Kadınlara bir kriz sırasında nasıl araba sürecekleri asla öğretilmemiş olabilir. Ya da Hindistan’da 2000 yılında meydana gelen tsunamide erkekler ağaçlara tırmanıp hayatlarını kurtarırken, kadınlara bu da hiç öğretilmedi
Lauren Wolfe*
Yoksul ülkelerde kitlesel bir kriz olduğunda hükümet çöker, alt yapı bozulur ve insanlara yardım için kurulan sistemler çalışmaz. Birleşmiş Milletler Kalkınma Planı (UNDP) kriz dönemlerinde yoksul ülkelerde yaşayan insanların çok daha fazla zarar gördüğünü açıklarken, 2000-2004 yılları arasında yayımlanan bir rapora göre bu zarar, gelişmiş ülkelerdeki insanlara göre 79 kat daha fazlaydı.
Yoksulluk da dünya üzerinde cinsiyetçi bir yapıya sahip
Basit bir matematikle, yoksul bir kadın olmak savunmasız olmakla eşittir. Bu yüzden de kadınlar iklim krizinin yol açtığı felaketlerden kaçmayı başaramazlar. Kadınlara bir kriz sırasında nasıl araba sürecekleri asla öğretilmemiş olabilir. Ya da Hindistan’da 2000 yılında meydana gelen tsunami de erkekler ağaçlara tırmanıp hayatlarını kurtarırken, kadınlara bu da hiç öğretilmedi.
Winston Kasırgası 2016 yılından saatte 185 mil hızla yaklaştığı Fiji Adası’nı yerle bir ettiğinde binlerce kişiyi yerinden etti, bazı insanların ölümüne neden oldu. Ve birçok doğa felaketinde olduğu gibi, yıkılan binalar ve iş kayıpları insanları evsiz bıraktı, kaynak eksikliğine neden oldu. Bunlara ek olarak kasırga kadına ve farklı cinsiyetteki insanlara dönük şiddetin artmasına da neden oldu.
İsviçre merkezli Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik’de (IUCN) cinsiyet programı alanın uzman olan Cate Orwen, Sahraaltı Afrikası’ndan Pasifik’e, ABD’ye kadar iklim değişiminin özellikle kadınlar için daha tehlikeli olduğunu söyleyerek, “İmtiyaz sahibi olmayan, hazır kaynakları bulunmayan ya da kendini koruyacak bir güvenlik ağı bulunmayan herkes için tehlikeli. Kıt kaynaklar üzerindeki baskı arttığında çocuk evlilikleri, seks işçiliği ve aile içi şiddette de artış olur” yorumunda bulundu.
Bu kabuslar sadece yoksul ülkelerde olmuyor. Örneğin, bütün bir yaz boyunca Avustralya’daki yangınlar sırasında aile içi şiddette ciddi bir artış yaşanırken, ABD’deki Katrina Kasırgası da cinsiyetçi şiddetin arttığı başka bir zamandı.
Kadınlara ek olarak, yerliler ve LGBTİ’ler de iklim değişikliği nedeniyle artış gösteren şiddetle karşı karşıyalar. Ekonomik olarak düşüşte ve stres arttığından, insanlar öfkelerini en savunmasızlardan çıkarmaya meyillidirler. Ve küresel olarak çoğu yerli ve LGBTİ en savunmasız kategorisinde yer alır. Çoğu durumda olduğu gibi bu insanların zaten kötü olan sosyal ve ekonomik koşulları felaketler sırasından daha da kötüleşir.
İşte iklim krizlerinin savunmasız gruplara felaket getirdiği bazı örnekler:
Kadınların ölüm oranı erkeklerin 3 katıydı
2004 yılında Hint Okyanusu’nda yaşanan depremin ardından oluşan tsunami 14 ülkeden yaklaşık 230 bin kişinin ölümüne neden oldu. Bu kriz sırasından erkeklerin çoğu hayatta kalırken can kayıplarının 4’te 3’ünü kadınlar oluşturuyordu. (Oxfam)
Sayılardaki bu farklılığın nedenleri arasında erkeklerin yüzme oranının kadınlardan daha yüksek olması, kadınların çocuklarını bulabilmek için geride kalması ve sular yükselirken erkeklerin ağaçlara tırmanabilmesi sayılabilir.
Oxfam’ın bu tsunamiyle ilgili olarak hazırladığı rapora göre, yüksek dalgalar Endonezya’nın Açe bölgesini Pazar sabahı vurdu ve kadınların çoğu evdeyken erkekler dışarıdaydı.
Gorky Kasırgası’nda ölenlerin yüzde 90’ı kadındı
Bangladeş’te 1991 yılında meydana gelen ve 10 milyon kişiyi evsiz bırakan Gorky Kasırgası’nda yaklaşık 140 bin kişi hayatını kaybederken bunların yüzde 91’i kadındı.
Dünya Bankası’nın raporuna göre Gorky Kasırgası ülkeyi vurduğunda, kadınlar geleneksel ve sosyal olarak evde izole şekilde çocuklara ve yaşlılara bakıyorlardı. Toplumdan izole edilmiş kadınlar yapılan uyarıları duymazken, on binlercesi kasırga nedeniyle hayatını kaybetti.
