yayılan, Çin ve Güney Asya’yı da etkisine alan, Moğoların mancınıklarla salgından ölen cesetleri Ceneviz ticaret merkezlerine atıp salgının daha fazla yayılmasını sağlayarak 200 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmuştur. I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında askerlerden bulaştığı iddia edilen İspanya Gribi de 100 milyona yakın insanın ölümüne sebep olmuş hatta I. Dünya Savaşı’nın bu salgından dolayı bittiği iddia ediliyor. Kısacası salgınların küresel savaşlarla ciddi bir bağı vardır. Bunun bile savaş aracı yapılıyor olması insanın aklına “Biyolojik silahı” getirmiyor değildir. Son yıllarda AİDS, MERS, SARS, Domuz Gribi ve Kuş Gribi gibi bugün kapitalizmin yeni merkezi olması yolunda ilerleyen Çin’de ortaya çıkan koronavirüsün bugün itibariyle dünyayı felç eden pandemik hastalığın Ortadoğu’da yıllardır devam eden savaşlarla bir ilgisinin olmadığını kimse inkar edemez.
Biyolojik silah
Ulus devletin canavarı Saddam Hüseyin’in elma kokusunda Halepçe’de kullandığı kimyasal silah, Hiroşima, onlarca Ortadoğu ülkesinde kullanılan fosfor bombaları, adı ve türü bilinmeyen değişik silahların kullanıldığına hepimiz şahit oluyoruz. Bundan dolayı bugün ortaya çıkan ve bundan sonra çıkacak her salgın ve hastalığı bunlardan bağımsız değerlendiremeyiz. Biyolojik silah adı masum değildir. Sağlık konusunda toplum savunmasız halde iken kimse biyolojik silah kullanılamaz diyemez. Ulus devletin acımasız yüzü olan Hitler’in birçok salgından daha fazla insan öldürdüğünü biliyoruz. Ama biyolojik silah bumerang gibidir. Bazen sahibini de vuruyor.
Silah sanayi
Tüm toplumu düşman saldırılarına karşı vatan savunması adı altında sözde toplumun rızası alınmış gibi bir algı yaratarak, devlet bütçelerinin yüzde 60’ın üzerinde savaşa yani savunma sanayisine, yani endüstriyalizmin savaş sanayisine ayırmanın nedeni insanlığı korumak değildir. Hatta bu bütçeyle nükleer silah, elma kokulu kimyasal silahlar, atom bombası, fosfor bombası vb. birçok kitlesel ölüm yaratan silahların yılarca insanda ve doğada kalıcı hastalık ve zararlı etki bıraktığını biliyoruz. Hava savunma sistemleri olan Patroit ve S-400 gibi silahlarla devletleri hizalayan ABD ve Rusya’nın çekişmesinin nedeni insanlığı savunmak mıdır yoksa sermaye şirketlerini büyütmek midir? İnsanlık adına yararlı bir şey olmadığını görmemek için kör ve deli olmak gerekir. Acaba tarihten bu yana insan sağlığını tehdit eden, ölümlere neden olan bir biyolojik silah olarak kullanılan, küresel bir menzile sahip Koronavirüs gibi onlarca salgın hastalığa karşı neden bir savunma, önleyici bir ilaç geliştirilmiyor?
Kapitalizmin kıyameti
Geldiğimiz aşama kapitalizm için kaostur. Kapitalist modernite sistemin kıyametidir. Karşı karşıya olduğumuz Koronavirüs pandemik hastalığın karşısında tüm dünya liderleri, basını, bilimi sayısal ölüm ve vakaları vermekten öteye gidememiştir. Çözüm konusunda kapitalizm dini olan pozitivist bilimin tıp dalı çaresizdir âdeta. Büyük ve küçük tüm devletler çaresiz. İş yerleri kapanan, işsiz kalan insanlar ordusu, kiralarını ödemeyen feryat eden iş sahipleri… Devletler ise sadaka ekonomik paket adı altında topluma âdeta yalvararak evinizde kalın çözüm sizde demektedir. Bunun içinde yıllardır sömürüp çalanlar ve kepçeyle alıp çay kaşığıyla vereceğiz vaadinde bulunan hükümetler, toplumdan sadaka dinlenenler ve halka hiç vermeyen iktidarlar da vardır. Toplum kendi iradesiyle ve öz gücüyle evlere kapanarak, bireysel ve umumi yerlerin temizliğiyle pandemi hastalığıyla baş etmeye çalışıyor. Süreci böyle atlatmaya çalışıyor.
