Tansu Çiller’in 1994 yılında “Özgür Ülke’yi bertaraf edin” emrinin tarihi bir örneği ilk kez ortaya çıktı. Sait Çetinoğlu’nun ulaştığı ve ilk kez gazetemizde yer alan bir diplomatik belgeye göre 1944 tarihinde Kamuran Ali Bedirhan’ın Beyrut’ta yayımlanan ROJA NU gazetesi için eski Dışişleri Bakanı, o dönemin Beyrut başkonsolosu Fatin Rüştü Zorlu, Lübnan hükümeti nezdinde girişimlerde bulunur…
Sait Çetinoğlu
Türkiye Cumhuriyeti Yakındoğu’daki soykırımdan mucizevi bir şekilde kurtulup hayatta kalan Ermeniler ile zorunlu – gönüllü “hat altına” sürülen Kürtler her daim gözetim altındadırlar, bu bakımdan T.C.’nin Suriye’nin kuzeyi başta olmak üzere Yakındoğu ile yakından ilgilenmesi yeni bir olgu değildir.
Bu yazının konusu Dışişleri bakanlığına kadar yükselip yaşamı 16 Eylül 1961 sabahı trajik bir şekilde Yassıada’da sonlandırılan Beirut eski başkonsolosu Fatin Rüştü Zorlu’nun, Kamuran Ali Bedirhan’ın Beirut’ta yayınladığı LE JOUR NOUVEAU / ROJA NU gazetesi ve bu vesile ile Yakındoğu’daki Ermeniler ve Kürtleri merkezine aldığı 19 Mayıs 1944 tarihli raporudur.[i]
Rapor diğer Ermeni ve Kürt raporları gibi ayrıntılıdır. Hiçbir gereği yokken, bu konu ile ilgilenebilir diye diğer ülke diplomatlarının izlenmesi raporun ayrı bir özelliğidir. En zayıf duyum hatta dedikodular dahi kaydedilmekte ve merkeze jurnallenmektedir.
Zorlu’nun raporunda temel aldığı 8 Mayıs 1944 tarihli Roja Nu Gazetesi iki dilde Fransızca ve Kürtçe yayınlanmıştır. Fransızca bölümünde yayınlanan Kurdistan başlığıyla Doğu Sorunu olarak nitelenen Yakındoğu sorunlarını, ve dolayısıyla Kürtler ve Kürt Sorunu ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir.
Zorlu, iddialar diyerek kısa bir özet geçerken, yazıda Ermeni katliamlarından söz edilmesinden hoşlanmayarak Türkiye’ye karşı dost olmayan bir tutum olarak kaydedilmesi de bize yabancı değildir:
“Emniyet Umum Müdürlüğü tarafından aranılmakta olan “Jour Nouveau – Roja NU)” isimli Kürtçe gazetenin 8 mayıs tarihli nüshasında Kürdistan başlığı altında bir makale intişar etmiş ve bunda hülasaten Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasile kürt meselesinin hal edilmemiş olduğu ve Kürdistanı teşkil eden arazinin Rusya, İran, Türkiye, Irak ve Suriye’ye bırakılmış bulunduğunu ve sırasile 160 bin, 3,5 milyon, 4 milyon, 1 milyon ve 250 bin kürdün ikamet ettiği bu yerlerden Rusya ile İngiliz ve Fransız mandası altında bulunan yerlerin nisbeten hüsnü muameleye tabi tutulup harsi bakımdan ilerlemelerine yardım edilmekte olduğu fakat Türkiye ile İranda bulunan kürtlerin daima mezalime tabi tutuldukları yazılmakta ve Türkiyeden (massacreues d’armeniens) vesaire gibi tabirler kullanılarak gayri dostane bir şekilde bahis edilmektedir.”
Raporun Kürtlere ilişkin geri kalan bölümleri küçümseme ve karalama içeren ifadeler takip etmekte, kağıt kıtlığı nedeniyle yayıncıları devletten aldıkları kağıt tahsisini karaborsaya vererek yolsuzluk yapmakla suçlanmaktadır.
