Kürdistan Bölgesi’ndeki bu siyasileşmiş atmosferde KDP ve KYB, muhalefetin, özgür medyanın ve sivil toplumun zayıflığından istifade ederek; yargıyı giderek daha siyasileştirip kontrol altına almaya çalışmaktadır
Kamal Chomani
Geçen kasım ayında Kürdistan Bölgesi’nin bağımsız olarak görülen birkaç hâkimlerinden biri, bölgesel yargı konseyi üyeliğinden istifasını verdi. Hâkim Latif Sheikh Mustafa, bölgenin iki ana politik partinin, Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) yargı sistemine müdahalelerini ve yargı sisteminin bağımsız bir kurum olarak hareket edememesini protesto ediyordu. Mustafa’nın istifası, son dört sene içerisinde kıdemli dört başka hâkimin benzer nedenlerden dolayı istifasını takip ediyor. İki parti uzun süredir yargı bağımsızlığının altını oymaya çalışıyor, ama bölünüp bölgenin yüksek mahkemelerine hâkim atamayı kabul ederek yargıyı tamamen kontrol altına almaları, ancak bu senenin geçmiş temmuz ayında mümkün oldu. Yargının bağımsızlığını tamamen bastırmak üzere beşi KDP beşi KYB tarafından seçilmek kaydıyla Yargıtay’a 10 hâkim atamayı kabul ettiler. Aynı şekilde Erbil, Duhok, Süleymaniye ve Germiyan Temyiz Mahkemeleri’nin başkanları da KDP ve KYB üyeleridir ve de onlar tarafından seçilmiştir. Siyasileştirilmiş bu atmosferde yargı sistemi, yürütmeye tabi bir şekilde işlemektedir. Irak Anayasası’na göre, Irak Yargıtay Konseyi’nin üyeleri Irak Parlamentosu tarafından seçilir. Ancak Kürdistan bölgesi kendi parlamentosuna ayak uydurmamakta ve bunun yerine temyiz mahkemesinin 10 hâkimi, iki ana parti tarafından seçildikten sonra Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani tarafından görevlendirilmektedir.
Yargı bağımsızlığı denemeleri
Bağımsız bir yargıcın tehditler sonucu istifa edildiği önceki bir vakada Kifri Mahkemesi’nden Hawzhin Amin, Saddam Hüseyin’in yönetimi altında 1980’lerin sonunda El-Anfal Harekatı sürecinde eski rejim ile işbirliği yapmakla suçlanan kişiler için tutuklama emri çıkarmıştı. Halepçe’ye yönelik kimyasal saldırının da dâhil olduğu harekat sürecinde binlerce Kürt öldürüldü. Kürt grupları o dönem yaşananları Uluslararası kamuoyu tarafından soykırım olarak kabul edilmesi için çabalamıştır.
Amin’in hamlesi, işbirliği ile suçlanan ve 258’i Kürdistan bölgesinde bulunan 423 kişi için tutuklama emrinin çıkarıldığı Irak Ceza Mahkemesi’nin 2007’deki kararını takip etmişti. Ancak Amin, savaş suçları ve soykırım ile suçlananlar tarafından ölümle tehdit edilmişti. Sonunda sürgüne gönderildi. Silinmiş bir Facebook gönderisinde Amin, Avrupa’da olsa bile bulunduğu yeri açıklayamayacağını söylemişti. Bu durum, yargıçları kuşkuya düşürdü: Bir ulusun varlığına dayanan bir dava hakkında zülüm görülüyor ise, bağımsız bir yargıya nasıl sahip olunabilir? 2007 Ekim ayında Kürdistan Bölgesi, (Yargı Hukuku’nun) 2007 senesinin 23 No’lu Yasası’nı çıkartarak 1991 Kürt ayaklanmasından beri ilk hükümetini kurdu. Yasa, yargıçların, avukatların ve sivil toplum örgütlerinin beklentilerini karşılamamasına rağmen bölge yargısının tarihinde bir dönüm noktasıydı ve bağımsızlığa doğru atılmış bir adımdı. Ancak KDP ve KYB, zamanla yargı sistemindeki nüfuzlarını genişleterek tüm hâkimlerin artık partilerden ya biri ya öbürü ile ilişkide bulunduğu bir duruma getirdiler.