Çare komünal yaşam
Acaba toplum nasıl buraya geldi? Neolitik köy toplum devrimiyle yerleşik hayata geçişin devrimini yaşayan toplum nasıl olurda bu hale geldi? Doğal toplum, üreten ve kendine yeten toplum, her bir bireyi çalışan ve emek veren insan 21. yy. ‘da nasıl açlıktan ve işsizlikten yanar oldu? Her bir bireyin toplumsal sorumluluğu, kendine ve topluma karşı sorumluluğu ahlakiydi. Ama bugün vatandaş sorumluluğu devletlerin hukukî sorumluluğudur. Hukuk da sermayecilerin menfaatini önceleyen ve çıkarlarını esas alan bir hukuk olduğu için burada kişi de zamanla bireyci ve çıkarcı oluyor. Ama komünal yaşam modeli olan klan toplum yaşamında kimse işsiz değildir. Hep toplumun menfaati ve çıkarı önceliğidir. Tarım ve köy devrimi insanlık tarihinin en büyük devrimi olmuştur. Tarım araçları doğaya zarar veren değil tamamen doğal sanayi araçlarıydı. Değirmenler, dokuma, ekin araçları, sanat araçları vs. her şey doğal ve ekolojikti. Bilim ve üretim kimsenin tekelinde değildi. Her şey toplum yararına ve ihtiyacına göre yapılırdı. Cinsiyet ayrımı, sınıfsal bir toplum yoktu. Toplum kendi kendine yetebiliyordu. Ama bugün kapitalist modernite çağında insanlık sefalet ve açlık içindedir. Doğal toplumun öznesi kadın iken, kapital sistemde kadın metalaştırılmış, tümden yaşamdan izole edilmiştir. Siyaset ve bilimde kadını dışlayan bir sistem, topluma ne verebilir? Toplumsal inşa ve sağlıkta kadının tarihsel rolü belirleyici olacaktır. Anne sütü bebek için her türlü derman olduğunu bilmeyen yoktur. Kadın toplumsal sağlığın, hijyenij yaşamın ve doğayla en güçlü bağı olan kadın toplumsal bilimin ana öğesi ve öznel rol sahibi olursa bilge bir topluma ulaşacakatır. Çünkü kadın toplumu en temelden eğiten öğretmenidir.
Demokratik Modernite
Doğal toplum kendi özgün doğal-ekolojik mimarisiyle depremlere karşı ve doğal olaylar karşısında bugünkü kadar tehlike yaşamamıştır. Yapıtlarının 12 bin yıldır günümüze kadar kendini koruyarak geldiğini Göbekli Tepe kazılarında görüyoruz. Ama günümüz yapılarının güvenilirliği kalmadı. Bu tarih aslında insanlık tarihidir. Aynı zamanda insanlığın çok renkli uygarlık tarihidir. Toplumun özgür, demokratik uygarlığı pervasızlaşan, toplumsallık karşıtı, toplumu sömüren kapitalist modernitenin panzehridir. Demokratik Modernite toplumsaldır. Kapitalist Modernite ise sermaye sistemidir. Köleleştirilen sistemin alternatifi toplumsal özgürlüktür. Toplum inancını kimsenin tekelinde olmadan özgürce ifa eder, üretici hiçbir hile içine girmeden sorumluluğunu yerine getirir. Burada sosyal bilim gelişmelidir. Pozitivist bilimin maskesi düşmüştür. İnsanlığın içinde olduğu pandemi ve krizin içinden toplumsal adaleti, sosyal demokratik ve adil bir dünya inşasını toplumun vicdan, ahlak, ilim ve bilim sahibi özgür insanları, çağın temel gerçekliğiyle, toplumun özüyle çelişmeyecek bir perspektifle toplumu refaha kavuşturacaktır. Toplumsal ahlak ve vicdanı küresel kılınmalıdır. Kapitalist Modernite nasıl küreselleşti, toplumsal akıl, ahlak ve politik yönetimlerde küresel boyuta ulaşması gerekir.
Eskisi gibi olmaz
Artık dünya eski dünya olmayacaktır. Birçok değişim olmak zorundadır. Devletler sosyal devlet olmaya mecburdur. Boşuna gıda ve temel ihtiyaç kampanyaları yapmıyorlar. Birçok ülkede cezaevlerinin boşaltılması, adalet ve hukuk sistemlerinde köklü değişimleri getirecektir. BM küresel ölçekte ateşkes istedi ve cezaevlerini boşaltın dedi. Bunlar dünyanın yeniden şekilleneceğinin işaretleridir. Sağlık konusunda toplumun bu salgın karşısında bu kadar savunmasız kalması nedeniyle artık tıp bilimi devrim niteliğinde buluşlara gitmek zorundadır.
