PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı, Suriye ve Lübnan günlerinde toplantılarına katılan, onu yakından gören Hemîde Elûş ve Şahize İbrahim anlattı: Türkiye devleti tecritle başkanımızla bizi birbirinden ayırmak istiyor. Ama unuttuğu bir şey var, Kürt halkı ve dostları Rêber Apo’nun felsefesini hafızalarında tutuyor. Tüm Kürt halkının yüreği Başkanın yüreğiyle atıyor
Mahsum Sağlam – Hêlîn Asmîn
‘İmralı’daki tecrit ve işkence sistemi altındaki direnişini özgürlük anı (oluş anı)’ olarak nitelendiren PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yıllar önce yürüdüğü yolların izini sürdük. 1979 yılında Abdullah Öcalan’ı Kobanê’de ilk kez gören 11 yaşındaki küçük bir kız çocuğu ve iki evladını yitirmiş Efrîn’li bir anne… Her ikisi de Abdullah Öcalan’ı gördüler, sarıldılar, hissettiler ve şimdi tek hayalleri onu tekrardan görebilmek. Abdullah Öcalan’ın Suriye ve Lübnan günlerinde toplantılarına katılan, onu yakından gören Hemîde Elûş ve Şahize İbrahim’le konuştuk.
Elûş ailesinden olan Hamîde Elûş henüz 11 yaşındayken Abdullah Öcalan’ı görür. Elûş ailesi, Abdullah Öcalan’ın 1979 yılında Ethem Akcan ile Kobanê’ye geçtiğinde kaldığı aile.
Hamîde Elûş o yılları şöyle anlattı: “1979 yılında başkanı gördüm. Ş. Ethem onu kaçakçıların kullandığı yoldan Kobanê’ye amcaoğlum Enwer’in evine getirdi. 1-2 ay orda kaldılar bir grupla. Ben o evde başkanı gördüğümde henüz 11 yaşındaydım. İlk kez orada gördüm. İsmi Ali Fırat’tı. Kimse tanımıyordu. Ona ‘Ali heval’ diyorlardı. Kimse onun Başkan olduğunu bilmiyordu. Sadece Ethem, kuzenim Enwer, kardeşlerim Behçet ve Cemal… Onlar biliyordu. İşte Partinin ilk oluşumudur, Kürdistan davasıdır onlarda savaşçılardır diyorduk. Halebe geçtiler. Ona Filistin kimliği alıp getirdiler. Ethem o zaman Halep’te Filistin’li birinin evine gitti. İlk gidişinde vermediler. İkinci gidişinde ailenin büyüğü ile temasa geçti. Aile üç nüfusluydu. Onlardan alıp geldiler. Başkanı o dönem bizim ailenin kadınlarıyla oraya geçirdiler. O dönem Xan Müslimî davası vardı. Herkesi geçirmiyordular. Başkan ailemin içine girdiğinde onlara inandı. Bizi bir grup olarak içlerine aldılar. Kardeşimin ve kuzenimin evleri vardı Halep’te. Orada kaldılar. Ben o zamanlar Kobanêdeydim. Halep’e gidip geliyordum. 1982 yılında Şam’a Kardeşim Cemal’in evine gitmiştim. Biz kampa ve Şam’a onun yanına gidiyorduk. O zaman tam olarak anladık ki o başkandır, Önder Apo’dur.”
‘Kadınlar her alanda var oldu’
Abdullah Öcalan’ın Suriye’deki çalışmalarına ve onlar üzerinde bıraktığı etkiye değinen Elûş; “Başkanı tanıdıktan sonra Kürtler olarak uyandık ve farkımıza vardık. Halkın ona bağlılığı vardı. Toplantılar alırdı. Herkes onu dinlerdi. Herkes onun sesini duymak istiyordu. Dünya’nın birçok yerinde Kürtler vardı ama bu Kürtler köleleşmiş ve boyun eğmiştiler. Başlarını kaldırıp etrafa bakamıyorlardı. Tamamen ölü bir halktı. Başkanın Kürdistan’dan bahsetmesi ve sözleri Kürt halkını uyandırdı. Halk başkana bağlılığını ifade etti ve bağlandı. Halk bir sonraki toplantıyı sabırsızlıkla bekliyordu. Özellikle kadın üzerindeki çözümlemeleri etkileyiciydi. Kadını daha çok öne çıkardı çünkü kadın ölmüştür, boğulmuş, karanlıktadır diyordu. Ve kadının özgürleşmesi gerektiğini söylüyordu. Çünkü kadın özgür olursa Kürdistan’da özgür olur diyordu. Kadın özgür olursa aile özgür, aile özgür olursa toplum özgür olur, bu nedenle kadın öncü olmalı derdi. Bu çözümlemeler kadını geliştirdi, savaşa kattı. Kadın tüm toplumsal alanlarda var oldu” dedi.
