Serhat Bucak ile TKDP Genel Başkanı babası Faik Bucak’ı anlatan ‘Kürt Hakim’ kitabını konuştuk
Hüseyin K. Akçadağ
Yusuf Serhat Bucak, babası suikaste uğradığı sırada, kardeşi Sertaç ile birlikte aynı araçtadır. Serhat ve babası yaralanır. İkisinin de yarası hafiftir. Ancak kaldırıldıkları hastanede anlaşılmaz bir biçimde Faik Bucak, yaşamını yitirir. Bütün bulgular yarasına müdahale eden ekibin kasıtlı olarak Faik Bucak’ın ölümüne yol açtığı doğrultudadır. Devlet, Faik Bucak’ın Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (TKDP) genel başkanı olduğunu öğrenmiştir. Sürekli takip edilir ve bazen açıkça tehdit edilir. TKDP Genel Başkanlığı Bucak’ın ilk faaliyeti değildir, Musa Anter ile birlikte Dicle Talebe Yurdu’nun kuruluşuna katılır, yine birlikte Kürtleri Koruma Cemiyeti’ni kurarlar ve 27 Mayıs darbesinde 55 Kürt ileri geleni ile birlikte sürgüne gönderilir.
Faik Bucak’a dair gerçekler bugüne kadar parça parça biliniyordu ve çoğu zaman yanlış biliniyordu. Siyasetçi ve hukukçu Y. Serhat Bucak, babasına dair bütün bilgi ve belgeleri bir kitapta topladı. ‘Kürt Hakim’ ismini verdiği bu kitap geçtiğimiz günlerde Avesta Yayınları tarafından yayınlandı. Sevgili Serhat Bucak, bu değerli çalışma ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Babanızla ilgili bir kitap yazma fikri nasıl doğdu?
Uzun senelerden beridir şehit babam Faik Bucak’ın yaşamı ile ilgili yazılı, görsel ve sözel dokümanları arşivliyordum. Hep bir Kürt araştırmacı-yazar çıkacak gelip bendeki arşivden faydalanarak bu kitabı yazacak diye bekledim. Şehadetinin üzerinden 50’ye aşkın bir süre geçmesine karşın beklentim gerçekleşmedi. Diğer tarafta onun hakkında basında, kitaplarda, şehit olduğu dönemde çıkan anma ilanlarında yazılanlar arasında büyük yanlışlıklar yapılıyordu. Örneğin doğum tarihi, ismi, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ndeki (TKDP) görevi, TKDP’nin Irak Kürdistanı Demokrat Partisi’nin (IKDP) bir kolu olduğu gibi yanlışlar. Bu yanlışların düzeltilmesi gerekiyordu. Sadece objektif olup olamayacağım konusunda tereddütler yaşadım. Bugüne kadar aldığım tepkiler endişelerimin yersiz olduğunu kanıtladı. Kitap sadece bana ait değildir. Yayın yönetmenim, editörüm Meral Şimşek’in kitabın bu haliyle çıkmasında büyük emekleri oldu. Günlerce tartıştık, birbirimizi ikna etmek için çok çaba sarf ettik.
Babanızın yaşamını kısaca anlatır mısınız?