Salgının gösterdikleri
Ortaya çıkan pandemi hastalığın sonuçlarının olumlu yanları da vardır. Paranın beş kuruş kıymet etmediği, kefenin cebinin olmadığı bir reel yaşamı yaşadık. Zengin-fakir, işçi-patron, vatandaş-başkan herkesin eşit olduğu bir süreç yaşanıyor. Aslında insanlık adına ciddi bir sınavın da verildiği çok da sır değildir. Zengini, fakiri, bir ömür boyu bir yatağa mahkum olanı, bir ömür ya da yıllarca cezaevinde yatan tutsağı düşünerek empati yapmanın sınavı olursa toplumsallaşmayı, toplumsal ahlâk ve vicdanı yeniden diriltebiliriz. Bu açıdan doğanın böyle bir test yaptığı ciddi bir sınavdan geçiyoruz. Bilimsel olarak da bakarsak aslında kendimize ve doğamıza ne kadar yabancı ve yetersiz olduğumuzu görmek mümkündür. 21. yy. bilginin cehaletidir diyebiliriz. Aylardır çözümsüz bekleyişimiz bunun ispatıdır. Bu tür salgın hastalıkların ortaya çıkardığı bireysel ve toplumsal dersler vardır.
Mimarinin kıskacı
Kentleşme yeniden doğal ve ekolojik bir forma geçiş yapmak zorundadır. Aksi halde kendi kıyametimizi kendimiz bugün yaşadığımız pandemi ve depremlerde olduğu gibi yaşıyor olacağız. Mimarilik zihniyeti değişmelidir. Örnek olarak her dairede artık karantina odası düşünülmelidir. Doğal ve eko-kent mimarisi gelişmelidir. İşçilerin çalışma saatleri, insan sağlığını tehlikeye atacak kadar uzun olmamalıdır. Bu çağda evde kendi ofisinde özel çalışma ya da kamu çalışmasının internet üzerinden artık yapılabilir zemin ve koşulları oluşturulmalıdır. Toplumun genelinin bilinçaltında “köy daha güvenli” algısı vardır. Neden acaba? Kerpiç evlerden mi? En fazla iki katlı evlerden mi? Doğal yaşamdan mı?
Elbette kocaman kentler köy olsun demiyorum. Ancak kentler yapısal dönüşüme giderek daha ekolojik kentlere dönüşebilir. Yapılar daha az katlarla, mega AVM ve mağazalar yerine daha ideal, açık havalı pazar kentleri olabilir. İnsanların sosyal mesafesi insan sağlığı için hayatidir.
Sağlığın özü doğadır
Yeni dünya’da bilim devriminin sağlık üzerinden gelişeceğini düşünüyorum. Bağımsız tıp bilimi olabilir. Bireysel arayışlar da olabilir. Kim bu konuda toplumsal beklentiyi karşılarsa yeni dünya denkleminin öncüsü olacaktır. Toplumsal sağlığın çağın ihtiyacı olduğu aşikârdır. Yapay yağlar, vitaminler kronik hastalıkların temel nedenidir. Kapitalist endüstrinin tümü bir araya gelse doğal ortamda yaşayan bir tavuğun organik yumurtası kadar sağlıklı ve leziz bir yumurta yapamaz. Bir koyun/inek sütündeki tereyağının kalitesinde sağlıklı bir yağ yapamaz. Bir arının balını ya da bir sarımsağı, bir soğanı, bir elmayı yapmayı beceremez. Zaten doğayı bu kadar zorladığı için bir sürü salgın hastalığın türemesine neden oldu. Doğa tüm bunların mükemmel ustasıdır. Eşsiz tadın ve sağlığın ana özü doğadır. Doğal yaşam ortamlarında yaşayan 100 yaşını geçen tarihte çok insanın yaşadığını duyduk, gördük. Hepsinin yaşam sırrı nedir biliyor muyuz? Çalışmak ve doğal beslenme olduğu sır değil. Ömründe doktora gitmediklerini, bir ilaç kullanmadıklarını söylemeleri hepimizi şok ediyor değil mi? O zaman bu yaşamı neden yaşamayalım? Doğal yaşam alanlarında toprakla iç içe yaşayan insanların bağışıklık sisteminin daha güçlü olduğunu biliyoruz. Ilısuların, çamurun, kumun, güneşin şifalarını sıralamak bile yeterli olacaktır. İnsan bedeni her bir hastalığın üstesinden gelebilecek kadar müthiş bir donanıma sahiptir. Yeter ki dışardan zararlı, hormonlu ve kimyasal ilaçlarla bu bozulmasın, her türlü bağışıklığı üretecek bir bedene sahibiz.
