Öcalan’ın kapitalist modernite olarak kavramlaştırdığı mevcut hegemon sistem; Ortadoğu ve Kürdistan’da kronik bir savaş halini yarattı. Öcalan’ın bu duruma karşı geliştirdiği çözüm arayışları felsefi bir paradigma ile sonuçlandı
Rüstem Barin
Özellikle siyaset felsefesinin en derin metinlerinin yazarı olarak da düşünüldüğünde; Abdullah Öcalan sadece bir halk önderi değil aynı zamanda günümüzün yaşayan en önemli filozofları arasında yerini almaktadır. Özgür Yaşam Diyalogları adlı derlemede de görüyoruz ki günümüz sosyal bilimcilerinin Öcalan’a olan ilgisi gün geçtikçe artmakta.
Öcalan’ın kapitalist modernite olarak kavramlaştırdığı mevcut hegemon sistem; Ortadoğu ve Kürdistan’da kronik bir savaş halini yarattı. Öcalan’ın bu duruma karşı geliştirdiği çözüm arayışları felsefi bir paradigma ile sonuçlandı.
Felsefi paradigma diyoruz ama Marx’ın 11. Tez’de yaptığı “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir” eleştirisine adeta bir cevap niteliğinde olacak şekilde toplumsal devrimleri de içeriyor bu paradigma. Rojava’daki siyasi, askeri ve toplumsal devrimler ile Bakur’daki zihniyet dönüşümlerine bakınız.
Öcalan’ın düşüncelerinin gezdiği her yer adeta bir zihniyet devrimine kapı aralıyor. Bu bağlamda Öcalan’ın düşüncelerini tecride inat her zaman ve her yere taşımak çok önemli.
Son günlerde “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası kapsamında DBP ve DEM Parti’nin il ve ilçe örgütlerinin ‘Özgürlük Okumaları’ başlığı altında savunmalardan kesitler okuyup üstüne tartışmalar yapmaları çok değerli bir etkinliktir.
Bu etkinlik İstanbul’dan Colemêrg’e her yerde yapılıyor. Öcalan’ın “savunmalarım neredeyse ben de oradayım” değerlendirmesi baz alındığında, Özgürlük Okumaları etkinliklerinin tecridin ideolojik amacına büyük bir darbe vurduğunu söyleyebiliriz. AKP-MHP iktidarının tecrit ile amaçladığı temel şey Kürt halkını Öcalan’ın düşüncelerinden uzak tutmaktır. Haliyle toplumu Öcalan’ın paradigması ile buluşturmak faşist rejimin bu amacını boşa düşürüyor. Elbette ideolojik tecridin yıkımı, Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne giden en önemli yoldur.
Öte yandan dünyanın hiçbir yerinde Kürt halkı kadar felsefeyi sahiplenen bir halk yoktur. Çağımızda dijital medyanın bir uyuşturucu gibi aklı dumura uğratmasını düşününce, değerini başımızın üstüne taşımamız gereken bir durum. Öcalancı anlamda felsefe soykırımcı asimilasyonist rejime karşı “kendilik bilinci” (xwebûn) ile bir bilinç özsavunmasıdır. Kürt halkı yedisinden yetmişine Öcalan’ın Savunmaları aracılığıyla kendilerini felsefeyle buluşturuyorlar. Açığa çıkan bu gerçeklik bütün toplumun filozof olması gerektiğini söyleyen Gramsci’nin hayallerine de yakın. Özgürlük Okumaları sürekli distopya üreten kapitalist moderniteye karşı içimizde ütopyalar oluşturan bir özgürlük etkinliğidir. Çünkü Özgürlük Okumaları özgürlük bilincine dönüşüyor. Bu anlamda eşsiz bir etkinlik diyebiliriz. Zaten derinlikli baktığınızda okuma yapan grupların fotoğrafları adeta bir rönesans tablosu gibiler.
Son olarak güncel siyasetin ve sorunların yarattığı, sürekli haberlere maruz kalan bilincimizin toparlanacağı yer savunmalardır. Özel savaşın etkisiyle de darbelenen duygu ve moralimizi tekrar ayağa kaldıracak motivasyon kaynağımız yukarıda bahsettiğimiz tablolar değil de nedir?