Böylece bir dönemin daha sonuna gelmiş olduk. ‘Ergenekon’ diye bir örgüt yokmuş meğer. Biz aslında normal bir ülkeymişiz de bütün bunların hepsi bir ‘kumpas’mış, öğrendik. Türkçe sözlükte ‘birisine karşı, onu güç duruma düşürecek gizli bir düzen, tuzak hazırlamak’ olarak geçiyor kumpas sözcüğü. Yani, birileri, devletimizi zor duruma düşürecek bir tuzak kurmuş, biz de ona küt diye düşmüşüz. İşin özeti bu!
Doğrusu bu gerçek, böyle birden karşıma çıkınca bana epey ağır geldi. Onca yıldır İzlanda’da yaşadığı halde kendini Türkiye’de yaşıyor sanmak sefil hayatımın en büyük yalanıymış meğer. Uyanması biraz zor oldu.
Oysa ben, onca yıldır, adı ne olursa olsun bu ülkede devletin pis işlerini yapan örgütlerin hep var olduğuna inanmıştım. Ta 1948’de mesela, aralarında Alpaslan Türkeş ve Turgut Sunalp’in de bulunduğu 16 subayın ABD’de eğitim aldıktan sonra, Çankırı Gerilla Okulu’nda eğitim görmesini ve sonra ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ortaya çıkmasını böyle yorumlamıştım. Sonraları Özel Harp Dairesi’ne dönüşen bu örgütün başındaki Sabri Yirmibeşoğlu’nun 6-7 Eylül için sarf ettiği “Muhteşem bir organizasyondu’ sözlerini çok ciddiye almış, Selanik’te Atatürk’ün evini bombalayarak fitili ateşleyen kişinin sonradan Türkiye’de vali olmasını da hep kötüye yormuştum. Aynı şekilde Kıbrıs’ta kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın da aynı ÖHD’nin marifeti olduğunu söyleyen Yirmibeşoğlu’nun “Cami bile yaktık” gibi sözlerini de çok önemsemiş, daha sonra adada işlenen cinayetleri hep bu örgütün yaptığını düşünmüş, sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu, Kostas Michaulis, Kutlu Adalı gibi isimlerin aslında böbrek yetmezliğinden öldüklerini bir türlü fark etmemiştim.
1971’de Ziverbey Köşkü’nde İlhan Selçuk’a “Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı kontrgerilla örgütünün karşısında bulunuyorsun. Burada anayasa babayasa yoktur” diyenlerin şaka yapmış olabileceklerini de hiç düşünmedim misal; Maraş katliamı öncesinde bölgede gezip duran ABD Büyükelçiliği 1. Kâtibi Alexander Peck’in ‘dondurma çeşitleri’ üzerine rapor hazırlamış olabileceği de hiç aklıma gelmemişti.
Yine, Esat Oktay Yıldıran’ın Diyarbakır Cezaevi’ne atanmasında eski ÖHD başkanı ve sıkıyönetim komutanı Kemal Yamak’ın rolü olduğunu düşünmekle de aşırı şüpheci davranmış, Esat Oktay’ın (ve Co’nun!) kafasına göre takılması ihtimalini hiç hesaba katmamıştım. Raci Tetik’in müşfik bir aile babası olduğunu fark etmemiş, 12 Eylül’ün İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın Miami’de ‘emekli maaşıyla aldığı’ villasında vefat etmesini kötüye yormuş, Behçet Dinlerer’in Ankara’da, Süleyman Cihan’ın İstanbul’da işkencede öldürülmesinin, Zeki Yumurtacı’nın mezarlık duvarında kurşuna dizilmesinin münferit olaylar olabileceğine ihtimal vermemiştim.
Özür dilerim. Aklımı yerinde tutmaya çalışıyorum, o yüzden saçmalıyor olabilirim ama ‘Ergenekon’ olmayınca, boşluğa düştüm birden! Ben hep adı her ne olursa olsun hayatımızı cehenneme çeviren böyle örgütlerin olduğunu düşünmüştüm çünkü. Bugün beraat eden generallerin, albayların 12 Eylül günlerinde subay gazinolarında gitar çalmış olabileceklerini, 90’lı yıllarda aynı subayların ‘Beckett’in eserlerinde yalnızlık ve birey’ temalı edebi çalışmalarla, opera ve baleyle ilgilendiklerini unutup gitmiş, her cumartesi çocuklarını arayan kadınların, köyleri yakılan Kürtlerin durumu abartmış olabileceklerini hiç düşünmemiştim. ‘Kanarya Sevenler Derneği’ başkanı Veli Küçük’e ise doğrusu büyük ayıp etmişim; ona ve Çatlı başta olmak üzere bütün diğerlerine…
Bugün de mesela Ankara’nın göbeğinde adam kaçırılıp meçhul yerlerde aylarca işkence yapıldığını duyunca, böyle haberlere artık şüpheyle yaklaşıyor, “devlette devamlılık esastır, böyle işler her zaman yeniden organize edilir. Erdoğan o zaman siyasi rakiplerini bu bahaneyle ezdi ama şimdi de yeni bir ‘Ergenekon’ var, o çalışıyor” diyenleri de çok ciddiye almıyorum. “Şu Hududi Paşa’ya kimse Sur’da olanları soruyor mu” diye beni şüpheye düşürmek isteyenleri ise hiç dinlemiyorum.
Kumpas sözcüğünü keşfettim çünkü birden. Harika bir sözcük! Kötüler var, tamam ama daha kötüler de var ve çok kötüler az kötülere ‘kumpas’ kuruyorlar, sonra daha kötüler geliyor, sonra onlardan da kötüleri gelip hepsine ‘kumpas’ kuruyor derken haydaaa!
Neyse, tamam. Bu kadar yeter! Başhekim geliyor! Ben hunimi alıp balığa çıkıyorum. Size de öneririm. İzlanda’da tam balık zamanı…