Şu an 90’lı yıllara kıyasla devrimcilerin, Kürtlerin sokak gücünün azaldığı ama kitle hitabetinin genişlediği koşulları yaşıyoruz. Legal siyasette ‘kırk katır mı, kırk satır mı?’ seçimi yapmak zorunda değiliz çünkü HDP gibi bir olanak var artık
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı üzerinden yürüyen tartışmaları her çevre kendi meşrebince yorumluyor. Irkçıların ve ulusağcıların “teröristlerle helalleşme” yaygarasını bir kenara bırakırsak eğer, siyaset arenası içinde “helalleşme” çağrısının bir karşılık bulduğu görülüyor. Bu çağrı, “helalleşme” tartışması geçmişte AKP’nin liberal entelijansiyayı arkasına alarak başlattığı “statükoyu geriletme” hamlesi kadar etkili olabilir. 7 Haziran hezimeti sonrası ırkçı bir mafya örgütüne dönüşen AKP söylem üstünlüğünü kaybetti. Kılıçdaroğlu, bir süredir AKP-MHP’ye karşı söylem üstünlüğü koruyor ve Rejim güçlerinin çöküş psikolojisine girdiği çaresiz saldırganlıklarından anlaşılıyor.
CHP’nin HDP’ye sırtını dönerek, İyi Parti’yi yanına alarak giriştiği Saray Rejimi’ne son verme, sistemi restore etme girişiminin “son tahlilde” emekçilere kurtuluş, Kürtlere özgürlük getirmeyeceğini söylersem, gelecekte “ben söylemiştim” deme konforunu elde edeceğimi biliyorum. Külyutmaz politik doğruculuk, sahanın kirinden-pasından uzakta olmak ve “ben temiz kaldım” diyebilmek için çok konforlu bir alan. Kılıçdaroğlu, “Kürt sorununu biz çözeriz” dediğinde, “çözemezler, tarihleri Kürt katliamlarıyla dolu” demek bir seçenek, “nasıl çözeceksiniz bir anlatın hele” demek de bir başka seçenek. Helalleşme argümanı ortaya atıldığı an, uzun bir katliamlar listesi çıkarıp tartışmaya nokta koyabiliriz. Vaat edilenler, CHP tarafından iktidara gelmek için söylenmiş yalan sözler bile olsa, geçmişle yüzleşmeyi, Kürt meselesini, yoksulluğu gündemde tutmanın aracı olarak kullanmaya gayet müsait.
Politik doğruculuk ya da “külyutmazlık sendromu” sol ve Kürt siyaset çevrelerinde derin köklere sahip. “Son tahlilde” diyerek bitirilen cümleler indirgemeci siyaset tarzının sol içinde egemenlik kurmasında epey işlevsel oldu. Politik doğrucular yanılmaz, yenilmez, külyutmazdır(!) Çünkü hep genel doğrulardan bahsederler, büyük resmi görürler, nihai hedefler-ezeli düşmanlar örgüsü içerisinde somut koşulların somut tahlilini pratikte pek önemsemezler. Külyutmazlar, hep haklı çıkmaya ve yenilgiye yazgılıdırlar.
Helalleşme konusuna “yalan söylüyorlar” tepkisi vermediğim için CHP’nin geçmişle, gerçeklerle yüzleşebileceği ihtimali olduğunu düşündüğümü iddia edenler olabilir. Ancak, az-çok siyaset deneyimi olan herkes sistem partilerinin muhalefette başka, iktidarda başka konuştuğunu, toplumsal bir uyanışa denk gelmeyen iktidar değişikliklerinin köklü değişim yaratmayacağını bilir. “Son tahlilde” bütün burjuva partilerinin aynı amaca hizmet ettiğini söylemenin (iktidara yürüyen devrimci bir alternatifin olmadığı koşullarda) Saray Rejimi’ne kaşı mücadeleyi tavsatacağı da bilinmesi gerekir. 1994 yerel seçimlerinde Z. Livaneli’nin karşısında Tayyip Erdoğan’ın kazanması, Ankara’nın Melih Gökçek’e teslim edilmesi “son tahlilde önemsiz bir ayrıntı” olabilir mi?
Şu an 90’lı yıllara kıyasla devrimcilerin, Kürtlerin sokak gücünün azaldığı ama kitle hitabetinin genişlediği koşulları yaşıyoruz. Legal siyasette “kırk katır mı, kırk satır mı?” seçimi yapmak zorunda değiliz çünkü HDP gibi bir olanak var artık. Dostumuzu, düşmanımızı, yüzümüze güleni, kör bıçakla bekleyeni asla unutamayacak kadar çok öldük. Helalleşme dedikleri şey gerçekleri hatırlatmaya vesile olacaksa eğer Mustafa Suphilerden Dersim’e, Diyarbakır’dan Mamak’a, Maraş’tan Sivas’a, Roboski’den 10 Ekim’e bizim hafızamız yerinde duruyor. Unutursak kalbimiz kurusun.