Partiler ve hükümet tarafından yargıyı baltalama çabaları, yargıyı onların merhametine bırakmakla kalmayıp aynı zamanda aşiret önderlerinin ve siyasetçilerinin de merhametine bırakmıştır. Bu, var olan yasaları uygulamada yaşanan sorunlardan dolayı bölgedeki yargıya, demokrasiye ve hukukun egemenliğine engel oluşturmuştur. Bu durum, başkanın yetkilerinin bölgenin kabinesi, parlamentosu ve yargısına dağıtıldığı, Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Ekim 2017’deki istifasından beri derinleşmiştir. Hâkimlerin atanma yetkisini Yargıtay Konseyi’ne veren bir kanun tasarısının geçmesine rağmen hâkimler, hukukun belirttiği üzere parlamento yerine Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani tarafından atanmıştır. Buna ilaveten yeni Yargıtay’ın yeni başkanı da Başbakan Barzani tarafından atanıp görevlendirilmişti. Yeni yargıçlar, KDP veya KYB tarafından seçilmek yerine Yargıtay Konseyi tarafından, hünerlerine göre seçilmeliydi ve parlamento onların siyasi ilişkilerini ve kalifikasyonlarını tespit etmek üzere özgeçmişlerini teftiş etmeliydi.
Yasal engeller
Kürdistan Bölgesi’ndeki adli sistem mali bakımdan bağımsız değildir. Çünkü bütçe, Yargıtay Hukukuna göre Yargıtay Konseyi tarafından değil, bölgesel kabine tarafından belirlenmektedir. Kürdistan Bölgesi hükümeti, devlet memurlarının maaşlarının yüzde 50’den fazla azaltılmasına karşı greve çıkmalarından sonra son dört yıl boyunca konsey ve kamu davaları çalışanlarını maaş düşürmelerden muaf tutmuştur. Birçok gözlemci bunu, yargıyı kontrol etmek için hükümet ile yargı arasında yapılan bir anlaşma olarak yorumladı. İdeal olarak Cumhuriyet Savcılığı kamu haklarını savunmalıydı, çünkü hükümetin kararı var olan yasalara aykırı geliyordu. Ancak bu, hükümetin etkisi nedeniyle sessiz kaldı. Irak hukuku ve anayasasına göre Cumhuriyet Savcılığı bağımsız olmalı ve yargının bir parçası olmalıdır, ancak Kürdistan Bölgesi’nde Adliye Vekâleti’nin yetkisi altında kalmaktadır. Bu, Cumhuriyet Savcılığı’nın hükümet tarafından yapılan yolsuzluk ve ihlallere dava açmamalarının baş nedenidir. Bazı savcılar, Adliye Vekâleti ile olan ilişkileri hakkındaki şikâyetlerini dile getirmişlerdi ve Yargı Konseyi onları desteklemişti, ancak hukuk henüz düzeltilmemiştir. Irak Federal Hükümeti’nde ve Irak Federasyon Konseyi’nde olduğu gibi, var olan yasalara uymak ve anayasada belirtilen kuvvetler ayrılığını yaratmak, demokratizasyon ve istikrar sürecine katkıda bulunur.
Buna ilaveten Yargı Hukuku’na göre Yargıtay Konsey’inin başkanı, bakanlarla eşit bir mevki paylaşmaktadır ki bu, yargının yasama ve yürütmeye eşit bir yetkiye sahip olmadığı anlamına gelmektedir. İlginç bir şekilde Yargıtay Konseyi’nin kendisi bunun kuvvetler ayrılığının baltaladığını doğrulamış ve Konsey 2015’te reform çağrısı yapmıştır. Hukuk aynı zamanda Yargıtay Konseyi’ne, Yargıtay’a, temyiz mahkemelerine, Savcılığa ve öbür mahkemelere seçilecek hâkimlerin gerekli kalifikasyonlara sahip olmaları gerektiğini ve bu alanda yılları kapsayan tecrübeye sahip olmaları, ayrıca Hâkimler Enstitüsü’nde bir sene süren bir kurs sonrasında sözlü ve yazılı sınavlardan geçmeleri gerektiğini belirtmektedir. KDP ve KYB bu enstitüyü, partilerden biri tarafından desteklenmediği sürece hâkimlerin sınavlardan geçmelerini engelleyerek kontrol etmektedir ve yargı üzerine olan iktidarlarını böylece sağlamlaştırmaktadır.
