İktidarlar dönemlerinde her zaman gündemde olan en önemli konu; kötülükler ve cezasızlıklar. Son elli senenin araştırmasını yaparsak sonuçların ne kadar acı olduğu ortaya çıkacaktır. 70’li yılların başlarından itibaren üç fidanın idam edilmesi ki bugün suç dahi olması düşünülmez. O yıllarda haksızlığa karşı halkın ortaya çıkardığı toplumsal eylemler ve buna karşı güvenlik kurumlarının dışında yapılanmaların cirit attığı ve ülkeyi kana bulayan olaylar. 1 Mayıs, Kanlı Pazar, Çorum, Maraş katliamları, bunları yapanların devlet tarafından desteklenerek (ülkü ocakları, bugün şeriat isteyenler) cezasız kalmaları uçuruma giden yolun başlangıcı oldu. Bununla da kalınmadı. Özellikle Kürdistan’da köy baskınları yapıldı ve köy meydanlarında insanlar yakınlarının yanında aşağılayan hakaretlere maruz bırakıldılar. Cezaevleri dolup taşmaya başladı. Dünyadaki devrimci hareketler Türkiye’de yaşayan gençleri de etkilemişti. 12 Eylül askeri darbesi bu gençliğe karşı ABD’nin “bizim çocuklar başardı” söylemiyle tarihe geçmiş oldu. Diyarbakır’da cezaevinde işlenen insanlık suçlarını unutmak mümkün mü? Aynı dönemde köy boşaltmalar ve aydın katliamının başladığı günlerdi. Sivas görüntüleri televizyonlardan canlı olarak verilirken saatlerce otelin içindeki insanların yanmaları beklendi. Oteli yakanlar serbest bırakıldılar ve bugün Meclis’teler. Kötülüğün ödüllendirilmesinin başka bir yönüydü. O günden beri ülke hep huzursuzlukla, belirsizlikle ve endişeyle günlerini, aylarını, senelerini geçirdi. Bunları yazmamın nedeni her şeyi çabuk unutuyoruz, gençlere nereden ve nasıl buralara gelindiğini hatırlamaları içindir. Musa Anter “Mart ayında, bahar güneşinin altında sevgilisiyle oturan genç çift, Ocak ayının karlı, fırtınalı gününü hatırlamaz tabi ki” der.
12 Eylül darbesi ülkenin üzerinden tank paletleriyle geçerken, siyasiler de başarısızlıkları yüzünden cezaevlerine kondu. “Bir sağdan bir soldan” idam edilme kararı veren faşist Kenan Evren ülkeyi bu şekilde yürüttü. Bu ülkenin gerçeklerinden uzak anlayış sahibi partiler her zaman yok olmaya mahkûm oldular. DP, ANAP, DSP, AP, RP, SHP, DYP ki bunlar iktidar partileri olarak siyasi tarihimize yazılmıştır ve diğerleri. Bugün bu savaş yaşanıyorsa o zaman kötülük yapanların suçudur. Maalesef bu suçları işleyenlerin hiçbiri adalet önünde yargılanmadılar. Kötülükler devam ettikçe inkâr ve cezasızlık da artmaya devam etti. İktidarlar muhalefetteyken karşı duruş sergileseler de iktidara gelince sus pus oldular. En son AKP iktidarında olduğu gibi, 2006’dan sonra patinaj yapmaya başladı ve şimdi de geri geri gitmeye devam ediyor. Ayrıca ülkede iktidara gelen partilerin bakanları ve milletvekilleri suçlu oldukları ve suçluyu korudukları halde Meclis’te yerlerini aldılar. Katiller bile Meclis’e girdi. Bugünün siyasi ortamının, o zamanın yetersiz siyasilerin kararlarından kaynaklandığının altını çizmek gerekir.
Adaletin hiçbir zaman eşit yaşanmadığı ülkemizde kimse demokrasiyi ve hukuku da savunamaz. 29 Ekim’den intikam almak için saatli bomba kuruldu. Cumhuriyete karşı halifelik, bakalım hangisi galip gelecek. Boşu boşuna hedefimiz 2023 demediler. Biz Kürtler için de değişen bir şey olacağını düşünmüyorum pozitif anlamda.
Artık Türk solu denince insanlarda sevimsiz bir tepki oluşuyor. Kürtler “solculuk” adı altında erimeye devam etmemelidir. Son seçimlerde bunu hep beraber yaşadık. Kötülüklere bir dur deme zamanı gelmiştir. Umarım her kesim bunun farkındadır.