Tıbbın değişmesi
Kesinlikle tıbbi ihtiyacımız vardır. Ama daha çok zararlı, yan etkileri çok fazla olan ilaç üretiminden uzak kalınarak insan sağlığına hayati katkılar sağlanabilir. Şuan ki bir derdimize derman olsun diye aldığımız ilacın onlarca yan etkisi vardır. O zaman bir dert yerine on dert ediniyoruz. Bir sumak manipülasyonu eğer en gelişmiş hastane ve doktorlardan kısa zamanda daha fazla rağbet görüyorsa, tercih ediliyorsa bu durumu sadece cehaletle açıklayamayız. Bu açıkça tıp bilimin güvenilirliğini yitirmiş olduğunun göstergesidir.
Tıp bilimi bu açıdan ahlâki ölçüler kazanmalıdır. İnsan yaşamı kutsaldır ölçüsüyle tedavi için ilaç üretimleri yapmalıdır. Toplumun ahlâk ve akıl ölçülerinde bilimin daha güvenilir, saygın ve yararlı bir evre kazanması gerekir. Zihinsel devrimin ana ekseninde bu temeldeki bilim öncülük etmelidir. İnsan vicdan ve ahlâkı tutarlı ve iyi bir kişilik edinerek bilim ufkuyla karanlıklarda ışık yarıkları açmalıdır. Geleceğin daha aydın ve güvenli olacağının inancını geliştirmelidir. Perşembenin geleceği çarşambadan belli olsun. Ne olacak kaygısı, endişe ve korkusunu aşacak, güvenli bir bilim öngörüsü gelişmelidir. Bilim sermaye tekelinde, iktidar kurumlarının bünyesinden çıkıp daha özgür ve özgün örgütlenmeli ve çalışma yürütmelidir. Ezber bilgiden bilim olmaz. Anlam arayışı ve sorgulamayla bilim gelişir.
Öze dönüş vakti
Toplum öze dönüşü daha yoğun yaşayacaktır. Toplum, sağlığını en fazla tehdit eden yapay ve hormonlu besin ürünlerinden vazgeçip, organik ve doğal ürünlere yönelecektir. Doğayla ölçülü yaşamanın sırrını, doğal toplumdaki öz yaşamın kodlarıyla yaşayarak hayatı daha güvenli yaşamanın arayışında olacaktır. Tarım bu yönde bundan sonra daha çok değer kazanacaktır. Üreten toplum, gelişen ve mutlu toplum olacaktır. Toplum artık devayı toprakta, ekinde, doğanın kendisinde aramalıdır. İnsanlığın hakiki yaşamı, doğanın kendisindedir.
Doğaya tahribatımız, ona bilinçsizce yaklaşımımızdan ve onu katletmekten vazgeçip hemen doğayla barışık yaşama geçmemizle yeniden gezegenimizi kötülük ve salgın hastalıklardan kurtarabiliriz. İnsan doğanın bir parçasıdır. Mikro organizmasıdır. O zaman bir empati yapalım. Basit bir deneme yapalım; doğaya gelişi güzel attığımız bir su petini biz yiyelim, bakalım sindirebilir miyiz? Hayır, bizi öldürecektir. O zaman doğayı düşünün. Doğayı nasıl öldürdüğümüzü görmemiz için bir basit örnek olabilir. Kendimizi önemsiyorsak, doğamızı da önemsemeliyiz. Biz doğaya karşı âdil ve iyi olduğumuz sürece doğa da bize karşı o kadar iyi ve cömert olacaktır. Doğa anadır.
Siyaset yenilenmeli
Siyaset kurumu iktidar hedefiyle birbirine çok rahatlıkla benzeşebiliyor. Siyaset için partileşme önemli bir araçtır. Ama siyaset salt partilerle yapılır denilemez. Sivil toplum örgütlenmesi, sendikalaşma ile köyden ve mahalleden örgütlenerek toplumsal yönetim gücünü açığa çıkarır, denetim rolünü yapar ve demokratik katılımı ve adil ekonomik dağılımı sağlayabiliriz. Zihniyet devriminin öncüsü siyaset en önemli rolün sahibidir. Maalesef bugüne kadar siyaset bu anlamda başarılı olmamıştır. Ama bu rolü bugün oynamanın en uygun koşulları doğmuştur, rolünü oynamalıdır.
Böylece küresel Kapitalist Modernite’nin kötü dünyasından kurtulabiliriz. İyiliğin küreselleşmesini, toplumsal bilimi sağlayıp insanlığın ortak değerleri olan ahlâk, vicdan, inanç, özgürlük, ekolojik, adalet, eşit ve âdil bir hukukun küreselleşmesiyle tüm salgın ve kronik hastalıklardan kurtulabiliriz.
Herkese geçmiş olsun.
BİTTİ
* Yazının ilk bölümünü şu linkten okuyabilirsiniz;
https://yeniyasamgazetesi6.com/kuresel-pandemik-kapitalizm-1/