Herkes Ciwan Haco’nun sesinden onun şiirlerinin hikayelerini dinledi ama birçoğunun gerisinde olan bu renkli Kürt kadını pek bilinmez. Ciwan Haco’nun sıkça yaslandığı bir derya o… Biz de şair Dilber Haco’yla konuştuk
Gülcan Dereli
“Nisebîna rengîn
bû hewar û qerîn
min got bira bo çî
ev nalîn û girîn”
Bu şarkı, Kürtlerin hafızasına kazınan Ciwan Haco’nun seslendirdiği şarkılardan sadece biri. Tıpkı Gul gula min, Diyarbekir mala min e, Dayê ez diçim, Nisrînê, Emîna gibi… Bunlar gibi 29 şarkıda imzası var. Her şarkının bir hikayesi, bir yarası var. Herkes Ciwan Haco’nun sesinden bu hikayeleri dinledi ama birçoğunun gerisinde olan bu renkli Kürt kadını pek bilinmez. O neredeyse tüm ailesi sanatçı olan Haco ailesinin bir ferdi, Ciwan Haco’nun ablası… Tıpkı yazdığı Nisebîna Rengîn gibi o da Kurda Rengîn. Yaşanan eşsiz direnişleri Kürt hafızasına sözleri ile nakşeden Dilber Haco’dan bahsediyoruz. Ciwan Haco’nun sıkça yaslandığı bir derya… Biz de şair Dilber Haco’ya ulaştık, şiirlerinin hikayesini, gölgede kalanları sorduk.
Sanatçı aile
1948 yılında Rojava’da dünyaya gelen Dilber Haco, 34 yıl önce ailesiyle Avrupa’ya taşınmış. 1990’dan bu yana da Norveç’te yaşıyor… Haco kardeşlerin arasında müziğe el atmamış kimse yok, kardeşlerin tamamı enstrüman çalıyor, yazıyor, söylüyor. Kendisine Almanya’da ulaştığımız Dilber Haco da yazmayı, söylemeyi, şiiri çok sevdiğini söylüyor. Ciwan Haco’dan dinlediğimiz ve efsaneleşen birçok şarkıda bu renkli Kürt kadınının imzası var.
Yaşananlar şiirleşti
Dilber Haco’nun kaleme aldığı şiirlerin hikayesini merak ediyoruz. Tabi bizim ilk sorumuz Nisêbina Rengîn’in hikayesi oluyor. Nusaybin üzerine şarkılar, şiirler ve direniş destanları yazılan nadir kentlerden biri. Nusaybin, Kürtçe adı ile Nisêbin. Kürt halkının efsane kentlerinden biri. Mezopotamya’nın en eski yerleşim yerlerinden. Şimdilerde Nusaybin ile Rojava sınırı arasında adeta Berlin duvarı örülmüş. 1980’ler sonu, 1990’lar başında yaşananlar ve çok sayıda kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar hafızalardaki tazeliğini koruyor. Nisêbina Rengîn de o dönem için yazılmış bir ağıt. Hala bıkmadan dinlenilen eseri Kürt sanatçı Ciwan Haco’nun sesiyle dinledik, dinliyoruz. Peki şarkının hikayesi neydi? Şöyle anlatıyor Dilber Haco: “1989-1990’lardı, 12 gerilla yaşamını yitirmişti, Nusaybin’de toprağa verilmek istendiler ancak askerler kabul etmedi. Bunun üzerine Nusaybin’de Kürtler başkaldırdı. O zaman Nusaybin ve Cizre’de çok büyük bir direniş oldu. Ve her şeye rağmen 12 kişi Nusaybin’de toprağa verildi. O zaman ben de Nusaybin’e yeni gitmiştim, orada yaşananlara şahit olunca bu şiiri yazdım.” İşte Nisêbina Rengîn hem bu acının hem de bu direnmenin hikayesi…
Kardeşe ağıt
Yazdığı eserlerin seslendirilmesinden mutlu olduğunu söyleyen Dilber Haco, hatta kendisinin de seslendirdiğini ve dağda yaşamını yitiren kardeşi Naif Haco için yazdığı şarkıyı çok sevdiğini söylüyor. Her bir eserinin kendisinde ayrı bir yeri olduğunu anlatan Haco, “Naif için yazdığım ‘Dayê diçim va ez diçim. Ez im şehit ketim dayê, ser bilindim.’ Bu şarkı benim kitabımda var. Ben onu çok severim. Nisêbina Rengîn’i de çok severim” diyor.