Faik Bucak; Rumi 1335, Miladi 1919 yılında Riha’nın (Urfa) Sewerek (Siverek) ilçesinin Bucak nahiyesinin Hadro köyünde Kürt bir anne ve babanın Kürt evladı olarak dünyaya geliyor. İlkokula Hadro’da başlayıp, Siverek Gazipaşa Okulu’nda bitiriyor. Orta tahsilini Riha’da, lise öğrenimini ise Diyarbakır ve Malatya’da tamamlıyor. Siverek’te bir yıl orman memurluğu yaptıktan sonra 1941 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırıyor. Bu arada 1940 yılında büyük aşkı annem Aişe Hanım’la evleniyor. İstanbul’a gittiğinde yurtsever duygularla donanımlı olarak gidiyor. Kürtlük bilincinin kendisinde nasıl oluştuğu konusunda kitapta detaylı bilgiler var. İstanbul’da dayısının oğlu M. Remzi Bucak ve yol arkadaşı Musa Anter ile karşılaşıyor. 1941 yılında İstanbul Vezneciler Kirazlı Mescit Sokak’ta Dicle Talebe Yurdu’nu M. Remzi Bucak, Ziya Şerehanoğlu, Yusuf Azizoğlu ve Musa Anter ile birlikte kuruyorlar. Aynı yıl yine bu beş arkadaş birlikte ‘Kürtleri Kurtarma Cemiyeti’ni kuruyorlar. 1945 yılında üniversite tahsilini tamamlayıp memleketi Siverek’e dönüyor. 1960 darbesinden sonra 22 Eylül’de akrabaları ile birlikte gözaltına alınıp Sivas Kabakyazı kampına gönderiliyor. 22 Aralık 1960 tarihinde 105 sayılı sürgün yasası ile 55 arkadaşı ile birlikte sürgüne gidiyor. Balıkesir ve Eskişehir cezaevlerinde kaldıktan sonra 1961 yılının Nisan ayında tahliye ediliyor. 1962 yılının Kasım ayında 105 sayılı yasanın yürürlükten kaldırılması ile tekrar Riha’ya dönüp avukatlık mesleğine devam ediyor. 1965 yılında TKDP’ye katılıyor ve genel başkanlığına getiriliyor. 1965 seçimlerinde Riha’dan bağımsız aday olarak seçimlere katılıyor, 13.200 oy almasına karşın 1800 oyu iptal edilince seçimi kaybediyor. TKDP’nin Genel Başkanı olduğu MİT tarafından öğrenilince aile içerisindeki kan davası da fırsat bilinerek kendisine yönelik Riha’nın Karaköprü mıntıkasında düzenlenen suikast sonucu yaralandı. Yarası bacaklarında olmasına karşın hastanede kendisine MİT tarafından tertiplenen bir operasyon sonucunda girdiği şoktan kurtulamayarak 5 Temmuz 1966 sabahı saat 07.10’da Kürdistan şehitleri kervanına katıldı.
55’ler olayını anlatır mısınız?
27 Mayıs darbesinden sonra Kürdistan’da 485 Kürt aşiret lideri, kanaat önderi Sivas Kabakyazı askeri kampında gözaltına alındılar. Bu kişilerin arasında CHP milletvekili, Nurculuktan sanık emekli yüzbaşı ve DP mahalli yöneticileri de vardı. Daha sonra 55 kişi hariç diğerleri serbest bırakıldı. Bu 55 kişi Batı’ya sürgün edildiler. Bunların arasında Şeyh Sait efendinin oğulları, torunları, Riha’dan Bucaklar, Wan’dan Kartallar ve Ertuşiler, Ağrı’dan Sipkan aşiretinden Öztürkler ve Diyarbakır’dan Ensarioğulları vardı. Ayrıca yine Ağrı’dan, Hakkari’den, Mardin’den, Bitlis’ten şahıslar vardı.
Bu kişilere isnat edilen suç Kürtçülük propagandası, Nurculuk propagandası, bulundukları mıntıkalarda halka baskı uygulamak gibi suçlamalar vardı. Bu kişilerin öncülüğünü ve sözcülüğünü Faik Bucak yapıyordu. İki yıl süren dişe diş hukuk mücadelesinden sonra 105 sayılı yasa yürürlükten kaldırıldı. Sürgünde olanlar yurtlarına geri döndüler.
TKDP ne zaman kuruldu, kimler kurdu?
TKDP 10 Temmuz 1965 tarihinde Diyarbakır’da Gazi Köşkü’nde bir çınar ağacının altında kuruldu. Kurucuları arasında merhum Sait Elçi, merhum Şerafettin Elçi, merhum Ömer Turhan, Derviş Akgül ve Şakir Epözdemir vardı. TKDP’nin fikir babası ve yönlendiricisi 1925 Kürt milli hareketinde Şeyh Sait Efendi’nin katipliğini yapan merhum Liceli Fehmi Bilal Bey’dir. Kurucu başkanı Sait Elçi, sekreteri Şerafettin Elçi, muhasibi ise Şakir Epözdemir’dir.