Suriye ve Lübnan’da bu Kürt ve Ermeni meselesinin daima yarı uyanık bir vaziyette bulundurulmakta olduğunu ve bunların zaman zaman bilhassa Türkiye Cumhuriyeti’yle muhtelif devletlerin ilişkilerinin arzettiği duruma uygun olarak parlatılıp söndürülmekte olduğunu.
Önemli bir kitleyi oluşturan Ermeni ve Kürtlerin İngiliz istihbarat teşkilatı tarafından idare edildiği suçlaması da raporun ilginç paragraflarındandır. Sovyet Büyükelçisi Novikof hakkında dedikoduları naklederken bunların faydasız olmadığını ekleyerek, raporunun önemini artırmaya çalışır.
Sovyetlerin Ankara sefareti Başkâtibi Mihailof’un Beyrut’a, Filistin’e, Kahire’ye seyahatlerine gizli bir anlam yüklemeye çalışır; “Mihailof her ne kadar Berut’ta eski çarlık Rusyasının evrakını almağa gelmiş ve gayet muhteriz davranmakta bulunmuş isede mumaileyhin burada bir takım temaslarda bulunduğu muhakkaktır.”
Bu gibi raporların – hele ki konu Yakındoğu olursa – olmazsa olmazı komünizm etkisi ve tehlikesidir. “Sovyetlere meyyal arap, ortodoks, ermeni ve komünist bir takım elemanlar” olduğunun altını çizerek, yakında bağımsızlık düşleri yok olacak kitlelerin de bunlara katılma ihtimali veya tehlikesine dikkat çekmeyi ihmal etmez.
Başkonsolos durumu gerekli makamlara iletmiş ve sonuç aldığını jurnale dipnot olarak eklemiştir:
“Anılan Kürtçe gazete üzerine gerek Umumi Delegeliğin gerekse Lübnan Hükümetinin nazar dikkatını celbettim derhal tedbir alacaklarını vaad ettiler ve Umumi Delegelik Siyasi Büro Müdürü bugün telefon ederek sansüre kati talimat verildiği ve gazeteye ihtarda bulunulduğunu söyledi.”
LE JOUR NOUVEAU / ROJA NU Gazetesinin Fransızca bölümünde yer alan Kurdistan başlıklı uzun ve ayrıntılı makale İkinci Büyük Savaş’ın sonlarına doğru Yakındoğu’nun siyasal ikliminin tahlili yapılırken Kürtlerin siyasal statüsünü masaya yatırarak, Batı dünyasının iki savaş arasındaki dönemdeki tutumlarını tartışmaya açmıştır. Yazı dilinin dönemin diplomatik dili Fransızca oluşu diplomatik misyonlara yönelik ve onlara sözlerinin hatırlatılması olarak okunması olduğunu düşünmek gerekir.
Yazı aynı zamanda önemli bir tarihi belgedir. Kürt Sorununun özlü ifadesi olarak okumak gerekir, demek yanlış değildir. Sorun güncel ve günümüze uzanmaktadır. Bugün yazılmış olsa, nüanse edilecek birkaç noktada küçük dokunuşların ötesinde bir şey yapılamayacak gerçeklikle donandığını söyleyebiliriz.
Ancak sorunun ortaya konuluşundaki netlik yanında savaş sonucunda oluşacak iklimin Kürtler lehine olabileceği ve verilen sözlerin hatıra geleceği beklentisine bugünden baktığımızda ütopik gelmesi doğaldır. Dönemin iklimini göz önüne aldığımızda yüksek beklentiler son derece normaldir; Faşizm yeniliyor özgürlük kazanıyorken, başka türlüsünü düşünmek biraz zordur.
Makaleyi döneminde Kürtlerin kendilerine ilişkin bir manifesto olarak okumakta sakınca yoktur.
