Kötülük dünyanın en kolay işidir, hiç emek gerektirmez. Bir dokunuşta bin bir kötülük yapabilir insan. Bin bir emekle bir araya getirdiğin iyiliğini bir dokunuşta yerle bir edebilir kötülük. Kötü, iyiye karşı tetikte durmak zorunda değildir, rahattır, bir zarar görmez tetikte durmazsa. Oysa iyi tetikte kalmak zorunda. Önlem almak zorunda, kötünün ne zaman ortaya çıkacağı, ne zaman zarar vereceği belli olmaz. Bu da yetmez, iyi büyük bir emeğin ürünüdür. İyi olanı, iyiyi yaratmak küçüğünden büyüğüne büyük bir emek sürecini gerektirir. Onu kurmak, planlamak, gereken şeyleri toparlamak ve hayata geçirmek ciddi bir emek ister. İyilik, derinlik gerektirir. İyi yüzeysel değildir, derindedir. En derinindedir insanın. Onu o derinlikte bulmak, keşfetmek, yüzeye çıkarmak ciddi bir çaba, yoğunlaşma, emek gerektirir. Oysa kötülük sığdır, hemencecik yüzeyde, en kolay ulaşılabilecek yerde, orta yerde duruverir öylece. Uzansanız dokunabileceğiniz bir uzaklıkta. Kullanmak isteseniz emeksizce ulaşabileceğiniz yakınlıkta, emeksizce, üstünde hiç düşünmeden hayata geçirebileceğiniz kolaylıkta.
O yüzden kötülüğü örgütlemek çok kolaydır. Kolektif ruha en kolay giydirebileceğiniz elbisedir kötülük. Sokakta birini linç eden kalabalığın, bir otoritenin güçlü müdahalesi yoksa nasıl giderek daha da kalabalıklaştığı, kalabalıklaştıkça kötülüğünün dozunu nasıl daha da arttırdığını hepimiz yaşamımızda tanıklığını etmiş, hiç değilse televizyonlardan izlemişizdir. O kalabalıkta olmayıp, televizyon başından olayı izleyenlerin de o linçin içinde olamayışlarına hayıflanışlarını, alkış tutuşlarını, yüreklerini kabartışlarını, heyecanlarını da bu kalabalığa dahil ettiğimizde linçin nasıl kitleselleştiğini, nasıl yeniden üretildiğini görmek mümkün. Bu linç etme ayinine katılanların çok küçük bir bölümü linçe konu olan olayı biliyordur ve aslında çok da önemli değildir. Sorgulamak gereksizdir. Önemli olan bu kolektif kötülüğün bir parçası olmaktır. Ve linçe katılanların büyük çoğunluğu, linçe konu edilen davranışı günlük hayatlarında ya uyguluyor ya da uygun fırsat bulunca uygulayacaklardır aslında.
Kötülük sıradandır, kolektifleşmeye çok yakındır, örgütlenmesi çok kolaydır o yüzden. Totaliter rejimleri yaratan şey, kötülüğün bu sıradanlığıdır. Totaliter rejimlerin gücü, kötülüğün sıradanlığını, bu sıradanlığın yaygınlığını keşfetmelerinde yatar. Zihnimizin tasarlayamayacağı boyuttaki, büyüklükteki kötülükler, totaliter rejimlerde dehşetengiz bir normallik kazanır. O büyüklüğe ulaştıran şey kötülüğün sıradanlığının örgütlenmiş olmasında yatar. Hannah Arendt’i, “Kötülüğün Sıradanlığı” tespitini yapmaya götüren bu süreçtir. Arendt’i dehşete düşüren şey Nazizmin kötülüğünün büyüklüğü değildir. Sıradan insanların sıradan bir iş gibi bu kötülüğe dahil olmaları, en iyi ihtimalle seyirci kalmalarıdır.
Geçirdiğimiz son seçim süreci ile ilgili çok şey tartışıldı, çok şey konuşuldu. Bir tek şey konuşulmadı, konuşulduysa da hakkınca konuşulmadı. Söyle bir değinilip geçildi. Bu seçimin ağır sonucu, mevcut iktidarı devirememek olarak ele alındı, tartışıldı. En sağından en soluna tüm muhalefet bunu böyle ele alıp tartıştı. Oysa bu seçim sürecinin en dehşetengiz sonucu sıradan kötülüğün en muazzam örgütlendiği bir sürecin yaşanmış olmasıydı. Seçim sürecinde iktidarın kullandığı dilin sadece kendi yandaşı olan yüzde ellilik kesimi değil, bütün toplumu nasıl zehirlemekte olduğunu, kötülüğü nasıl örgütlediğini, devasa kötülükleri nasıl sıradanlaştırdığını, doğru dürüst tartışmadı kimse. Sağ kesimin iktidar meselesini, basit bir el değiştirme olarak görmesi ve bütün stratejisini buna göre kurması anlaşılabilir bir şeydir. Ama kendisine sosyalist, solcu diyen muhalefetin de bütün meseleyi basit bir iktidar değişikliği olarak görmesi, seçimlerin yarattığı fırsat içerisinde iktidarın kötülüğü nasıl ustaca örgütlediğini, kendi karşıtları da dahil kötülüğü bütün toplum nezdinde nasıl kolektif hale getirdiğini görmedi, göremedi; stratejisini bunun karşıtı bir yerden kuramadı, tartışmalarını, propagandasını bunun üzerinden yürütemedi. Halen de bu gerçekliğin farkına varılabildiğine dair bir emare yok. Bu seçim süreci bütün toplumu, muazzam bir çürümenin tamamlanma eşiğine getirmiştir. Bundan en az iktidar kadar, muhalefet de sorumludur. Eğer, totalitarizme karşı yeni mücadele hattı bu ahlaki politik gereklilik üzerinden kurulamazsa, herkese geçmişler ola. Hoş geldin Ortadoğu Nazizmi.