Türkiye’deki egemen rejim bütün siyasi, askeri, sivil, ekonomik, teknolojik bileşenleriyle Kürtlerin canına okuyor. Kuzey’de en son Demokratik Toplum Kurumu DTK’ye operasyon düzenlendi, kapısına mühür vuruldu ve şimdi veya geçmişte çalışanlar gözaltına alındı. Çoğu da tutuklandı.
Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî işgali ile yetinmeyen devlet Maxmur, Şengal ve medya savunma alanlarını bombaladı.
Bombalama da tatmin etmeyince Başurê Kürdistan’ın kuzeyi ve doğusuna binlerce asker indirildi, helikopter, zırhlı araç, siha, iha ve uçaklarla dağlar, ovalar, köyler, insanlar, hayvanlar aralıksız bombalanıyor. Köylerden kasabalara kadar binlerce yıldır burada yaşayan insanların evlerini, topraklarını terk etmesi hedefleniyor.
Belli ki Rojava’da olduğu gibi buranın da demografisine müdahale etme, plan kapsamına alınmış. Bağlı çeteleri bölgeye taşımak, medya savunma alanlarından Zagros-Toros-Kafkasya hattında bütün yüksek dağlarda, yayla ve köylerde Kürtlerin topraklarını kendine yakın ihvancı gruplara açmak istiyor. Araplar, Afganlar, Uygurlar, Orta Asya’dan çeşitli gruplar, Rusya, Yugoslavya, Kuzey Afrika’daki ihvancıları Kürt topraklarına yerleştirmek için çalışmalar yürütülmekte.
Türk devletinin bu projesinde büyük güçler var mı yok mu bilmiyorum. Ama olmaz ise dahi, Türkiye’nin bunu pazarlayacağını ve taraftar bulacağını da unutmamak gerekir. Nasıl ki BM genel kurulundaki konuşmasında Erdoğan, Kuzey Suriye’nin haritasını eline alıp işgal etmeyi planladığı alanların pazarlamasını yaptı ise şimdi de işgal sürecini başlattıkları topraklar için de benzer planlar hazırlıyorlar.
Mesela Körfez’den, Irak’ın güneyinden Şiilerden dolayı, kuzeyinde Kürtlerden dolayı DAİŞ İran’a Şiilerin merkezine yürüyememişti. Eğer başarsaydı Sünni-Şii çatışmasını alevlendirerek büyük bir destek sağlayabilirdi. Ama hem Şiiler hem de Kürtler kendi varoluş nedenlerinden dolayı müsaade etmediler. Şimdi Türkiye üzerinden, bu stratejik bölgelere cihatçıları yerleştirmek ve buradan Kafkasya’yı, İran’ı tehdit edecek bir cepheden bahsedildiği anda ABD, Avrupa başta olmak üzere, bu projenin birçok alıcısı çıkabilir.
Bu planına destek bulmaz ise başka bir hamle için burayı koz olarak kullanma şansına sahip TC. Libya, Akdeniz, İdlib ve genel olarak Suriye’ye dair pazarlıklarda bütün bölgelerde taviz verebileceğini ama buna karşılık Kürtlerin yalnız bırakılmasını hatta Türkiye’nin emellerine destek sunulmasına ve bütün statülerinin yok edilmesine dair emellerini kabul ettirmeye çalışacaktır.
Doğrusu Kürtler şu an zayıf halka durumunda görünüyor. Başur’daki referandumun devamında Türkiye, İran, Irak’ın gösterdiği tepki ve fiili müdahaleleri, ABD, İngiltere, Fransa gibi aktörlerin sessiz kalması Kürtlerin yükseliş trendinin durduğunu ve zayıflama sürecine girdiğini ortaya koydu. Kerkük başta olmak üzere eldeki toprakların yüzde 40’ı kaybedildi. Bundan cesaret alan Türk devleti önce Efrîn, ardından Girê Spî ve Serêkaniyê’yi işgal etti. Maxmur, Şengal ve medya savunma alanlarını bombalarken teamülen hak saydı.
Yine süreçten cesaret alan Irak hükümeti Başur’un ekonomik, siyasi, askeri alanına giderek yerleşmek ve egemenliğini tesis etmenin işaretlerini vermeye başlarken, Esad rejimi Suriye’de Kürtlerle müzakerelere yanaşmıyor.
Elbette Kürtler boynunu bükmüş, iradesiz değil. Politik, askeri, toplumsal anlamda şartları ölçüsünde direnmektedir. Hele hele bazı güç odakları, küçük çıkarlar ve iktidar hesapları için ulusal birlik önünde engel olmaz iseler, olanakları da opsiyonları da daha bir artacak, topraklarındaki egemenlikçi zihniyetlere fevkalade kafa tutabileceklerdir.
Tüm şartlara rağmen direniş Türk rejiminin hesaplarını bozuyor. Suriye’nin hiçbir noktasında istikrar ve düzen kuramadığı için şiddet ve çetelere sağladığı iltimaslarla ayakta kalıyorken, Irak’ta daha büyük bir direnişle karşılaşmakta ve bölge halkı da tepkilerini arttırarak, örgütlü hale getirmektedir.
Sürecin uzaması bile TC’ye ekonomik, politik ve askeri maliyet demektir. İşsizlik had safhada, ekonomi krizde ve küçülüyor. Muhafazakâr ve seküler kanat arasında çelişkiler derinleşmekte iç çatışmaya varacak düzeyde büyümektedir. Kurumlar, yasalar her geçen gün işlevini yitirmekte, yönetilebilirlik sorunu derinleşmekte, sistem çürümektedir. Bütün bu geniş coğrafyaya destek olmadan Türkiye’nin tek başına müdahale etmesi mümkün değildir. Ve desteği de her geçen gün yitirmektedir.
Kürtlere saldırarak elde ettikleri pozisyonu, dış dünyada pazarladıkları gibi içeride de pazarlıyorlar. Misak-ı Milli, 2023 hedefleri, bölücülüğe karşı savaş söylemi, ekonominin nedeni ülkenin bütünlüğü sorunudur vb. söylemler ile hem halkın ekonomik, demokratik, kurumsal yasal taleplerine kulaklarını tıkıyorlar, hem de daha da üzerine giderek tavizler koparıyor, kendi sistemlerini, ekonomik, politik iktidar alanlarını tahkim ediyorlar.
Asgari düzeyde de olsa Kürtler ortak bir ahenk yakalar ise zayıf halka olmaktan çıkabilir. Global siyasette aktöre dönüşebilir. Türkler, Kürtlerin mücadelesine ne kadar sahip çıkar, iş birliği yaparlarsa bu sistemin bütün argümanlarını ortadan kaldırabilecekleri gibi demokratik, çoğulcu ve müreffeh bir zeminde birlikte kazanmanın kapısını aralayabilirler.