[1] Devlet Arşivleri, Dışişleri Bakanlığı Arşivi 571_35679-140791-119
İşte Fatin Rüştü Zorlu’nun o raporu
TÜRKİYE CUMHURİYETİ Berut: 19 Mayıs 1944
Berut baş Konsolosu
No: 429/219/8 ÖZÜ: Berut’ta münteşir bazı kürtçe gazeteler h.
Lef: 1-
Hariciye Vekâletine
Emniyet Umum Müdürlüğü tarafından aranılmakta olan “Jour Nouveau – Roja NU) isimli Kürtçe gazetenin 8 mayıs tarihli nüshasında Kürdistan başlığı altında bir makale intişar etmiş ve bunda hülasaten Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasile kürt meselesinin hal edilmemiş olduğu ve Kürdistanı teşkil eden arazinin Rusya, İran, Türkiye, Irak ve Suriye’ye bırakılmış bulunduğunu ve sırasile 160 bin, 3,5 milyon, 4 milyon, 1 milyon ve 250 bin kürdün ikamet ettiği bu yerlerden Rusya ile İngiliz ve Fransız mandası altında bulunan yerlerin nisbeten hüsnü muameleye tabi tutulup harsi bakımdan ilerlemelerine yardım edilmekte olduğu fakat Türkiye ile İranda bulunan kürtlerin daima mezalime tabi tutuldukları yazılmakta ve Türkiyeden (massacreues d’armeniens) vesaire gibi tabirler kullanılarak gayri dostane bir şekilde bahis edilmektedir.
Bu ve bunun gibi kürtçe gazeteler daima gayri muntazam ve az miktarda basılarak çıkmakta ve büyük müşkilatla tedarik edilebilmektedirler. Bunun sebebi kâıt fıkdanı dolayısıyla bunlara verilen kâıdların pek fazla olmaması ve birde yine ayni sebeple bu gazete sahiplerinin elde ettikleri kâğıtları kara borsada satmalarından neşet etmektedir.
Kâıdın pek az ve ancak hükumet tarafından dağıtıldığı böyle bir zamanda bu okuyucusu hemen hemen bulunmayan kürtce gazetelerin, sui istimallerde bulunarak çıkmalarına yardım etmek öteden beri bildiğimiz gibi azınlık meselelerini ellerinde komşuları aleyhine kullanılacak bir silah addeden bazı müstemlekeci devletlerin bu davadan vaz geçmediklerini gösteren yeni bir delildir.
Filhakika Suriye ve Lübnan’da bu kürt ve ermeni meselesi daima yarı uyanık bir vaziyette bulundurulmakta ve bunlar zaman zaman bilhassa bizimle muhtelif devletlerin münasebetlerinin arzettiği vaziyete muvazi olarak parlatılıp söndürülmektedir.
Kanaatımca mezkur propagandalar iki veche arzetmektedir. Birisi bazı siyasi Fransız servisleri tarafından yürütülüp sırf kendilerinin burada kalmaları gayesini istihdaf eden bir propagandadır ki anılan fransız elemanları bu propagandalarını Rus kuvvetine yaslatmağa çalışmakta ve Rusların Ermenistan veya Kürdistan teşkili suretile bu menatıka yaklaşacaklarını ve bu sebeple Fransızlarla, Anglosaksonlara karşı iş birliği yapacaklarını ortaya atmaktadır. Gayesi itibarile mahdut hedefli ve fazla avamferibanedir.
İkincisine gelince, İngiliz propaganda servisleri tarafından idare edilmekte ve bu memleketlerde mühimce birer kütle olan ermeni ve Kürtleri başkalarının eline düşürmemek için bunları ihmal etmemekle beraber, şimdiki halde olsun bu kolaylıkla galeyana gelen anasır üzerinde memleketimiz aleyhinde tahrikatta bulunmanın bizden ziyade kendilerinin umumi menfaatına aykırı bulunduğunun, müdrik olduklarından bu yolda fazla ileri gitmeyen, ancak bizimle olan umumi politika münasebetlerinde üzerimizde tazyik ve tesir yapmak istedikleri zamanlarda, sanki bu anasırın kâh kendi teşebbüslerile, kâ? Rusların teşvikatı ile aleyhimizde vaziyetler aldığını işaa eden ve fili mesnedi olmayan propagandadır.
