Kurdistan’daki ekolojik kıyımı değerlendiren Amed Barosu Kent ve Çevre Komisyonu Sekreteri Ahmet İnan, Şirnex’in madenlerle yok edildiğini söyledi
Selman Çiçek
Şirnex’in Besta, Cudî, Gabar dağları ve son olarak Elkê’nin Komate bölgesinde asker talimatıyla korucuların yaptığı ağaç kıyımı sürüyor. Bu kıyımın yarattığı tahribatların sonuçları ise kimse tarafından bilinmiyor. Yine bu bölgelerde yürütülen maden çalışması nedeni ile doğa tahrip edilerek tanınmayacak hale getirildi. Şırnex’in doğal güzelliklerin büyük bölümü maden araması ve ağaç kesimi ile yok edildi. Halk üretim yerleri yok edilerek, ekolojik kıyım politikaları ile göçe zorlanıyor.
Ekoloji örgütleri, ekolojik kıyıma karşı 28 Temmuz’da Şirnex’te olacak. Mezopotamya Ekoloji Hareketi öncülüğünde gerçekleştirilecek ziyarette, “Doğa katliamına dur de” mesajı verilecek. Amed Barosu Kent ve Çevre Komisyonu Sekreteri Ahmet İnan, Kurdistan’da yaşayan ekolojik kıyımı ve bu kıyıma karşı verilen örgütsel mücadeleyi değerlendirdi.
‘Kıyım tesadüf değil’
Kurdistan’da ağır hak ihlalleri olduğuna dikkat çeken İnan, Kurdistan’da hak savunuculuğu anlamında en zayıf alan ekoloji alanı olduğu için sistemin de en çok bu alanda saldırılarını gerçekleştirdiğini söyledi. Kıyımın tesadüf olmadığını söyleyen İnan, “Sistem bizim yaşam alanlarımıza maden yaparsa, ormanları yok ederse cılız bir suç duyurusundan öteye gidemeyeceğimizi düşünüyor. Bunun en temel nedeni sistem savunma alanındaki bu boşluğu iyi görüyor ve özellikle bu alanda yoğun bir şekilde saldırıyor” diye konuştu.
Her yerde petrol arıyorlar
Kurdistan’daki ekolojik saldırıların politik bir altyapısı olduğunun altını çizen İnan, “Bölgenin bir kimliği, kültürü var, sistem de bu yaşanmışlığı, tarihi yok etmek istiyor. Bir de işin sermaye ve rant boyutu var. Bu coğrafyada bu ikisi beraber işliyor. Gabar’da, Şırnak’ta ağaç kesimleri yapıp orada petrol, daha sonra maden çıkarıyorlar. Çok yönlü bir saldırı gelişiyor. Bu coğrafyanın her yerinde petrol aranıyor, Amed’den, Batman’dan tutun da Gabar’a kadar her yerde ormanlık alanlar yok edilip petrol aranıyor ve her yerde mera alanları, tarım alanları işgal edilip petrol sahasına dönüştürülüyor ve büyük bir rant sağlanıyor” dedi.
Göç politikası uygulanıyor
Bir köylünün tarım alanının ve mera alanının yok edildiğinde üretim de yapamayacağını belirten İnan, şunları ekledi: “Merası işgal edildiği için üretim yapamayacak. Mecbur oradan şehre geçiyor ve sistemin istediği de budur. Şehirlerde anadilini unutan, geçim kaygısı derdine düşen hatta uyuşturucuya, birçok kriminal yapıya dönüşen bir sürece evriliyor. Kendi köyünde üretimini yapacak, endüstriye bağımlı olmayacak insanları istemiyor sistem. Pandemide de gördük; zincir marketler önünde kuyruklar oluşuyordu. Ama yerleri talan edilen insanlar böyle değil, onlar marketler olmasa bile sistemin tekellerine bağımlı olmadan kendi üretimlerini yapabilecek insanlardır. Birçok boyutuyla bu insanlar tehdit olarak görülüyor. Kurdistan’daki ekolojik tahribatın bir boyutu da budur. Kendi üretimini yapan Kürt halkını topraksızlaştırmak. Diyarbakır Barosu olarak bir raporlama çalışması yaptık. Bu durumda zarar gören köylülerin yanına gidip hukuki ve birçok boyutuyla destek sunduk. Ama yerel bazda kaldı; yani bugün Kurdistan’da 10 bin petrol sahası varken biz bunların 50-60’ına karşı bir süreç yürütürsek yeterli olmuyor.”
Orman kesiminin sadece Şirnex’te olmadığını söyleyen İnan, “Kulp – Muş arasındaki yayladaki orman kesimlerine dair de şikayetler geliyor. Bugün Lice’de 700 hektarlık alan üzerinde de maden kurulacak. Yani topyekun bir saldırı var. Savunma da topyekun olmalı diye düşünüyorum. Ama işin o boyutu şu an çok zayıf ve eksiktir” dedi.