Özgürlük tohumlarını bıraktı
Uluslararası komploya dair konuşan Elûş, “1998’de Başkan’ın üzerinde baskı oluşturarak komployu başlattılar. Başkan kendisi de söylüyordu. Suriye’den çıkarsam Ankara’da inerim. Avrupa eskiden beri bir ihanetin içinde. Tabi başkan hiçbir zaman onlara güvenmiyordu, inanmıyordu ama yine de çıkacağını söyledi. Başkan komployla tutsak alındığında halk ölüm yasına girdi. Fakat başkan burada özgürlük tohumlarını bıraktı. Birçok insanı eğitti yol gösterdi. Komplo gerçekleştiğinde Suriye’de her yerde eylem yürüyüşlerle meydanlarda halk Başkanı sahiplendi. Bu sadece burayla sınırlı kalmadı tüm dünyaya yayıldı. Avrupa ve Türkiye başkanın teslim olmasını hep istedi, yıllardır bunu dayattı ama başkan ve onun halkı teslim olmadı. Ve bugünde dünyanın her alanında direnişini sürdürüyor. Başını eğmeden önderine sahip çıkıyor,” ifadelerini kullandı.
Halkın arasında dolaştı
Abdullah Öcalan’ın diğer liderlerden farklı oluşunu yaşadığı anılarıyla anlatan Elûş, Halep’ten Şam’a onu görmeye gittiği bir anısını ise şu sözlerle anlattı: “Bir gün kampta yattık. Başkan sabaha kadar uyumadı halkın arasında dolaştı. Ağlayan çocuklar için hava soğuk onları içeriye alın üşütmesinler diyordu. Tek tek halhatırımızı soruyordu; ‘Nerelisiniz?’, ‘Hangi ailedensiniz?’ diye sorardı. Ben ve kız kardeşimin kızıydık… Elûşan ailesinden olduğumuzu söyledik. Gülerek, “Elûş kızını içeriye götür’ dedi. İçeriye gittik. Sabah kalktığımızda yine halkın arasında geziyordu. Kahvaltı yaptık akşam hiç uyumamıştı. Sabahta halka kahvaltı verdi. Sonra askeri eğitim yapıldı ve orda halkla vedalaştı. Bizde ayrıldık oradan. Yine bir gün toplantı yapmak için Halep’e geldi. 4-5 kez Halep’te toplantı yaptı. Hepsinde hazır bulunduk. Toplantı sonrası halk dağılınca biz ailecek oturuyorduk. Çok şakalaşırdı ve konuşurdu. Amcamın eşi Enwer’in annesiyle ve arkadaşımın annesiyle oturuyorlardı. Eliyle Hedlê’nin paçalarını tutarak “Kürtlerin ipek pijaması bu mu” dedi. Sonra ekledi ‘Türkler Uveyş’in de diline takmışlar Abdullah’ım bana dört metre fistan almadı hakkımı sana helal etmiyorum’ böyle deyip o kadar çok güldü ki, onun dünyasına doyum olmuyordu. İnsan tekrar tekrar onunla oturmak istiyordu. Onunla oturduğumuzda şaşırıyorduk. Gerçekten bu bizim başkanımız mı diyorduk. Ailece yanında oturuyorduk. Çocukla çocuk, gençlerle genç, yaşlılarla yaşlı oluyordu. Eğilip çocukları kucağına alıyordu. ‘Çocukların kıymetini bilin, onlar geleceğimizin gençleri’ diyordu.”