Son olarak, hâkimlerin çoğu, Irak ve Kürdistan bölgesindeki hukukun yargıçların siyasi üyelikten kaçınmalarını belirtmesine rağmen ya KDP ya KYB ile bağlantıları vardır ve seçim kampanyaları sırasında parti mitinglerinde görülmektedir. Erbilli bir grup hâkimin KDP Başkanlık Konseyi üyesi Hiwa Ahmed Mustafa’yı KDP Şeklave Kolu’nun başına gelmesini tebrik etmeye gitmeleri göze çarpan bir örnek oldu. O sırada Mustafa hakkında, bir protestocunun öldürüldüğü ve 54’ünün yaralandığı, 2011 Şubat’ında Süleymaniyeli genç protestoculara ateş açmakla suçlanmasıyla tutuklanma emri çıkartılmıştı. Yargı bağımsızlığını engelleyen başka problemler, Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi’nin yetkilerini ve yargıçların KDP ve KYB güvenlik güçleri ve müvekkillerinin talimatları doğrultusunda kararlar verdikleri terör mahkemelerinin siyasileştirilmesidir ve avukatların özellikle siyasi meselelerde haklarını savunmalarını engelleyen, iki partinin Avukatlar Sendikası’nı tekellerine almalarıdır.
Reform ihtiyacı
Yerel bir sivil toplum kuruluşu olup ve National Endowment for Democracy tarafından desteklenen bağımsız bir sivil toplum örgütü olan Democracy and Human Rights Development Center, yakınlarda siyasi ve yürütme güçlerinin yargıya olan müdahalelerini keskin bir şekilde eleştirdiği ve yargının zayıflıklarını detaylandırdığı bir rapor yayınladı. Bulguları arasında ihlallerin sayısının artmış olması vardı: Kuruluşun mahkemeleri gözlemlemeye başladığından beri kaydedilmiş toplam 7 bin 600 ihlalden bin 3’ü sadece son yıl içerisinde kaydedilmiş. Bu ihlaller, mahkûm hakları gibi, insan hakları ihlallerini de dâhil ediyordu. Buna ek olarak bu rakamlar, merkezin araştırma yapamadığı Erbil ve Duhok’taki ihlalleri kapsamamaktadır.
Yargı bağımsızlığının eksikliği, Kürdistan’ın gerçek bir muhalefet partisinin 2009’da ortaya çıkmasından beri en zayıf muhalefetine sahip olduğu, daha büyük bir eğilimin parçasıdır. Özgür medya bertaraf edilmiştir ve Kürdistan Parlamentosu KDP tarafından kontrol edilmektedir. Özellikle 2015 Ağustos’undan sonra KDP’nin Danışma Konseyi’nin eski başkan Mesut Barzani’nin görev dönemini yasadışı bir şekilde iki yıl daha uzatmak için kullanmaları ve bölgenin seçim komisyonunun seçim ve oy yolsuzlukları suçlamalarına rağmen seçim sonuçlarını onaylamasını kolaylaştırması için hamleler yapılmasından beri atmosfer gittikçe siyasileşmektedir. KDP ve KYB’nin yeni kabineden daha güçlü olmaları nedeniyle kabinenin zaman içinde yargı üzerinde himayesini tutacağı beklenmektedir. Bu siyasileşmiş atmosferde iki iktidar partisi, muhalefetin, özgür medyanın ve sivil toplumun zayıflığından istifade ederek yargıyı giderek daha siyasileştirip kontrol altına almaya çalışmaktadır. Kürdistan Bölgesel hükümetinin radikal reformlara ve yolsuzluğa karşı tedbirlere ihtiyacı var ki bunların hiçbiri, bağımsız bir yargı olmadan elde edilemez. Hükmet ve büyük siyasi partiler tarafından yapılan adımlar, yargının bağımsızlığını baltalamaktadır ve bu demokrasi ile hukukun egemenliği için olumsuz sonuçlara yol açmaktadır.
Bu yazı Tahrir Institute for Middle East Policy’den alınmıştır.
Çeviri: Nedim Büyükyüksel