Kudüs, bir kez daha dünya gündeminin birinci maddesi. Trump’ın 2017’de Beyaz Saray’dan İsrail başbakanı Benjamin Netenyahu ile birlikte ilan ettiği ‘Ortadoğu barış planı’, Kudüs’ü doğusu ve batısı ile bir bütün olarak İsrail devletine entegre etmeyi de içeriyordu. Ardı ardına seçime gitmesine rağmen istikrarlı bir hükümet kurmayı bir türlü başaramayan Netenyahu’nun yeni seçimler arifesinde başlattığı saldırı hamlesi, bu ‘barış’ planı yolunda atılmış bir adımı içeriyor: Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesini ‘kentsel dönüşüm’ misali boşaltarak Yahudi yerleşimi oluşturma girişimi. Netenyahu bu hamlenin yeni bir gerginlik yaratacağını hesaplamıştı ama çatışmayı garanti altına almak için agresif Siyonizm klasiği bir harekette bulunmayı da ihmal etmedi: Al Aksar camiine İsrail baskını.
Bu saldırılara yanıt, beklendiği üzere Gazze’den Tel Aviv’e güdümlenmiş Hamas füzelerinin ardı ardına ateşlenmesi oldu. İsrail, bu vesileyle belli ki yeni geliştirdiği ‘demir kubbe’ hava savunma sistemini de deneme olanağı buluyor. Yüzde doksan başarılı olduğunu ilan ediyor. Meşru müdafaa gerekçesiyle Gazze’ye kapsamlı bir hava saldırısının da yolu açılmış oldu. Hemen hepsi sivil, yüzden fazla Filistinli son füze saldırıları ve hava bombardımanı sonucu hayatını kaybetmiş bulunuyor.
Hülasa, esasında İsrail devleti, kuruluşunun yetmiş üçüncü yıldönümünü havai fişekler misali füze atışlarıyla kutluyor. Yetmişinci kuruluş yıldönümüne denk gelen 2018 Mayısında, Donald Trump ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşımıştı. Bu adım, Türkiye başta olmak üzere Müslüman ülke devletlerinin Kudüs mitingleri toplayarak İsrail’i kınaması sonucunu doğurmuştu. Son günlerdeki füze ve jet sortilerine de benzer mitingler ve kınama mesajları eşlik ediyor.
Ama bu kez durum ciddi imiş. Dışişleri bakanı Çavuşoğlu Kudüs’e asker göndererek Müslümanları korumaya almaktan söz ediyor. ‘Kınamak yetmez, ümmet adım atmamızı bekliyor’ şeklinde konuşuyor. Erdoğan ise İsrail için ‘terör devleti’ tanımını yapıyor. Birleşmiş Milletler güvenlik konseyini toplantıya çağırıyor. Peki, AKP propagandasında ima edildiği gibi Türk ordusu Kudüs’e doğru bir fetih seferine mi başlıyor?
AKP’nin Türkiye devletini yeniden şekillendirme süreci içinde İsrail ile oluşturulan çatışma görüntüsü önemli bir rol oynadı. Erdoğan’ın Davos’taki ünlü “van münüt”ü ve ardından Mavi Marmara vakası bu tiyatronun önemli sahneleri olmakla birlikte İsrail devleti ile diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkiler pek bir kesintiye uğramadığı gibi artış da kaydedildi. Irak Kürdistan Bölgesi’nde çıkartılan petrolün Mersin’de rafine edilerek Türkiye tarafından İsrail’e satış zincirinin AKP döneminde kurulduğu biliniyor. Son yıllarda buna Azeri petrolü de eklendi. Türkiye-İsrail ticaret hacmi her yıl katlanarak artıyor.
Bunun karşılığında, Erdoğan önderliğinde Hamas ile ilişkilerin de zirve yaptığına şahit olduk. Gazze şeridini kontrol eden Hamas, son yıllarda bütün dünyada, özellikle de Ortadoğu’da gözden düşen Müslüman Kardeşler’in (İhvan) örgütsel kalelerinden biri. Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a ve Mısır’a yeniden yaklaşma hamlesi içinde İhvan’ın tasfiyesi şartı olduğu biliniyor. Türkiye kontrolündeki uluslararası İhvan şebekesinin tasfiyesi demek, Hamas’ın da önemli ölçüde güç kaybetmesi anlamına geliyor. İşte İsrail’in Hamas’ı kışkırtması, böyle bir momentte gerçekleşiyor.
Hamas, son zamanlarda destek açığını, Hizbullah üzerinden İran’la kurmuş olduğu ‘tedarik zinciri’ ile kapatmaya çalışıyordu. Gazze’den atılan füzelerin çoğunlukla İran yapımı olduğu söyleniyor. Ama Hamas’ın İhvan şebekesine dayanmaksızın İsrail’le askeri çatışmayı sürdürebilmesi pek olası gözükmüyor. Aksine, Netenyahu Gazze’yi yeniden kara ordusuyla işgal etmekten söz etmeye bile başladı.
Bütün göstergeler, Hamas’ın Türkiye hamiliğinde kontrollü bir tasfiye ya da kabuk değiştirme sürecine gittiğine işaret ediyor. Karşılığında, Kudüs’teki kışkırtıcı hamlelerden kısmi geri adımlar görülebilir. Sonuçta Erdoğan da Netenyahu da bu tiyatrodan siyasi rant devşirmiş olarak çıkarlar. S-400’lerden kurtulmanın bir formülü olarak yakın bir gelecekte Erdoğan’ın Filistin halkı üzerinde test edilmiş ve onaylanmış ‘demir kubbe’ sistemine takas usulü müşteri olması da kimseyi şaşırtmaz. Olan, bir kez daha yüzlerce canını kaybeden Filistin halkına olur. İslamcı AKP ile Siyonist Likud’un birlikte oynadığı bu Kudüs tiyatrosu ile Filistin halkının trajedisine bir sahne daha eklenmiş olur.