‘Fiziki olarak aramızda göreceğiz’
Abdullah Öcalan ile birlikte Kürtlerin kendilerini tanıdığını belirten Elûş, “Hiçbir zaman inanmıyorduk bir başkanımızın olacağına ve karşımızda oturacağına; kendimizi tanıyıp biz Kürdüz diyeceğimize. Diğer devletlerin zulmü ve zorundan kurtulacağımıza hayatta inanamıyorduk. Binlerce yıl ölü olan Kürdü diriltti; boyunduruk altında olan Kürdü kurtardı. Ölü insana yaşam verdi. Başkan her şeyi kendisiyle getirdi. Babam hep diyordu ‘Bir gün şu açık gözlerle Kürtlerin liderini gördükten sonra Allah’ım artık bu emanetini alabilir.” Halk ona çok bağlanmıştı. Bize çok inanıyordu. Herkes dağıldıktan sonra kardeşime Behçet hadi kalk diyordu. O kadar çok seviyordu ki kardeşimi ona Beco diyordu. Beco kalk beni götür diyordu. Beni Şam’a götür diyordu. Behçet onu götürüp getiriyordu. Behçet ona Başkanım benle sen tek başımıza olmaz bu araba hükümetindir Allah etmesin başımıza bir şey gelirse kurtulamayız. Başkan ona sür sür dedi ben senin gözünde yedi güvenlik görüyorum, sür serbest sür dedi. Elûş sür dedi ben sana güveniyorum. Behçet onunla yalnız gitti. Diğer arkadaşlar arkalarından. Bize bağlılığını gösterdiği kadar bizde onu görmek için her defasında sabırsızlanırdık. Bugüne kadar hep şunu söyledik. Onu tekrar aramızda özgür olarak bir kez daha görelim. Yine eskisi gibi oturalım böyle bizimle toplantılar alsın. Böylesi bir günün umuduyla yaşıyoruz. İnşallah fiziki olarak onu aramızda göreceğiz.”
‘Kadınlar ölüm uykusundan uyandı’
Abdullah Öcalan’ı iki defa gören Şahize İbrahim Efrîn’li bir anne. Türkiye ve ona bağlı grupların Efrîn’e saldırısı sonrası Halep’e yerleşir. Özgürlük mücadelesinde ailesinden birçok kişi yaşamını yitirir. Şahize İbrahim’inde iki oğlu (Dêndar ve Bîrhat) yaşamını yitirir.
Şahize İbrahim, ilk tanışmasını şu sözlerle anlattı: “Başkanla ilk kez 1991 yılının 15 Ağustos’unda Mahsum Korkmaz Akademisinde tanışma fırsatı bulduk. Bir kadın olarak Çilo, Seyda, Rıfat ve onlarca arkadaşın sayesinde Başkanı tanıdık. Sürekli Başkandan bahsediyorlardı. Bu da bende büyük bir merak uyandırmıştı. Başkanı görüp görmeyeceğimi hep hayal edip merak ediyordum. Sanki büyük bir hayal ve rüyanın içinde gibiydim. Sürekli dua edip Allah’ım bir gün nasip ederse onu, liderimizi göreyim diyordum. Allah nasip etti ve gidip görüştük. İlk gördüğümde selamlaştık, sarıldık, hal hatır sorduk. Sonra birlikte oturduk. Başkanın etkisi çok büyüktü. Özellikle de kadınların üzerinde büyük etkisi vardı. Çünkü Başkan lider olarak tarih sahnesine çıkmadan önce Kürdistan’da kadın ölmüş durumdaydı. Kadın düşürülmüş ve dört duvar arasına sıkıştırılmış bir yaşamı vardı. Başkanı tanımayla birlikte kadın ölüm uykusundan uyanıp etrafını görmeye başladı. Başkanı görünce bizde bu duygular uyanıyordu” diye konuştu.