Katrina Kasırgası kadınları cinsiyetçi saldırılara karşı daha savunmasız yaptı. Kasırga sonrası gerçekleştirilen araştırmalarda uygunsuz koşullarda kalan onlarca kadın tecavüze uğramıştı. Kadınların birçoğu gerekli hijyen malzemelerine de ulaşamazken, neredeyse her konuda yardım kuruluşlarına bağımlı durumdaydılar. Ayrıca felaket sırasında en büyük sıkıntıyı çeken beyazlara göre daha yoksul olan siyah kadınlardı.
Katran kumu çıkarımı tecavüz ve yerli kadın cinayetlerini arttırdı
Petrol endüstrisi büyüdüğünde, petrol çıkarım alanları ‘erkek kampları’ tarafından sarılır. Bu geçici yerleşim yerleri dünyanın birçok noktasından yerli toplumlarla ilişkisi bulunmayan erkekleri kendine çeker. Ve bu erkekler de gittikleri bölgedeki şiddet, tecavüz ve cinayetlerdeki -özellikle Aborjin ve yerli kadınlara dönük- artıştan sorumludurlar.
Kanada Kuzey Alberta’da bulunan katran kumu tesisi bunlara bir örnektir. Bu bölgede Cree ve Chipewyan gibi yerli kabileler yaşarken, burada meydana gelen kadın cinayetlerinin ardından hükümet yaşananları ‘soykırım’ olarak nitelendirmişti.
Kanada’da çoğu erkeklerin çalışma alanlarıyla ilişkili olmak üzere son 30 yılda 4 bin yerli kadın ya kayboldu ya da katledildi. Ayrıca petrol arama tesislerinin ardından, bu bölgelerde tecavüz, taciz, seks işçiliğine zorlama oranlarında da ciddi bir artış yaşandı.
ABD için de durum farksız. 2006 ve 2012 yılları arasından Montana ve Kuzey Dakota sınırında bulunan bir petrol alanında erkekler, kadınlara yönelik şiddetin sorumlularıydı. Genel olarak ABD’de her yıl yerli kadınların 3’te biri tecavüze uğruyor, taciz ediliyor ya da şiddete maruz kalıyor. Bu oran Amerikalı diğer etnik gruplara göre 2 kat daha fazla.
Haiti depremi sonrası artan tecavüz
12 Haziran 2010 yılından meydana gelen 7.0 şiddetindeki Haiti depremi on binlerce kişinin ölümüne neden oldu. Birleşmiş Milletler (BM) 750 bin kadının depremden etkilendiğini açıklarken, Uluslararası Af Örgütü (AI) çadır kentlerde binlerce kadının tecavüze uğradığını söyleyerek, bunun bir insanlık krizi olduğunu belirtmişti.
Daha sonraki yıllarda IA’ya konuşan Suzie isimli bir kadın gece yarısı kaldıkları çadır kentte çocuklarının gözü önünde tecavüze uğradığını açıklayacaktı.
Deprem sonrası ülkede ciddi bir güvenlik boşluğu doğarken, Los Angeles Times yardım dağıtan erkeklerin çadır, yiyecek ve diğer malzemeler karşılığında kadınları cinsel ilişkiye zorladığını yazdı.
Kasırgalar en çok kadınlara zarar verdi
Mozambik, Zimbabwe ve Malawi’yi vuran 2019 yılındaki Idai ve Kenneth Kasırgaları yine kadınları ve LGBTİ’leri vurdu. Kadınlar ve LGBTİ’ler kasırgaların ardından kendilerine dönük artan şiddetle mücadele etmeye çalışırken, gerekli sağlık materyallerine ulaşmakta güçlük yaşadılar. Küresel Kadın Fonu’na göre sadece Idai Kasırgası’ndan bile yarım milyon kadın etkilendi. Kadın fonuna göre bu kadınlardan 75 bini hamileyken, yaklaşık 7 hamile kadın hayatını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
2019 Nisan ayındaki Kenneth Kasırgası kadınlar için çok daha ağır koşullar yaratmıştı.
Kenya’daki kuraklık çocuk evliliklerini arttırdı
2013 yılında Kenya hükümeti, 2020 yılına kadar çocuk evliliklerini bitireceği sözünü vermişti. Fakat ülkede iklim değişimi nedeniyle başlayan kuraklık hükümetin hedefine engel oldu. Kenya’da aileler kız çocuklarını okuldan alarak, çeyiz karşılığında onları evlendirmeye başladı.
Kasırga sonrası kadın kaçakçılığında büyük artış
2013 Kasım’ında Filipinleri vuran Haiyan Kasırgası 6 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. BM’ye göre hayatını kaybedenlerin yüzde 64’ü kadındı.
Kasırga sonrası ülkede 4 milyon kişi yerini terk etmek zorunda kalırken, binlerce kadın şiddete maruz kaldı ya da seks işçiliğine zorlandı. Ayrıca kasırganın ardından kadın kaçakçılığında büyük bir artış yaşandı.
Çeviri: Mehmet İnanç
Kaynak: https://womensmediacenter.com/climate/in-climate-disasters-women-and-girls-tend-to-die-more-than-men-and-boys
*Bu yazı 1 Ocak 2021’de Yeni Yaşam Kadın Eki’nde yayınlanmıştır.