HDP Sözcüsü Günay Kubilay, kamuoyuna yansıyan Girê Spî’den 20 bin ton hububatın ithal edileceğine ilişkin haberler için, ‘Topraklarından silah zoruyla sürüyor Kürtlerin alınterini gasp açtı’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kubilay, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününü kutlayarak, sözlerine başladı. Kubilay, 8 Ocak 1996 HDR olarak basın özgürlüğü ve gazeteciliğin suç sayılmadığı özgür ve güzel günler için, 8 Ocak 1996 yılında katledilen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’yi de andı.
‘Katledilen tüm gazetecileri anıyoruz’
Göktepe’nin katledilişine dair Kubilay, “Dönemin devlet yetkilileri önce Metin’in gözaltına alınamadı inkar ettiler. Sonra duvardan düşerek öldüğünü söylediler. Fadime Ana’nın mücadelesi katillerin yakasını bırakmadı. Nihayet Metin’in gözaltına alındığı ve dövülerek katledildiği kabul edildi. Evet Metin’in yüreği hiç susmadı. Metin şahsında katledilen tüm gazetecileri bir kez daha minnetle anıyoruz ”dedi.
Paris Katlıamı ve MİT
Fransa’nın başkenti Paris’te 9 Ocak 2013 tarihinde Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in hatırlatan Kubilay katledildiğini söyledi: “3 Kürt kadını, 3 devrimci yürek alçakça katledildi. Failler belli. Bu sefer hedeflerinde devrimci kadınlar vardı. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez. Paris Katliamı üzerinden tam 7 yıl geçmiş için ve katliamı planlayanlar, emri verenler bilinmesine rağmen Fransa yetkilileri, yargısı ve adaleti katliamı yargılamadı, katiller cezalandırılmadı. Ömer Güney’in katliam emrini Hakan Fidan yönetiminde ki MİT’ten aldığınız söylemeye ve Güney’in söylediklerinin yalansız olması katliamın içi yüzünü ortaya koyuyor. Ancak Fransa Devleti, davanın üzerini kapatarak katliamın suç ortağı oldu.
Paris’te 3 Kadın siyasetçiyi katleden zihniyet 5 Ocak 2016’ta Silopi’de özgür yaşamı savunan 3 kadın siyasetçi Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ı da katledecekti. Paris’te ve Silopi’de katledilen devrimci kadınlar şahsında barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren tüm kadınları saygıyla ve minnetle anıyoruz. ”
‘Bugün hukuku çiğneyenler yarın cevap verecekler’
Hafta içi sayısı HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın duruşmalarına da değinen Kubilay, açıklamalarına bakın devam etti: “Figen Yüksekdağ hakkında ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla açılan davanın karar duruşması Ankara Sincan’da demirtaş’ın tutuklu olduğu davanın duruşması görüldü. Yüksekdağ ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ten para cezası verildi.
Eş Genel Başkanlarımız yaptıkları savunmalarla tek adam rejimini ve bu rejimin temel ayaklarından biri olan yargı sistemini, despotik siyaset tarzını yargılamışlardır. Yüksekdağ’ın belirttiği gibi ‘Bu yargılamalar iktidarın ömrünü daha çok uzatmak için bizlere yönelik geliştirdikleri bir siyaset tarzıdır, bir fikri ve düşünceyi cezalandırmadır, halk iradesine darbedir.’ Demirtaş’ın da belirttiği gibi ‘bu yargılamalar iktidarın, özellikle de Erdoğan’ın siyasi amaçlarına erişebilmesi yapılan çalışmalardır.’
22 Kasım 2018’de Demirtaş hakkında AİHM kararının açıklandığı gün, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman Saray’da Erdoğan’la bir araya gelmiş ve fotoğraf paylaşmakta da bir sakınca görmemiştir. Daha sonra Erdoğan AİHM kararını tanımadığını açıklamış, Kocaman da ikinci tutuklamayı bizzat organize etmiştir. Demirtaş’ın aslen tahliye olduğu dosyadan ikinci kez tutuklanmasının nedeni işte bu yargıyla yürütmenin kol kola verdiği pozlar, iç içe geçmiş ilişkilerdir. Tekrar etmek gerekirse siyasetçilerimizi, yoldaşlarımızı, arkadaşlarımızı tutuklamakla, savunma ve adil yargılanma haklarını ellerinden almakla yıldıramazsınız, geri adım attıramazsınız. Eninde sonunda bu devran dönecek, bugün yargılayanlar yarın yargılanacaklar. Bugün hukuku çiğneyenler yarın hesap verecekler.