‘Çocukları devrimci kültürle büyütün’
Şahize İbrahim, Abdullah Öcalan’la olan bir vedaşlaşmasını şu sözlerle anlattı: “Başkanla ayrılacağımız gün iki defa birbirimizi gördük. Vedalaştığımız zaman başkan bize bir soru sordu; ‘Buralardan gittiğinizde ne anlatacaksınız ne konuşacaksınız?’ dedi. Sonra devamla ekledi: ‘Sadece Önderimizi gördük mü diyeceksiniz? Eve gittiğiniz zaman çocuklarınızı devrimci bir kültür ve ahlakla büyütün. Biz Kürdüz ve bir başkanımız var deyin. Konuşmalarımızı iletin onlara. Çocukların devrimci bir kültürle büyümesi önemli. Anne çocuklarını nasıl bağrında ninnilerle uyutuyorsa aynen o şekilde ninni söyler gibi söyleyin. Şehitleriniz varsa onları anlatın. Kürdistan ülkesinin zulüm altında oluşunu, varsa liderleriniz onları anlatın. Çocuklar büyüdüğünde birer militan olacaklar, bunu istiyorum sizden.’ Büyük bir etki ve tesirle çok duygu yüklü olarak Beka’dan ayrıldık. Zaten çalışmalarımızda hangi eve gidersek gidelim sohbetlerimiz bunlardı. Mahsum Korkmaz Akademisi’nde başkanın bize nasihatleri bunlardı. Bunlar sayesinde birçok kişi kapılarını açıp bizi kabul etti.
İkinci görüşme
Şahize İbrahim Abdullah Öcalan’la 1996 yılında ikinci kez görüşür. O görüşmeye dair şu ifadeleri kullandı: Başkanla ikinci görüşmemiz 1996 yılında Halep’in dışında bir mezradaydı. O görüşmede yine konuştuk. Sohbet ettik, halkla konuştu. Başkanımızı görmekten çok mutluyduk. O konuşmalarda yine kadın eksenli konuşmalardı. Kadın iradesi üzerine konuştu. Kadının eskiden nasıl çaresiz olduğunu ve şimdi nasıl irade sahibi olduğunu anlattı. O dönem başkanımızı gördüğümüz için çok şanslı olduğumuzu söylüyorduk. ‘Bu iradeyi bırakmayın güçlü bir kadın iradesiyle direneceksiniz. Feodal erkeğin zulmüne karşı direneceğinize inanıyorum. Sizden isteğim kadınların acılarına kederlerine çare olacaksınız’ diyordu.”
O günden beri izindeler
Abdullah Öcalan’la görüştükleri her anın kendileri için en değerli an olduğunu anlatan Şahize İbrahim, “Çok farklı bir duygu, o nedenle bu anıları unutmak mümkün değil. Başımdan geçen özel bir anıyı anlatmak istiyorum. Lübnan’da birbirimizi gördüğümüz süreçti. Bir arkadaş vardı kapıda. Ona “Başkanımızı görmek istiyoruz,” dedik. Başkana haber vermek için içeriye girdi. Sonra çıkıp bize buyurun içeriye, dedi. İçeriye girdiğimizde Başkan oturuyordu. Önünde bir radyo vardı, dinliyordu. Bir telefon da kulağındaydı, konuşuyordu. Bir de yer telefonu dediğimiz bir telefon vardı. O da çalmaya başladı. Onu da kaldırıp diğer kulağına koydu. Sonra ayağıyla kalemi kendine doğru çekip omuzuyla telefonu tutup bir şeyler yazdı. Telefonları kapatınca arkadaşlara dönüp sordu. Radyonun ne söylediğini duydunuz mu? Arkadaşlar birbirinin gözlerine baktılar. Hayır başkanım, bilmiyoruz, dediler. Başkan onlara bakın iki telefonla konuşuyordum. Radyodaki haberler şunlar şunlar diye sıraladı. Siz bu eksikliklerinizle mi devrimci olacaksınız, dedi. Bu anı hiçbir zaman aklımdan çıkmadı, unutamadım. Etrafımdakilere çoğu zaman anlattım. Başkan işte bu kadar geniş düşünen biriydi. Bizimle konuştuğu o günden bu yana onun izindeyiz” dedi.
