Türkiye’de kuraklığın giderek derinleştiğini gösteren işaretler giderek artıyor. 13 Temmuz’da Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı haritalarda Kürt coğrafyası ile Ege Bölgesi’nin güneyi, Aksaray ve Konya coğrafyasının olağanüstü kuraklıkla yüz yüze olduğu görülüyor. Geçtiğimiz haziran ayında yayımlanan haritalarda da olağanüstü kurak bölgelerin çok ciddi düzeyde arttığı görülmüştü.
Tarımsal üretimlerin giderek düştüğü günümüzde iktidardan iyi bir şeyler yapmasını beklemeden uzmanların görüşleri ve yardımları ile kurak olan bölgelerde uygun tarım üretim çeşitlerinin tartışılması gerektiği ve bölgede barajlar nedeniyle yeraltı sularına mahkum edilen çiftçilerin ücretsiz suya erişiminin sağlanmasına yönelik ertelenemez bir talep olarak gündeme taşınması gerekiyor. Bunun dışında kısa vadeli bir çözüm ufukta görünmüyor.
Bu yaşanan kuraklık süreci elbette sadece Türkiye’de değil tüm dünyada benzer biçimlerde kendini gösterirken, iklim değişimine yönelik acil önlemler alınması gerekiyor. Ülkeler bu süreci, gerçekleştirdikleri iklim ziveleri ile sermaye kesimlerine yeni yağma yolları açmak için kullanıyor olması ise önemli bir sorun. İklim değişimini hızlandıran sermaye etikinliklerine karşı halklar ciddi önleyici mücadeleleri büyütmek zorunda.
Dünyada süren iklim değişiminin yakın gelecekte büyük bir gıda sorununa neden olacağı ve küresel boyutta büyük açlıkların yaşanacağı bilim insanlarının raporlarında yer alıyor. Brezilya’da sulama için ihtiyaç duyulan su rezervuarlarını tüketen kuraklığın ortaya çıkmış olması ise büyük bir felaket anlamına geliyor.
Hindistan’da çiftçiler ürün rekoltelerinde yaşanan büyük düşüşlerle birlikte, tohum ve gübre şirketlerine biriken ve ödeyemedikleri büyük borçları nedeniyle intihar etmeye devam ederken, intihar edenlerin sayısı milyonlara dayanmış durumda. Dünyadaki bu durum büyük bir kıtlığın ve kitlesel göçlerin yaşanacağı günlerin arefesinde olduğumuza işaret ediyor.
Türkiye’de ise özellikle Kürt coğrafyasında bu yıl yaşanan kuraklık ve suya erişememe sorunu ürün rekoltelerinde yüzde 90’lara varan düşüşleri ortaya çıkarırken, gelecek yıllarda bu sorunların giderek derinleşeceği şimdiden belli. İnşa edilen barajlardan ücetsiz su talep etmek çiftçiler için ana sütü kadar helal bir talep olduğu umutulmamalı. Yeraltı sularına mahkum olan halkın bu durumunun ortadan kaldırılması bir sorumluluk.
Yeraltı suları tükendiğinde yaşamın son bulacağını görmek durumundayız. Diğer yandan büyük barajların iklim değişimi üzerindeki etkisi nedeniyle baraj suları özgür bırakılarak, arz fazlası açıkça görülen enerji üretiminin büyük barajlardan sağlanması durdurulmalı ve yeni inşa edilmek istenen barajları önlemek için harekete geçilmesi gerekiyor.
En son Manavgat’ta ve diğer birçok merkezde yaşanan ve Türkiye coğrafyasının dört bir yanında sık sık ortaya çıkan orman yangınlarında askeri operasyonlar ve sabotajlar dışında en önemli etkenin iklim değişimi olduğunu görmek zorundayız. İklim sorununu sermaye devletleri asla çözemez ve çözmeyecek. Bu nedenle bu soruna karşı halklar inisiyatif almak zorunda. Yaşanan bu yok oluşa karşı en geniş biçimde birlikte mücadelenin ve üretmenin yollarını yaratmalıyız. Ya yok oluşu seyre dalacağız ya da inisiyatif alıp bu kötü gidişi durduracağız