ABD-İran gerilimi
Süleymani suikastının uluslararası hukuka meydan okunarak gerçekleştirilmiş olması ve İran’ı misillemeye kalkıştığı takdirde ‘kültür varlıkları’nı vurmakla tehdit eden Trump’ın temsil ettiği emperyalist ABD’nin elinde kalan yegâne enstrüman silikleşmiş bir medeniyet ufku, kapitalist aç gözlülük ve geleneksel beyzbol sopasından başka bir şey değil.
Trump İran’ın hiçbir zaman nükleer silah sahibi olamayacağını söylerken, dünyanın en büyük nükleer silah cephaneliğine sahip kendi ülkesinden söz etmemesi, bizatihi o nükleer gücü arkasına alarak konuşan emperyalist saldırganlığın ve muktedir olmanın verdiği, kibrin tipik bir örneğiydi. İran’a gelince, İran da Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle Molla aristokrasisinin de Trump’tan daha gelişkin bir medeniyeti, demokratik bir toplumu ve özgürlükçü siyaseti temsil ettiği söylenemez?
‘AKP-MHP şoven bir politika izliyor’
AKP-MHP iktidarı, Kürt düşmanlığına dayalı şoven milliyetçi bir iç ve dış politika eşliğinde izlediği sömürgeci, yayılmacı, mezhepçi ve militarist politikayla bölgede güç merkezi olma ve kapitalist hiyerarşide bir üst basamağa çıkmak için ihvan aşkıyla oradan oraya at sırtında koşmaya devam ediyor. Mısır’da olmadıysa Suriye, Suriye olmadıysa Libya, Libya olmadıysa bir başka bölge ülkesi.
‘Suriye’deki yabancı güçler çekilmeli’
HDP olarak Suriye’deki bütün yabancı güçlerin tamamen çekilmesini ısrarla dile getiriyorsak, Irak’tan da yabancı güçlerin çekilmesi gerektiğini, sorunların diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesini savunuyoruz. Demokratik bir Ortadoğu’nun inşasının ve halklar arasında demokratik konfederal ilişkilerin kurulmasının başlangıç adımı bütün yabancı güçlerin bölgeden çekilmesiyle mümkün olabilir.
‘Cihatçılar Libya’da kullanılacak’
Bu ilkesel görüşümüz Libya için de geçerlidir. Ancak görüyoruz ki, Libya’da çatışan iki tarafın da silahlandırılmasına devam ediliyor. Erdoğan İktidarı, silah göndermenin de ötesinde Suriye’de savaştırdığı çeteleri bu kez de Libya’da kullanmaya başladığını öğrenmiş bulunuyoruz. Suriye’den transfer edilen ve Libya’da savaştırılan çete üyelerine maaş dışında ayrıca vatandaşlık da verileceği iddia ediliyor. İktidar bu iddiaya açıklık getirmek zorundadır. Çünkü bu çeteler El-Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin içinde bulunmuş ve Suriye’de sayısız savaş suçu işlemişlerdir.
Erdoğan Neo-Osmanlıcı hayal dünyasından çıkmamakta ısrar ediyor. Evvelki gün yaptığı konuşmada Türkiye’nin Akdeniz’deki menfaatlerini savunduğunu, hedeflerine emin adımlarla yaklaştığını, ecdadın tarih yazdığı yerlerde karşılarında kim olursa olsun zafere kadar devam edeceklerini söylemiştir.