‘En büyük kuvvetimiz başkanımız’
Uluslararası Komplo’nun gerçekleştiği sürece dair konuşan Şahize İbrahim, “Başkan konuşmalarında Suriye’den çıkacağını söylemiyordu. Suriye’den çıkmadan önce bir konuşmasında şöyle diyordu: “Önümüzde bir yol var, bu yoldan gitmeye mecburuz. Bu yolda ya haklarımızı kazanıp başaracağız ya da kaybedeceğiz.” O zaman bir şeyler olduğunu anladık. Tabi ne olduğunu çıkarmakta zorlanıyorduk. Zaten üzerinden çok az bir zaman geçtikten sonra sabahın erken saatlerinde saat 5 gibi Reşad Sorgul’ün sesiyle öğrendik” dedi.
“Suriye’de Başkanın verdiği güçle, kuvvetle Suriye devletini gözümüzde çok küçük görüyorduk” diyen Şahize İbrahim, “Yani bizim Suriye’de en büyük kuvvetimiz başkanımızdı. O oldukça kimse bize zulüm edemezdi. Bir başkanımız vardı, bir halk lideri. Eskiden biz lidersizdik, öncümüz yoktu. Bugün bir liderimiz, bir başkanımız var ve bu bize büyük güç kuvvet veriyor. Başkanımızdan çok büyük güç almıştık. Bugün de elbette ki bu güç, inanç ve kararlık üzerinden yürüyoruz. Çok büyük bir etki bıraktı üzerimizde” ifadelerini kullandı.
‘Halk olmayı başardık’
“Başkanımızın komployla tutsak edildiğini duyduğumuzda, yaşadığımız acı anne ve babamızın öldüğünde duyduğumuz acıdan daha ağırdı” diyen Şahize İbrahim, “Çocuklarımızın ölümünden daha ağır geldi. Bu nedenle çok fazla öfkeliydik. Tabi bu öfkemiz çalışmalarımıza yansıdı. O dönem birçok arkadaş buraya geldi ve epeyce tartışmalar yürüttük. Fikir alışverişlerinde bulunduk. Bundan sonra nasıl direneceğiz dedik. Bu kez başkanımızın etrafında biz güç olacağız dedik. Hiçbir güç bizi başkanımızdan ayıramazdı. Biz bu güçle çalışmalara katılıyorduk. Düşmanlarımız karşısında halk olmayı başardık. Bu nedenle komplo bizim için acılı ve bir o kadar kin ve öfkemizin dorukta olduğu bir gündü. Diğer bir yandan bu öfke ve kinle kendimizi güç haline getirdik” diye belirtti.
‘Halkının yüreği onunla atıyor’
Uygulanan tecridi kınamanın yetmediğini söyleyen Şahize İbrahim “Büyük bir öfke duyulmalı ve bu öfkeyle tecridi kırmalıyız. Türkiye devleti bu tecritle başkanımız ve bizi birbirinden ayırmak istiyor. Başkanımızın sesinin dışarıya çıkmasını engelliyor. Yalnız unuttuğu bir şey var, Kürt halkı ve dostları Rêber Apo’nun felsefesini hafızalarında tutuyorlar. Başkanın fikir ve düşünceleriyle kendilerini geliştirdiler. Kuvvetlerini başkanın düşünce ve kuvvetinden aldılar. Tüm Kürt halkının yüreği Başkanın yüreğiyle atıyor. Bu nedenle bizler öfkemiz ve kinimizle bu tecridin üzerine gidiyoruz. Özellikle Kuzey Kurdistan’da ve dört parça Kurdistan’da direnişimizle, tecride karşı duruşumuzla, gücümüzle tecridi kıracağız. Biz Kürtler olarak tek bir sesle ve dostlarımızla birlikte tüm insanları serhildana (başkaldırmaya) davet ediyoruz. Ve bu serhildanımızda ısrarlıyız. Sokaklarda ve her yerde çeşitli eylemlere hazırız. Biz bu tecridi kendi gücümüzle kadın ve gençlerimizle, evlatlarımızla, yaşlılarımızla, yediden yetmişe herkesle birlikte kıracağız” ifadelerini kullandı