Türk siyasal kimliği ile Kürt’ün sosyal yapısı iç içe geçtiğinde nasıl bir kültürel sentez ortaya çıkar? Şöyle de sorulabilir, Türk devlet ve iktidar yapısına eklemlenmiş Kürt sosyolojisi kendini nasıl ifade eder? Ya Türk sosyolojisi? Bu sosyoloji neye benzer, nasıl tanımlanabilir? Türk kimlikli kültürün özgünlüğü nedir? Türk kimdir? İktidar ve devlet dışında kendini sosyolojik ve siyasal olarak nasıl tanımlamaktadır?
Belki geride bir tek Türkmenlik kaldı, denilebilir. Ama o da en son 16. ve 17. yüzyıllarda akamete uğratılmış. Yenilgilerin ardından özgün ve özerk bir kimlik gelişimini yaşayamamış. Önde gelen aşiret ve boyların başta Pers, ardından Emevi, Abbasi ve Bizans saraylarının ilkin kapılarında, daha sonra da komuta ve idari yapılarında yer alarak iktidar ve devlet olmaktan başka bir şey bilmeyen ve düşünmeyen, gasp ve talanla, yalan ve hile ile iktidar gücünü elinde tutanlarla farklılığını koruma gücünü gösterememiştir. Türkmenliğin yenilgisi İktidar Türklüğüne kapıları sonuna kadar açmıştır. Türk’ü iktidar ve devlet dışında düşünmek neredeyse imkansızdır. Geleneksel Kürtlüğün şansızlığı biraz da buradadır. İşbirlikçi Kürtlüğün tarihsel dokusu bu türden bir ilişkiyi kurmakta zorlanmaz. Ama çok dar, sınıfsal ve sosyal yapısı son derece zayıf olan bu kesimlerin dışında kalan Kürtlük ise daha bağımsız ve özgün ilişki geliştiremeyince hem işbirlikçi sınıf ve yerel güçlerin hem de merkezi iktidarın egemenliği altında kimliği dumura uğrar, gelişmez.
Kürdistan’da bağımsızlık eğiliminin yetersizliği Türkmenliğin zayıf, yenilgili, diğer bir ifadeyle iktidara eklemlenen sosyalitesi ile buluşmaz. Tarihsel ilişki zayıf kalır. 1071 Malazgirt ve 1920 Kurtuluş Savaşı’nda oluşan ilişki tamamen siyasaldır ve de stratejiktir. Türk’ün Kürtsüz, Kürt’ün de Türksüz çok az yaşama imkanının olduğunu ortaya çıkarır ama sosyolojik doku da tam ortasından dinamitlenir. Zira kimliğe damgasını vuran gerçeklik başka türlü işler. Türkmenliğin yenilgisi, özgün ve özgürlüğe yakın bir kimlik geliştiremeyişi ile Kürtlüğün işgal ve imha saldırısı altında kimliksel olarak yok sayılması Türk egemen devlet yapısının tüm dokuya sirayet etmesine yol açar. Bugün Kürt işbirlikçiliğinin neden bu kadar rezil ve düşkün olduğunu anlamak istiyorsak nedenlerinden birinin bu ilişki olduğu söylenebilir. Ama aynı zamanda Türk ve Türkmenlik kimliğinin neden bu kadar zayıf olduğunu, gelinen noktada da kendini faşizmle ifade etmek ihtiyacı duyduğu da yine bu ilişkinin niteliğinden dolayıdır.
Türk egemen ve geleneksel Türkmen kimlik aslında şimdi en zor zamanlarından birini yaşıyor. Güncel faşizmin altında yatan budur. Siyasal egemenlik bu kimlikleri daha fazla geliştirme gücünde değildir. En çelişkili, en çıkmazda hali olarak kimlikleşmenin faşizm biçimi yıkımdır. Siyasal ve askeri başarının sınırlarını dahi çok zorlamıştır. Dahası yayılmacılıkla son sınırına gelip dayanmıştır. Kapitalist modernitenin görsel ve gösteriş cazibesinde sanal zaferlerin getireceği yer ancak dizginleşmemiş bir faşizm olabilir. 21. yüzyıl gerçeği de herhalde böyle bir şey! Neo-faşizmle ancak devlet ve iktidar sürdürülebilir ama demokratik ve özgür bir toplumsallaşma asla oluşmaz.
Devlet-ulus paradigmasındaki ısrar Türk’ün kimlik bunalımıdır. Kürt’e dayatılan işgal ve imhanın karşılığının bozulmamış bir Türk kimlik gerçeği olacağını söylemek herhalde bezirganların işidir. Her güne sığan birkaç kadın cinayetine bakmak bile bunun ne menem bir kimlik olduğunu bize gösteriyor. Aptallık ve ahmaklığı Türk’ün kimlik bileşeni haline getirmek o toplumu sadece efendilerini besleyen modern köleler haline getirir, asla “büyük” yapmaz.
Bu egemen ve iktidarcı siyasal oluşumu kabul eden Kürt’ü de sadece işbirlikçi kılmaz, düşkün ve hain kılar. Tehlike budur. KDP-Barzanilerin veya daha içeride aynı kumaştan giyinenlerin bugün siyasal olarak İslam- Türkçülükle kurduğu derin ilişki bu tehlikenin görünen yüzünü bize bütün açıklığıyla göstermektedir. Daha da tehlikeli olanı, bunu meşrulaştıran anlayış ve yaklaşımlardır. Bazılarının çok bilinçli bazılarının da hiç farkında olmadığı bu meşrulaştırma işinin gelip dayandığı nokta özgür Kürt biçimlenişini sekteye uğratmak, kimliksel oluşumu bulandırmak oluyor. Faşizm girdabında Türklük aslında kendine yeni bir kimlik ve tanım arıyor. Kimliklerin tarihsel ve dinamik gücünün olduğundan hareketle böyle bir tanım arayışının normal olduğu belirtilebilir. Ama unutulmamalı ki bu bir halka dayatılan soykırım saldırıları altında oluyor.
Ziya Gökalp’in tanımladığı Türklük işte bugüne kadar gelen ulus-devlet kimliği oldu. Aynısını Kürt kimliği üzerinden yapmak isteyenler var şimdi. Sosyaliteyi doğru okuyamayanlar yanlış ve tehlikeli sonuçlar üretirler. Kürt ve Türk’ün birlikte mahvına yol açacak siyasal ve sosyal yol önerenler eğer ahmak değillerse ya akılları sistem tarafından eğitilmiştir ya da bir merkezden yönlendirilmektedir. Kimisinin “milliyetçilik” kimisinin de “sol” adına özgür kimlik ve özgür birliği bulandıran oyunlarını doğru görmek ve tutum almak durumundayız.