Hepsinin hikayesi var
Ciwan Haco’nun seslendirdiği ‘Gul gula min’ parçasında da Dilber Haco’nun imzası var. Onun hikayesini ise şu sözlerle özetliyor: “Kızım Laliş kanser olmuştu. Adı Laliş’dir ama ben ona gülüm diye seslenirdim. Kızım hastanede tedavi gördüğü zaman çok acı çektim. 1994 tarihinde kızım için bu şiiri yazmıştım. Çok şükür iyileşti. Biz hepimiz onu çok severiz. Her şiirimin bir nedeni, bir hikayesi vardır. Hiçbirini sebepsiz yazmadım. Her şiirimin bir olayı var, bir yaşanmışlığı anlatıyor. Ben hepsini ayrı severim.”
Ciwan Haco’nun fikri
Dilber Haco’nun 29 şiirinden oluşan bir kitabı da bulunuyor. Kitap, Ciwan Haco’nun ısrarıyla ortaya çıkmış. Dilber Haco, “Ciwan hep derdi, şiirlerini kitaplaştıralım. Ben ‘ya Ciwan azdır utanırım’ derdim. Ama Ciwan vazgeçmedi, ‘kaybolmasınlar, bir gün hayatta olmasak kaybolurlar, kitap olması gerekiyor’ dedi. 6 yıl önceydi, Ciwan bir gün Avesta Yayınevi ile iletişime geçiyor ve şiirleri kendi derleyip gönderiyor” diye anlatıyor.
Çok hızlı kitaplaştı
Kitabın kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyen Dilber Haco, “Sonra ben de iletişime geçtim. 6 yıl önceydi. Ben İstanbul’a gittim. Abdullah Keskin’e telefon açtım. Eğer kitabım için bir şey lazım olursa ben buradayım dedim. Bana kitabımın bittiğini, hazır olduğunu söyledi. Ben de o kadar çabuk mu yapıldı dedim ve çok şaşırdım. Sonra kitabı elime aldığımda kontrol ettim ve çok iyi yazmamışlardı. İlk önce memnun oldum, eve getirdim ama evde okuyunca baktım, ben nasıl yazdıysam öyle basmışlar. Onların redakte etmesi gerekirdi. Eğer eksikleri, yanlışları varsa düzeltmelilerdi fakat ne yazık ki redakte edilmemiş. Eğer bir gün İstanbul’a gelirsem onlara gideceğim, eksikleri söyleyeceğim” diyor.
Yazmayı bırakmadı
Çocukluğundan bu yana yazmaktan hiç vazgeçmeyen Dilber Haco, “Yazmayı bırakmadım. Aslında bir olay olduğunda, şiiri yazmadan önce bir şey yaşandığında hemen yazıyorum. O zaman ilham geliyor. Olayın hikayesini yazıyorum. Diğer şekilde yazamıyorum. Bir olay ya da yaşanmışlık olması gerekiyor. Ben şiirleri çok severim, yazmayı da. Birçoklarını kendi sesimle de seslendirdim. Sen de biliyorsundur. Ciwan’ın birçok şarkısı benim şiirlerimdir. Ben çocukluğumdan şimdiye kadar yazmaya devam ettim, ediyorum” diye vurguluyor.
Memlekete hasret
3 çocuk annesi olan Dilber Haco’nun 2 de torunu var. Norveç ve Almanya arasında mekik dokuyan Haco, memleketini her zaman özlediğini söylüyor. Mardin Midyat’ın dedelerinin yurdu olduğunu ve sevmekten vazgeçmeyeceğinin altını çiziyor. Sık sık yaz aylarında Mardin Midyat’a geliyor ve ekliyor: “Biz yurdumuzda daha rahat ediyoruz.”