Bu propaganda yukarı ki cümlelerle de arz etmeğe çalıştığım gibi mezkur anasır üzerinde olmaktan ziyade bizim üzerimizde yapılmakta ve bize İngiltere’nin bu anasırla iş birliği yaparak memleketimiz aleyhinde kararlar almak üzere bulunduğu intibaını vermeği istihdaf etmekte yani fiiliyattan ziyade kavliyata dayanmaktadır
Bunların yanında Kahire’deki Sovyet sefiri Novikofun faaliyeti etrafında cereyan eden bazı dedikoduları kayıt etmekte faideden hali değildir.
Kahire’den yeni gelen bir meslektaşın bana söylediğine göre Novikof ve karısı Ermeniler arasında büyük faaliyette bulunmakta ve her ikisi de mütemadiyen ermeni toplantılarına iştirak etmekte imişler ve Kahire’de bir aralık Sovyet Rusya’nın bütün Ermenilere otomatikman rus vatandaşlığı vereceğine dair bir havadis çıkmış isede bunun aslı olmadığı tahakkuk etmiş.
Yine burada dolaşan rivayetlerden biri de Sovyet Ermenistan cumhuriyetinin Suriye ve Lübnan yakında bir sefir göndermek üzere müzakerelere başlayacağıdır.
Sovyet Rusyanın Orta şark memleketlerile fazla alakalanmağa başladığı ve lehine kullanabileceği muhtelif elemanlarla temasa geldiği muhakkaktır. Novikofun Mısır’a gönderilmesi, bir müddetten beri Irak’a sefir izamına çalışılması- ki buradaki Irak sefirinin söylediğine göre Iraklılar buna pek yanaşmıyorlarmış, nihayet Kahire Sovyet Sefareti kâtibi Sultanofun gitmesi, Ankara sefareti Başkâtibi Mihailofun buraya ve Filistin’e gidip gelmeleri bu alakayı bariz surette göstermektedir.
Mihailof her ne kadar Berut’ta eski çarlık Rusya’sının evrakını almağa gelmiş ve gayet muhteriz davranmakta bulunmuş ise de mumaileyhin burada bir takım temaslarda bulunduğu muhakkaktır. Hatta kendisi ile birlikte bu arşiv işleri ile çalışmakta olan Hollanda Konsolosu bana bir defa telefon ederek 48 saattir Mihailofu ne otelinde ne de başka bir yerde görmeğe muvaffak olamadığını bildirmiş ve benim görüp görmediğimi sormuştu.
Bunun yanında evvelce de müteaddit defalar arz etmiş olduğum gibi burada hakikaten Sovyetlere meyyal Arap, Ortodoks, ermeni ve komünist bir takım elemanlar vardır. Hakiki istiklal arzusunu besleyipte ileride inkisarı hayale uğrayacak olanların da bu elemanlara katılması kuvvetle muhtemeldir.
Bazı müstemlekeci devletlerin şu veya bu maksatla kâh bizi igzap etmek [gazebe getirmek] kâh Rusya vasıtası ile yerlerini tarsın etmek [güçlendirme] gayesini güderek yaptıkları propagandalar da binnetice Rusya lehine dönmektedir.
Saygılarımla arzederim.
Baş-Konsolos
Fatin Rüştü Zorlu
H.- Anılan Kürtçe gazete üzerine gerek Umumi Delegeliğin gerekse Lübnan Hükümetinin nazar dikkatini celbettim derhal tedbir alacaklarını vaad ettiler ve Umumi Delegelik Siyasi Büro Müdürü bugün telefon ederek sansüre kati talimat verildiği ve gazeteye ihtarda bulunulduğunu söyledi.
15.03.2021 tarih ve 32383030 sayılı karar ile gizliliği kaldırılmıştır.