Faik Bucak ne zaman başkanlığa seçildi?
1965 yılının 26 Ağustos tarihinde Diyarbakır’da Turistik Otel’in 103 numaralı odasında yemin ederek TKDP’ye katılıyor. Aynı gün yapılan kurucular toplantısında partinin genel başkanlığına getiriliyor. Yemin metnini Şakir Epözdemir hazırlıyor. Yeminden sonra yapılan kurucular toplantısında Faik Bucak genel başkanlığa, Sait Elçi genel sekreterliğe, Şakir Epözdemir musahipliğe, Şerafettin Elçi, Ömer Turhan ve Derviş Akgül ise üye olarak kalıyorlar.
TKDP ne gibi çalışmalar yapıyor?
Bilebildiğim kadarıyla kuruluştan sonra hızlı bir örgütlenme çalışması yapıyor. Suriye Kürdistanı Demokrat Partisi (SKDP) ile Kobani’de Faik Bucak, Sait Elçi’nin yaptığı görüşmeler var. Özellikle Güney Kürdistan’a sınır olan şehir, kaza ve köylerde, Garzan’da, Diyarbakır’da örgütleniyorlar. Faik Bucak’ın yaptığı köy gezileri ve Cizre, Silopi hattında da yaptığı geziler var. Taban olarak da esnaf, memur, medrese meleleri ve bir kısım aydınlara dayanıyorlardı.
IKDP ile ilişkisi oldu mu?
Partinin kuruluşunda IKDP’nin hiçbir bilgisi yok. Partinin IKDP’nin kolu olduğu konusundaki gerek Kürt kamuoyunda, gerek birtakım yazarlarda, gerekse de istihbarat raporlarındaki görüş külliyen yanlıştır. Parti kuruluşundan sonra Faik Bucak’ın partinin kuruluşundan IKDP’nin haberi olmasın diye SKDP yöneticilerini uyarması önemlidir. Derviş Akgül’ün anılarında anlattığı SKDP ve IKDP tüzüğünden faydalandık iddiası kısmen doğru değildir. SKDP’nin tüzüğü getirilip Arapça alfabeden Latin alfabesine çevriliyor. Şerafettin Elçi hukukçu olarak tüzüğü hazırlıyor. Merhum Fehmi Bilal’in Riha’ya gelip Faik Bucak’ı partiye girmesi konusunda ikna etmesinden sonra Şerafettin Elçi tüzüğü alıp Riha’ya bizim eve geliyor. Babamla birlikte üç gün evde oturup programı bizzat babam Şeraffettin Elçi’ninde katkılarıyla hazırlıyor. Tüzükte yapılması lazım gelen düzeltmeleri de yaptıktan sonra 26 Ağustos’ta Diyarbakır’da buluşmak üzere randevulaşıyorlar. Bunu bizzat rahmetli annem anlatmıştı: “Kısa boylu, gözlüklü Cizreli avukat bize misafir oldu. Babanla birlikte üç gün bir odaya kapandılar, içeriye kimseyi de almıyorlardı. TKDP’nin taziye mektubu geldikten sonra parti çalışması yaptıklarını anladım.”
1966 yılının Nisan ayında Faik Bucak bizzat Zinar kod ismiyle rahmetli Molla Mıstefa Barzani’ye partinin kurulduğunu bildiriyor. MİT’in eline geçen bu mektup 1972 yılında TKDP davası dosyasının içinde Av. Şerafettin Kaya tarafından görülüyor. Kitapta bu konuda detaylı bilgi var.
Suikaste giden süreci anlatır mısınız?
