Ekonomist Özgür Müftüoğlu, toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayan, küresel politikalara da uyum sağlayamayan AKP yönetimin bir krize yol açtığını vurguladı.
Derinleşen ekonomik kriz, krizin çalışma yaşamına yansıması, emek örgütlerinin sessizliği ve olası yeni bir seçimde gidişatın neye evirileceğini Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e değerlendiren ekonomist Özgür Müftüoğlu, AKP’yle çözümün mümkün olmadığını dile getirdi.
Yaşanan krizin küresel ekonomideki daralmanın yanı sıra Türkiye’nin küresel düzeyde rekabet gücünü kaybetmesinin önemli etkisi olduğunu belirten Müftüoğlu, “1980’li yılların başlarından bu yana Türkiye, küresel ekonomiye uyum sağlamak için tarımı ve tarıma dayalı olan sanayiyi büyük ölçüde tasfiye etmiş, küçük işletmeciliğe dayalı emek yoğun bir üretim yapısıyla tedarikçi olarak küresel rekabette yer edinmeye çalışmıştır. Oysa 1990’lı yıllardan itibaren Latin Amerika, Afrika ve Asya-Pasifik ülkelerinin ucuz işgücü üzerinden küresel ekonomiye dahil olması iletişim ve lojistik sektöründe teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte bu ülkeler, Türkiye’nin hedeflediği ihracat pazarını önemli ölçüde ele geçirdikleri gibi Türkiye iç pazarında dahi üstünlük sağlamıştır. Bu durum Türkiye’de 1994 ve ondan çok daha büyük sarsıntı yaratan 2001 krizine neden olmuştur” diye hatırlattı.
‘AKP tabanındaki kayışın nedeni ekonomik kriz’
AKP’nin siyaset sahnesine çıkması 2001 krizinin yarattığı siyasi çalkantı dönemine denk geldiğini anımsatan Müftüoğlu, şöyle devam etti: “2001 krizinden çıkış için Dünya Bankası, IMF gibi kapitalizmin uluslararası kurumları, sosyal güvenlik, sağlık, iş güvencesi gibi temel hakları ortadan kaldırarak, toplumun geniş kesimlerini yoksulluğa, güvencesizliğe itecek neoliberal yapısal uyum programını Türkiye’ye dayatmıştır. Kemal Derviş tarafından alt yapısı hazırlanan bu programı uygulayacak iradeyi dönemin siyasi partilerinin gösteremeyeceği düşünülerek AKP, Türkiye siyasi yaşamına dahil edilmiştir. AKP, iktidarı eline geçirdiği 2002 Kasım seçimlerinden itibaren kâh AB’yle bütünleşerek demokratikleşme beklentisi yaratarak kâh (özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında) devletin tüm baskı aygıtlarını kullanarak ve otoriter bir rejim inşa ederek toplumu susturma yoluyla iktidarını korumuştur. 7 Haziran ve sonrasındaki tüm seçimlerde AKP, toplumsal desteğini giderek daha fazla kaybetmiştir. 31 Mart seçim sürecindeki tüm eşitsiz koşullara, baskılara ve seçim şaibelerine rağmen AKP’nin toplumsal tabanındaki kayış çok daha çarpıcı biçimde açığa çıkmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri ekonomik krizdir.”
‘Kriz derinleştikçe çalışma koşulları daha da kötüleşecek’
AKP’nin 31 Mart seçimleri öncesinde krizin etkilerini minimum yansıtma çabalarına rağmen başta gıda maddelerinde olmak üzere büyük bir fiyat artışı yaşandığını vurgulayan Müftüoğlu, AKP’nin 17 yıldır uyguladığı politikalarla iğneden ipliğe, soğandan buğdaya kadar her şeyi dışa bağımlı hale getirdiğini söyledi. Tarım ve tarıma dayalı sanayinin tasfiye edilmesiyle birlikte kentlere büyük göç dalgası oluştuğuna dikkat çeken Müftüoğlu, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Kente göç edenlere istihdam yaratacak üretim alanları yaratılamamıştır. Türkiye’deki ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın artması ve yaygınlaşan yoksullukla birlikte pazarın daralması, sermaye yatırımlarını da etkilemiş ve en son Honda örneğinde olduğu gibi üretim yapan birçok yerli ve yabancı işletme yatırımlarını Türkiye’den çekmeye başlamıştır. Krizin tarım, inşaat ve sanayide yarattığı daralma yakın zamanda istihdamın en yoğun olduğu hizmetler sektörünü de kaçınılmaz olarak etkileyecektir. Bunun anlamı zaten yüzde 13’lere çıkan gençlerde yüzde 20’lere ulaşan işsizlik önümüzdeki dönemde çok daha artacaktır. İşsizliğin çalışma yaşamına yansıması emekçilerin birbirleriyle rekabet içinde daha kötü koşullarda çalışmaya rıza göstermeleridir. Kriz derinleştikçe çalışma koşulları daha da kötüleşecektir.”
‘Krizden kurtuluş AKP iktidarıyla mümkün değil’
Krizden kurtuluşun AKP iktidarıyla mümkün olmadığını sözlerine ekleyen Müftüoğlu, “Saray iktidarı, sermayeye sağladığı sınırsız sömürü olanaklarına rağmen küresel karar alıcısı olan aktörlerin politikalarını uygulayacak nitelikte bir ekonomi yönetimi oluşturamamıştır. Damat Berat Albayrak’a emanet edilen ekonomi yönetimi, toplumun ihtiyaçları bir tarafa küresel politikalara uyum sağlamaktan da uzakta, sadece AKP iktidarının ömrünü uzatmayı amaçlayan bir düzlemde hareket etmektedir. İçeride ve dışarıda hızla itibar kaybeden bir iktidarın elindeki devletin baskı aygıtlarını da kullanarak, toplumun sesini keserek, iktidarını bir süre daha uzatabilmesini sağlamak dışından bir şey yapabileceğini zannetmiyorum” diye konuştu.