‘Ömer Muhtar’ın torunları işgallere karşı gereken yanıtı verecektir’
Erdoğan’a göre Libya’ya askeri müdahaleyi meşrulaştırmanın gerekçesi ‘ecdad’ ise Libya’yı Romalılar 600 yıldan fazla yönetti. Yani Libya’yı deniz korsanlığı ve köle ticareti ile sömüren sömürgeci Osmanlı’dan iki kat fazla. Bu mantıkla Romalıların ardılı olan İtalya’nın Libya’da varlık göstermesi Türkiye’den daha fazladır. Bu düz mantıkla Anadolu üzerinde kaç milletin veya milliyetin hak talebinde bulunabileceğini varın siz düşünün. Nasıl ki Libya’nın ulusal kahramanlarından Ömer Muhtar İtalyan emperyalizmine karşı nasıl ki destansı bir direniş gösterip onurlu bir duruş sergilediyse Ömer Muhtar’ın torunları da yeni işgallere karşı gereken yanıtı verecektir.
Son olarak Kuzey ve Doğu Suriye’de Girê Spî’den 20 bin ton hububatın ithal edileceğine ilişkin haberler kamuoyuna yansımaya başladı. Öncelikle bunun ‘ithalat’ olmadığının altını çizmek gerekiyor. Efrin’de olduğu gibi Gire Spî’de de toprak sahiplerinin büyük bir kısmı bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu topraklara Erdoğan’ın öve öve bitiremediği yağmacı çeteler yerleştirildi ve demografik yapı bütünüyle değiştirildi. Basit bir soru soruyoruz: Kuzey ve Doğu Suriye’den kimin buğdayı, kim tarafından Türkiye’ye satılıyor, açıklayın! Ama biliyoruz ki, açıklamayacaksınız. Çünkü, ortada yapılan bir ticaret, bir alışveriş yok. Doğduğu büyüdüğü topraklardan silah zoruyla sürülen Kürtlerin alınterine, göznuruna, rızkına el koyuyor, gasp ediyorsunuz. Bu açık bir savaş suçudur. Bu suçu ikinci kez işliyorsunuz. Tarihi istediğiniz gibi yazıyor, istediğiniz gibi çarpıtıyorsunuz ama hakikatin ışığını asla söndüremezsiniz. Sizlerden öncekilerin söndüremediği gibi.
‘İktidardan çare beklemek nafiledir’
İstanbul Üniversitesi’nde bir öğrenci Sibel Ünli de intihar etti. İntihar etmeden önce ‘sadece bir liram kaldı’ demişti. Daha önce de pek çok kez intihar vakaları yaşandı. İktidar önlem alacağına ‘cinayet’ demekle yetindi. Bir iktidar eğer ekonomik nedenlerden kaynaklanan intiharlara ‘cinayet’ diyebiliyorsa, o iktidar büyük bir aymazlık ve duyarsızlık içindedir ve ipin ucunu çoktan kaçırmış demektir. O iktidardan çare beklemek nafiledir. Bir noktanın altını çizmek yerinde olacaktır. Kesinlikle intihar siyaset malzemesi yapılamayacağı gibi savunulacak bir şey de değildir. Yaşamak ve yaşatmak bizim için esastır.
‘Kadınlar için mücadele etmeye devam edeceğiz’
Son olarak Erdoğan’ın dün kadına yönelik şiddete dair açıklamalarını eleştiren Kubilay, “Kadınlar katledilmiyormuş da öyle gösterme çabaları varmış. Şu tabloya bakınız. 2016’da 329; 2017’de 409; 2018’de 440 ve 2019 yılında 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Oysa, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında bu sayı 83’tü. Görüldüğü gibi 16 yıldaki dehşet verici artış yüzde 471 civarında. 17 yıldır iktidar olan AKP iktidarı hiçbir soruna kalıcı ve gerçekçi çözüm bulamadığı gibi kadın cinayetleri de katlanarak artmaya devam etti. ‘Ülkemizin her köşesinde her an kadınların katledildiği gibi gösterme çabaları var’ söylemi Erdoğan’ın aslında kadın cinayetlerinden değil kadın cinayetlerinin gündeme getirilmesinden rahatsızlığını gösteriyor. İki hafta önceki açıklamamızda Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı genelgenin kadın cinayetlerini gizlemeye ve kamusal alana taşınmasını engellemeye yönelik olduğunu dile getirmiştik. Biz HDP olarak kadınların ve bu topraklarda yaşayan istisnasız herkesin bu cendereden kurtulacağı günlere kavuşması için mücadelemize durmadan devam edeceğiz” ifadelerinde bulundu.