Babamın, Barzani’ye yazdığı mektup bir biçimde MİT’in eline geçiyor. MİT bundan sonra kendisini daha sıkı takibe alıyor. Akrabalarına işkence eden Urfa Jandarma Alay Komutanı Sami Tümerkan ile aralarında bir tartışma yaşanıyor. Bana göre suikast timi albayın öncülüğünde kuruluyor ve hazırlıklarına başlıyor. Babam kendisine yönelik bir suikast hazırlığının farkındadır. Diyarbakır’dan bir gün minibüs ile dönüyor. Halam kendisine “Kéko niye taksiyle gelmedin?” deyince “Adalet! Bana yolda pusu kurulduğu haberi geldi, onun için minibüs ile geldim” diyor. Partinin onun etrafında güvenlik çemberi alması gerekirdi. Kendisi de korkusuz bir insandı. Hep “Ben demir leblebiyim, kimse beni yutamaz boğazlarında kalırım” diyordu. Onun gibi bir liderin tedbirli davranması gerekirdi. Yapmadı.
Urfa MİT Bölge Başkanı Yarbay Celal…
Suikast günü neler oldu?
4 Temmuz 1966 tarihinde Siverek’te duruşması vardı. Saat 10.00’da arabayla gelip bizi yanına aldı, yola koyulduk. Karaköprü’nün inişinde şoför benzinliğe girdi. Babam kendisine kızdı “Niye benzin almadın, benim yolda durmadığımı bilmiyor musun?” dedi. Araba benzinlikte durunca ben dışarı çıkmak istedim, bırakmadı. Kardeşim Sertaç ve amcaoğlu Fevzi dışarıya çıkmak istedi, onları da bırakmadı. Bu sırada dönüp arkama baktığımda 35 yaşlarında lacivert ceketli birisinin babamın kafasına nişan aldığını gördüm. “Baba bizi vuruyorlar” diye üzerine kapandım, silahlar patlamaya başladı. Silah sesleri kesildiğinde kardeşim Sertaç, amcaoğlu ile dışarı çıktı. Kaçanların arkasından Fevzi ateş etti ancak failler uzaklaşmışlardı. Babamı kontrol ettim vücudunda yarası yoktu, kurşunlar hep sol ayağına değmişti. Hastaneye gittik. Hastanenin baştabibi A. Kadir Ergun iki hasta bakıcı ile babamı arabadan çıkarıp hastaneye götürdüler. Ben de dışarı çıktım. Birkaç adım attıktan sonra yürüyemedim. Sol ayağımdan yaralanmıştım. Beni acil servise götürdüler. Orada hemen kumral orta boylu bir kişi gelip bana “Sizi kim vurdu?” diye sordu. Ben siz kimsiniz ilk önce onu söyleyin deyince oradan ayrıldı. Akşam annem geldiğinde kendisine olayı anlatınca gelen kişinin Urfa MİT Bölge Başkanı Yarbay Celal olduğunu öğrendim. Annemin Tire’den arkadaşının eşiymiş. Babamın yarası hafifti.
Antep’ten gelen operatör Mustafa’ya baskı yaparak müdahale ettirmediler. Gümrük ve Tekel Bakanı Bucaklı akrabamız İbrahim Tekin helikopter gönderip babamı Ankara’ya götürmelerini talep edince, durumunun iyi olduğunu, Antep’ten operatör beklendiğini Baştabip A. Kadir Ergun söylüyor. 5 Temmuz günü sabahleyin herkesi yanından çıkarıp beyaz önlüklü doktor kılıklı insanlar konsültasyon yapacağız diyorlar. Kendisine iğne yapıyorlar. Babam şoka giriyor. Ve saat 07.00’de Kürdistan şehitler kervanına katılıyor.
Bir soruşturma açıldı mı?
Soruşturma açıldı. Ancak olayın gerçek failleri her zaman olduğu gibi soruşturmanın dışında kaldılar. Albay Sami Tümerkan Konya’ya tayin edildi. Soruşturma sonucu ceza alan Ramazan Güler ve Talat Bucak’ı Siverek Cezaevi’nde ve Urfa Cezaevi’nin bahçesinde gördüm. Olay günü babama silah doğrultan kişilere benzemiyorlardı. Olay tarihinde bu kişilerin yaşları küçüktü. 35 yaşındaki lacivert ceketli insan müsveddesi hiç ortaya çıkmadı, çıkartılmadı.