Ekonomik kriz bir ülkede mal, hizmet, üretim fiyatlarının, ulusal para birimi değerinin kabul edilebilir limitleri aşarak dalgalanması ve bunun sonucunda ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması ve ekonomik gidişatta belirsizliklerin ortaya çıkması halidir. Ekonomik krizlerin ortaya çıkışı, kriz süreci ve etkileri, krizi tetikleyen sebeplere göre değişmektedir. Krizin çok yönlü etkileri ise krizin türüne ve büyüklüğüne göre oluşmaktadır. Bu bakımdan Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor, toplumsal hayatta kriz etkisini giderek arttırıyor. Bütün veriler, yani yükselen döviz oranları, cari açık, enflasyon, işsizlik, faiz vb. bu gerçeği gösteriyor.
Kriz yönetimi ise ekonomik verilerde ortaya çıkan acil durum veya tehlikelerin en az zararla aşılmasına yardımcı olacak stratejiler ve süreçlerin uygulanması anlamına geliyor. Bu konuda emperyalist kapitalist sistemin kendi işleyiş kuralları var. Serbest piyasa ekonomisi olarak kapitalizm, özel mülkiyet, sermaye birikimi, ücretli emek, artı değer sömürüsü ve rekabetçi pazar ilişkisine dayanır. Bunlar kapitalizmin ve küresel sermayenin temel ilkeleri ve dokunulmaz olan kutsallarıdır.
Kapitalist emperyalist sistemin geri bir uzantısı olarak Türkiye oligarşisi bu ilkelere uyarak kendi varlığını ve egemenliğini sürdürmektedir. Dolayısıyla Türkiye burjuvazisi küresel kapitalizmin kriz yönetimi kurallarına uymak zorundadır. Başka bir deyişle Türkiye’nin ekonomik ve siyasal sorunları söz konusu olduğunda özellikle seçim dönemlerinde iktidarların kitleleri aldatmaya yönelik söylemleri ve “antiemperyalist” şarlatanlıklar yapmasının bir anlamı yoktur.
Kapitalist emperyalist sistemin krizlerini küresel düzeyde çözümlemek veya çözümlenmesine yardımcı olmak için 1945 yılında Uluslararası Para Fonu (IMF) kurulmuştur. Küresel finansal düzeni takip etmek, borsa, döviz kurları, ödeme planları gibi konularda denetim ve organizasyon yapmak, aynı zamanda teknik ve finansal destek sağlamak gibi görevleri bulunan IMF, Türkiye dahil 189 ülkenin üye olduğu uluslararası mali ve siyasi bir organizasyondur. IMF’nin amacı, tüm dünyada parasal alanda işbirliğini güçlendirmek, finansal istikrarı sağlamak, uluslararası ticarete destek olmak ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye yardımcı olmaktır.
Ödeme bilançoları açık veya fazlalık veren ülkelere IMF’nin düzenleyici müdahale yapma imkanı var. Uluslararası para sisteminin istikrarının sağlanması ve krizlerin önlenmesi amacıyla IMF, ulusal, bölgesel ve küresel ekonomik ve finansal gelişmeleri gözetim olarak bilinen formel bir sistemle takip etmektedir. Bu bağlamda IMF, üyelerini ekonomik istikrara katkıda bulunacak, ekonomik ve finansal krizlere karşı dayanıklılıklarını arttıracak politikalar uygulamayı teşvik etmekte ve ödemeler dengesinde sorun yaşayan üye ülkelere, bu sorunları aşmaları için ihtiyaç duyacakları finansmanı sağlamaktadır. Üye ülke yönetimleri de IMF ile yakın işbirliği içinde çalışarak finansal desteğin devamı için IMF programlarının uygulanmasını sağlamaktadır.
Türkiye’nin belli başlı ekonomistleri genel olarak ekonominin ve özel olarak da yaşanmakta olan ekonomik krizin iyi yönetilmediğini ve bu gidişle kaçınılmaz olarak IMF kapısının çalınacağını söylüyor. Siyasetçiler de uygulanmakta olan ekonomik programlardan kaynaklanan politikaların ülkeyi krizden çıkaramayacağını iddia ediyor. Hem ekonomistler ve hem siyasetçiler de, ekonomik krizin derinleşerek sürdüğü, rejimin afaki söylemlerle krizi kitlelerden gizlediği ve uygulamaların rejimin totaliter anlayışının bir sonucu olduğu konusunda hemfikir görünüyor.
AKP-MHP koalisyonunun IMF ile henüz böyle bir ilişkiye girmediğini, ancak uygulanan ekonomi programların bir tür “IMF’siz IMF programı” olduğunu biliyoruz. Şimdi her şey 31 Mart Yerel Seçimleri’ne göre kurgulanıyor. Seçim sonrasında iktidar daha rahat manevra yapma imkanına sahip olacaktır. Ayrıca normal koşullarda önümüzdeki süreçte 2023’e kadar seçim olmayacak ve yeni süreçte rejim kendini sağlamlaştırmaya çalışacaktır. Bu nedenle iktidar seçimden sonra IMF’nin kapısını çalabilir ve bunu kamuoyuna “Ne yapalım, mecbur kaldık” diyebilir. Krizin aşılması için sıcak paraya ihtiyacı olan Türk oligarşisi de bu kararı şevkle destekleyebilir.