Joe Gill*
Elizabeth Windsor’un ölümünün ardından, müesses nizam medyasından hiç kimse halkın duygu durumuyla oynama riskini göze almıyor.
Halkın rahmetli kraliçeye duyduğu sevgiden şüphe yok ve BBC gazetecileri Kuzey Kore’de yersiz olmayacak olan keder nöbetlerini kamçılıyor.
BBC’den Johnny Diamond ve Nicholas Witchell, Kraliçe’nin hizmete özverili bağlılığı ve ulusun bitmeyen kederi hakkında aklınıza gelebilecek tüm duygusal basmakalıp ifadeyi söyletti.
Yine de kraliçenin saltanatı hakkındaki nesnel bir görüş, onun kişisel niteliklerini, monarşinin son 70 yılda Britanya’nın emperyalist çıkarlarının, entrikalarının ve suçlarının hizmetinde oynadığı rolden ayırmalıdır.
Örnekler sıralanamayacak kadar çoktur ama kraliçenin taç giydiği günden bu yana yaşanan her büyük krizde, sorunlu bir sömürgecilikten arındırma döneminin ortasında, kraliçe üzerine düşeni yaptı.
1953’te İran’daki Britanya ve ABD destekli darbeden önce ve sonra, Britanya’nın İran Şahı’yla yakın bağları, monarşinin yeni sömürge siyasalarını meşrulaştırma biçiminin mükemmel bir örneğidir.
Şah Pehlevi, seçilmiş başbakan, Britanya’nın Ortadoğu’daki emperyalist mülklerinin oldukça kârlı bir parçası olan İran’ın petrol sanayiini millileştirdiği için, iktidara getirildi ve acımasız bir gizli polis teşkilatıyla yönetti.
Şah iktidara güvenli bir şekilde kurulduğunda, petrol gelirleri bir kez daha aktı ve kraliçe, şahı 1959’da resmi bir konuk olarak kabul etti ve 1961’de şahın konuğu olarak İran’a devlet ziyareti yaptı.
İngiltere, Mısır, Irak, Ürdün, Libya ve Körfez emirliklerinde kurduğu ve desteklediği kraliyet rejimlerine verdiği destekle Ortadoğu’daki emperyalist etkisini sürdürmeye çalıştı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin sömürge karşıtı ayaklanmalarında, bu hükümdarların birçoğu Britanya’nın büyük üzüntüsüne rağmen devrildi.
Libya örneğinde, eskiden Sanussi kabilesinin lideri ve Sirenayka [Cyrenaica Libya’nın kuzeydoğu bölgesi] Emiri olan Kral İdris, II. Dünya Savaşı sırasında kuzey Afrika’da Alman ve İtalyan kuvvetlerinin yenilgiye uğratılmasındaki desteğinden dolayı Britanya İmparatorluğu’nun Büyük Haçı’yla ödüllendirildi.
1947’de Hindistan’ın hızlı ve feci bölünmesini yöneten, kraliçenin kuzeni Earl Mountbatten, İdris’in yakın arkadaşıydı ve onu Libya’da ziyaret eder ve kraliyet sarayında kalırdı.
Buna karşılık İdris, 1956’da Mısır’a yapılan saldırı sırasında Britanya ve Fransa’yı destekledi ve ABD’ye 4.600 ABD personeline ev sahipliği yapan Trablus yakınlarında büyük bir hava üssü sağladı.
Bütün bunlar Muammer Kaddafi’nin 1969 darbesinde kaybedildi.
Britanya’nın Ortadoğu’da monarşiler kurma ve destekleme siyasası, bu rejimlerin çoğunda hiçbir demokratik ya da anayasal reform yapılmamışken, demokrasiye ilan ettiği destekle tuhaf bir şekilde örtüşmektedir.
İngiliz kraliyet ailesi, Suudi Arabistan, BAE ve Umman’la otokratik bir diplomasi ve kişisel ilişkiler modelinin sürdürülmesinde önemli bir rol oynar.
Bu rejimler, Ortadoğu’daki Batılı iktisadî çıkarları desteklerken, aynı zamanda Britanya ekonomisine milyarlarca dolar akıtıyor, görünmez kazançları artırıyor ve lüks mülkleri ve Premier Lig futbol kulüplerini satın alıyordu.
Kraliçenin at sevgisi, iki kızını 2000 yılında İngiltere’nin göbeğinde gerçekleştirdiği meşhur kaçırma olayının kötü şöhretli Dubai Emiri, yakın arkadaşı Şeyh Muhammed bin Raşid el-Maktum’la paylaşılıyordu. Bu olay kraliçenin tiranla ilişkisine zarar vermedi.
Adam kaçırma olaylarını doğrulayan yakın tarihli bir davaya rağmen, emir ciddi suçlardan dolayı herhangi bir tutuklama tehdidinden rahatsız görünmüyor.
Hükümdarın Britanya silahlı kuvvetlerinin başkomutanı olduğu ve tüm askerlerin Afganistan, Irak ve başka yerlere gönderilmeden önce, yıkıma ve yüz binlerce kişinin ölümüne neden olan savaşlarda sadakat yemini ettiği asla unutulmamalıdır.
2009’da Britanya’nın Irak savaşındaki haksız rolü sona ererken Kraliçe’nin silahlı kuvvetlere yaptığı yayında söylediği gibi: “Dünyanın neresinde konuşlanmış olursanız olun, dünya çapında barışın korunmasına yardım etmede oynadığınız rol için, ben ve tüm ulusun derinden müteşekkir olduğundan emin olmalısınız”.
Torunu Prens Harry, Britanya kuvvetlerinin sistematik savaş suçlarıyla suçlandığı bir savaş sırasında görev yapan en son kraliyet mensubuydu. BBC’nin yakın tarihli bir araştırmasına göre, gece baskınlarında yüzlerce sivil öldürüldü; Britanya ordusunun karşı tarafa verdirdiği zayiat üzerinden oynadığı ölümcül infaz oyunu ordunun en yüksek seviyeleri tarafından örtbas edildi.
Yeni kral III. Charles, Körfez ülkelerini defalarca ziyaret ederek Britanya silahlarının Suudi rejimine satışının devam etmesini sağladı. Böylece, Yemen’deki hava saldırılarında on binlerce kişi bu kanlı savaşta öldürüldü.
İmparatorluğun suçlarını örtbas etmek, Elizabeth’in saltanatını bir arada tutan raptiyeydi. Kraliçenin taç giyme töreninden sekiz yıl sonra Britanya hükümeti, 1970’lere kadar devam edecek ve Britanya’nın sömürge döneminin sayısız kaydını yok edecek olan Legacy Operasyonu’na girişti.
İrlandalı bir yorumcunun Twitter’da yazdığı gibi: “Şimdi bu tür ayrıntıları tartışmanın zamanı geldi çünkü [kraliçenin] ölümü, saltanatının sıhhi bir tarihini piyasaya sürmek için kullanılıyor”.
*dunyadanceviri.wordpress.com’dan alınan bu yazı S. Erdem Türközü tarafından çevrilmiştir.