Ahmet Türk’ün Amed’de yapılan “çalıştaydaki” konuşmasını okudum. Doğru mu anladım, yanlış mı anladım bilmiyorum. Ama anladığımı anlatabilirim.
Önce “asalet” hakkında birkaç kelime. Avrupa feodalitesi “asalet” demektir. Bunu her Türk çocuğu okulda öğrenir. Nice savaşlar ve kahramanlar bu “asillerin” tarihidir. Biz Türkler Avrupa’nın asillerini severiz.
Lordlar, Senyörler, Dükler, Kontlar…
Romanlar dolusu öyküler okumuşuzdur. Krallara, imparatorlara başkaldıran asiller hafızalarımızdadır. Hep düşünmüşümdür: Bizde “asiller” var mı? Şatolar var mı? Şatolarda şövalyeler var mı? Dartanyan?Athos, Protos ve Aramis…
Üç Silahşör’ün yazarı Alexsandre Dumas’dır. Babası Fransız devriminin kahramanlarından. Annem bize sebebi belli olmayan yoksul günlerimizde, geceleri bu romanı okur ve bizleri uyuturdu. “Asalet” burjuvazinin ön-günlerinde kültür demekti. Öğretmenlerimiz bize Rönesansı anlatırken Medici Ailesi’nden söz ederlerdi.
Cosimo ve Lorenzo Medici ismiyle Michelangelo ve Leonardo da Vinci ismi aynı tarihi anlatır. Kısaca bu tarihe “hayranız”.
Ya bizde? Bizde asalet var mı? İzninizle size tuhaf bir anımı anlatayım. Yukarıdaki soruyu sormuştum. Aramızda bir Kürt arkadaş vardı. “Osmanlı asil değildi” diye başladı, “merkezi feodaliteden asil olmaz” diye devam etti, “asalet yereldedir, Kürt’tedir, Kürdün aşireti asildir” diye bitirdi. Hep birlikte güldük.
“Kırodan asil mi olur hey divane” dedi birimiz. Onayladık. O arkadaş bize Avrupa tarihini anlattı. İmparatorluklara karşı feodal asil beylerin savaşlarını. Onların hayatlarını. Asaletin kökünün yerellerin merkeze karşı isyanı olduğunu. Ardından da Kürt aşiretlerinin tarihleri boyunca “merkeze” karşı savaşlarını… “Eğer” dedi, “Avrupa merkezli tarih yerine Ortadoğu tarihi yazılsaydı, siz şimdi Kürdistan dağlarındaki ‘Dartanyanları, Athos, Protos ve Aramisleri okumuş olacaktınız…'”
Şimdi düşünüyorum. Kürt aşiretlerinin tarihi, yerelin merkeze itirazıdır. Bu itiraz asalet nişanesidir. Kürdistan Osmanlı’nın bir eyaletiydi. Tarihinde bir gün bile merkeze biat etmemiştir. Merkez onu tanımak zorunda kalmıştır. Tanımadığında o da tanımamıştır. Buraya nereden geldik? Ahmet Türk’ün konuşmasından.
Kürsüye çıkmış: Kürdistan’da “Kürdi” olmaktan; Batıda da “ittifaktan” söz etmiş. Anladığım kadarıyla söyleyeyim, “adayları seçerken Kürdistan’da bu gerçeği dikkate alın” demiş. “Kırılma yaratırsınız” diye de eklemiş. Ahmet Türk kimdir? Kürdistan’ın “asilidir.” Bu öyle bir asalettir ki, ceddinin bütün tarihini Kürt özgürlük hareketinin hizmetine vermiştir.
Kendisi feodaldir, ama bütün hayatı merkeze karşı yerelin özgürlüğüne adanmıştır. O nedenle, merkez karşı devrimcidir, aşiret önderi Ahmet Türk devrimcidir. “Dedem gibi olmak istemem” diyen adamdır. Tekrar başa dönelim. Arkadaşım, “Siz Avrupa’nın şatolarındaki asilleri tanırsınız, bir de Kasr-ı Konca var” dedi. “Burada Kürdistan’ın asilleri yaşar.” Hep birlikte bağırdık: “Mağarada mı bu asiller…” Aldırmadı, devam etti: Sheakespier’in trajedelerini birebir yansıtan bir tarih yatmaktadır burada. “Kan davası” denince, “Kürdün
Kürdü kırması” anlaşılır. Avrupa’da yaşanan kanlı aile içi kavgalara herkes büyük bir “asalet ünvanı” verir. Oysa Hamlet Kasr-ı Konca’da hala sahnededir. Othello da. Ve Avrupa’daki bu asalet kavgalarından geriye neredeyse hiçbir iz kalmasa da Kasr-ı Konca duvarlarında hala hayaletler gezmektedir.
Ahmet Türk anlatıyor: “- Kasrı Kanco, annemin babasının inşa ettiği bir ev. Daha önce bir tepe üzerinde bir bina inşa etmiş, o depremde yıkılınca zemini daha güçlü bir yerde bu kasrı yapmış.
Dedem Yezidi kökenliydi, ama Müslümanlığı kabul etmiş. Dedem Dınna aşiretinin lideri, geçmişte Derik kaymakamlığı yapmış, İbrahim Paşa’yla birlikte Hamidiye Alayları oluşumunda yer almış. Kasrı Kanco savunma amaçlı yapılmış. Üzerinde mazgallar var. Buradaki toplumun yaşayış biçimine baktığımızda, dedem gerçekten çok farklı bir yaşam tarzı oluşturmuş. Sultan Abdülhamit’in devrilmesinden sonra Trabzon’a sürülmüş.
Yedi yıl cezaevinde kalmış, döndükten kısa süre sonra da vefat etmiş. Tam o dönemin feodal yapısında olan bir insan.” Sonrası daha trajik. Anlatmayacağım. İşte bu Şato’dan çıkan bir adam, bugün yaşlı bedeninin üstünde, bir kere daha “merkeze karşı yerelin” şövalyesi olarak karşımızda duruyor. “Kayyımlara karşı başkaldırıyor.” Ona Ahmet Türk dersem, ulusalcı burun kıvıracak. Dartanyan dersem alkışlayacak.