Mücadele ağı oluşturmalıyız
Ekolojik kırıma karşı verilecek mücadeleye de değinen İnan, Kurdistan dışında bir dayanışmayı beklemeden kendi özgücü ile mücadele ağlarının oluşmasının elzem olduğunu söyledi. İnan, şunları ekledi: “Nasıl ki; Kürdün dili söz konusu olduğunda başka bir etnik köken gelip Kürdün dilini Kürt için savunmuyorsa, bugün Kürdün ağacı da söz konusu olduğunda başka bir etnik köken gelip Kürdün ağacı için mücadele etmez. Niye biz Kurdistan’daki ekoloji tahriplere karşı bir savunma ağı oluşturamıyoruz, niye ağaçlarımız yok edildiğinde engel olacak bir duruş sergileyemiyoruz, niye barolar, mühendisler odası, ekoloji dernekleri bu konuda mücadele etmiyor? Asıl bizim işin bu kısmına bakmamız lazım ve doğru olanın da bu olduğunu düşünüyorum. Ezen ulusla ezilen ulus ilişkisi söz konusu ve biz ezen ulustan yardım bekliyoruz sürekli, bizim ulus bilinciyle inşa etmemiz gereken bir ekolojik ağ kurmamız lazım.”
“Şırnak madenlerle yok edilmiş bir şehirdir” diyen İnan, şunları ekledi: “Konu ile ilgili kurum ve kuruluşların kaçı bu konuda bir çalıştay yaptı? Kaç tane ağaç kesilmiş ve kaç tane maden ocağı açılmış? Bu madenlerin zararları nedir? Bununla ilgili bir çalıştay yapıldı mı? Ya da aynı şekilde orada bu madenlerle halk sağlığını tehdit eden ortam oluşuyor ve tabip odası bir çalıştay yaptı mı?”
DEDAŞ’a karşı mücadele
DEDAŞ’ın neden olduğu yangınlara da değinen İnan, “DEDAŞ, Mazıdağı ve Çınar arasındaki bölgede sürekli yangınlara sebep oluyor ve yıllardır oradaki halk bir mücadele veriyor. Bu son çıkan yangında ise onlarca insan yaşamını yitirdi ve o kadar alan yandı. Bizim canımız bu kadar ucuz mu? Orada bilirkişi raporu olduğu halde göz göre göre bir ihmal yaşanıyor sürekli. Hukuken bu olası kasıttır. Kamuoyunda ihmal hep konuşuldu, fakat olası kasttan dolayı yargılanması konuşulmalıydı. DEDAŞ kasıtla can aldı coğrafyamızda. Niye STK, baro ve halk ile beraber DEDAŞ’a yürüyemiyoruz? Bu kadar insan yaşamını yitirdi ve toplumsal bir tepki örgütlenemiyor. Bir ekoloji savunma ağı oluşturmak için yine mücadele edecek olan biziz. Tüm derneklerden tutun odalara kadar, büyük bir pasiflik söz konusu. Eleştiri olsun diye yapmıyoruz, kendimizle beraber herkesi eleştiriyoruz. Bir ekolojik savunma ağı oluşturabilmek için harekete geçmesi gereken kişiler de biziz, bu durumun tersine dönmesi için uğraşanlar da bizleriz, bunu öyle ya da böyle bir şekilde yapacağız” diye konuştu.
Kürtleri doğadan koparmak
Kürtlerin Mezopotamya’da yaşayan en kadim halk olduğunu söyleyen Ahmet İnan, Kürtlerin doğa ile ilişkini şu sözlerle anlattı: “Kürtler doğa ile bağını iyi kurmuş bir dağ halkı olarak, doğayla saygı çerçevesinde bir ilişki yürütmüştür. Onların bu coğrafyada kalabilmesinin sebebi doğayla aralarındaki bağdır. Bu coğrafyada daha önce Sümerler yaşamış. Tarihte bilinen ilk devlettir. İlk ticareti, yazıyı, okumayı bilen bir toplumdur. İlk uygarlıklardandır, Sümerler modernite anlamında ilk toplumdur. Sümerler, en ileri toplum iken, neden yıkıldı, yıkılış sebebi ile ilgili şunu söyleyebiliriz. Sümerler, doğaya olan saygısını kaybedince, doğayla olan ilişkisini sömürme boyutuna geçince, Sümerler tarihten siliniyor. Sümerler askeriyenin şehrin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, daha fazla ürün elde etmeye çalışıyor. Daha fazla ürün elde etmeye çalışırken, aşırı sulama yapmak zorunda kalıyorlar. Ve yapılan aşırı sulama yeraltındaki tuzu yer yüzeyine taşıyor. Ve bu kireçlenmeye sebep oluyor. Çoraklaşan toprak artık ürün vermiyor ve askeriyeye gıda ulaşamadığı için askeriye zayıflıyor ve dışarıdaki istilalara maruz kalıyorlar. Günümüzde de endüstriyel tarım büyük zarar veriyor. Ben şunu söylemek istiyorum; siz doğaya saygı göstermezseniz, doğayı sömürme mantığı ile yaklaşırsanız, bunun karşılığını yok olarak alırsınız. Kürtler bir dağ halkı olarak bilinen, yazılı tarihten beri bu coğrafyada yaşıyor. Bu nedenle Kürtler, kır kültüründen, dağ kültüründen ve üretim kültüründen koparılmak isteniyor.”