Eğitimde eşitsizliğe dikkat çeken eğitimci Alaaddin Dinçer, ‘Zaman kaybetmeden yeni düzenleme yaşama geçirilmelidir’ dedi
Gülcan Dereli
Yapboz sistemine dönen sınav sistemi öğrencileri mağdur ederken Türkiye’deki eğitim sistemi her yeni gelen bakan ile yeniden şekillendiriliyor. Salgın ile birlikte eğitimdeki öğrenciler arası eşitsizlik daha çok gün yüzüne çıktı. Eğitimle ilgili dosyamızın ikinci bölümünde eğitimde fırsat eşitsizliğinden puan sistemine kadar birçok konuyu gazetemize değerlendiren eğitimci Alaaddin Dinçer, eğitimdeki sorunların çözülmesinin elzem olduğunu söyledi. İşte Dinçer ile söyleşimizin ikinci bölümü.
- Sadece YKS değil, Liselere Geçiş Sınavı’nda da (LGS) öğrencilerin adaletsizlik yaşadığını düşünüyor musunuz? Bize biraz LGS ile ilgili bilgi aktarır mısınız? LGS’de öğrenciler neden ‘performansta’ altta kalıyor?
LGS’ye ilişkin MEB’in kapsamlı analiz raporu yayımlandı. Rapor, bilinenlerin tekrarı gibi görünse de sistemde var olan eşitsizlikleri yeniden gündeme taşıması bakımından anlamlı bulguları içermektedir. Ortaya çıkan bulgular önceki sınavların sonuçlarına ilişkin verilerle büyük oranda örtüşmektedir. Sınavların eğitim sisteminde var olan eşitsizlikleri derinleştiren bir rol üstlendiklerine dair yapılan eleştirileri güçlendirmektedir. PISA ve TMMS gibi uluslararası değerlendirmelere bakıldığında benzer tabloları görmekteyiz. O nedenle her biri uyarı işlevi gören sınav analiz raporları kadar önemli, üzerinde durulması gereken noktanın, bu raporları sadece uyarıcı olarak görmeyip özeleştiriler yapıp dersler çıkararak açığa çıkan olumsuz tabloların düzeltilmesi yönünde adımlar atmaktır… Ehemmiyetsiz denilip geçilemeyecek boyutlarda sürmekte olan en alttakiler ile en üsttekiler arasında oluşan farkın/eşitsizliğin, azaltılarak zaman içerisinde kapatılmasının yolu ancak okul odaklı çözümlerin üretilmesinden geçmektedir. Eğer bu yapılmıyor, sadece analizlerden elde edilen bulgular raporlaştırılıyorsa durumun değişmesi mümkün olmayacak ve raporlar bir anlam ifade etmeyecektir.
- Ekonomik eşitsizliğin eğitimdeki etkisi nasıl oluyor?
Yapılan bütün açıklamalar sınavların çocuklar ve toplum üzerinde yarattığı sosyal, ekonomik ve psikolojik baskıyı düşürmeye, sınavla öğrenci alan lise sayısını azaltmaya dönük mesajlar içermektedir. Ancak bu yıl ortaokullarda başlatılan yeni bir uygulama ile her ay bir deneme sınavı yapılmaktadır. Aylık olarak yapılan bu sınav yukarıda sıralanan baskıları azaltmak bir yana, sınav piyasa kazanının altında yanan ateşi alevlendirmekte, yarışı ve rekabeti pekiştirmektedir. Analiz raporunda yer alan oransal bulgular sayısal verilere dönüştürüldüğünde en altta kalanların sayısının azımsanmayacak ölçüde büyük olduğunu görmek gerekmektedir. Bakanlık ilgili biriminde yapılan bu analizlerde zorunlu okul tercihlerinden sonra yaşanan nakil dönemlerindeki geçiş sayılarının verilmemiş olması lise türlerinde halen okumakta olan sayıları bilmemizi engelleyen bir durumdur. Örneğin imam hatip ortaokulu öğrencilerinden fen ve sosyal bilimler liselerini tercih edenlerin, imam hatip fen ve sosyal bilimler liselerine mi, yoksa diğer fen ve sosyal bilimler liselerine mi yerleştiği belirtilmemiştir. Eleştirilmesi gereken ve raporda bulunmayan bir başka bulgu ise lise türlerinin nakiller sonrasında oluşmuş olan taban ve tavan puanlarıdır. Bu bilinmeyenler nedeniyle sayısal değişimlere ilişkin gerçekleştirdiğimiz kıyaslama mevcut verilerle sınırlı kalacaktır. Buna rağmen ulaştığımız bulgular var olan adaletsizlikleri ve sınavın öğrenciler arasında yarattığı uçurumu gözler önüne sermektedir. Bu değerlendirmeler ışığında bakıldığında:
* Ortaokulları, 1 milyon 192 bin 799 öğrenci bitirmiştir. Sınava 971 bin 657 öğrenci katılmıştır. 221 bin 142 (yüzde 18.544) öğrenci sınava katılmamıştır. Sınava katılmayan öğrencilerin 38 bini başvuru yapanlardır. Kontenjan sayısı 127 bin 420 olup bu kontenjanlara 125 bin 900 öğrenci yerleşmiştir. Bin 520 kontenjan boş kalmıştır.
* Genel ortaokulu bitirerek sınava katılanların yüzde 11.24’ü, imam hatip ortaokulunu bitirenlerin yüzde 16.15’i, özel ortaokulu bitirenlerin yüzde 25.45’i, YİBO’yu bitirenlerin yüzde 10.15’i “nitelikli” diye tarif edilen liselere yerleşmiştir. “Nitelikli” mesleki teknik liselere yerleşenlerin büyük bir bölümü genel ortaokulu bitirenlerden oluşurken, bu liselere yerleşenlerin içinde imam hatip ortaokulunu bitirenlerin oranı yüzde 8.44’tür.
* Fen ve sosyal bilimler liselerine yerleşenlerin yüzde 74.35’i genel ortaokullardan, yüzde 18.47’si özel ortaokullardan, yüzde 7.18’i İHO ve YİBO’lardan gelmektedir. AİHL’ye yerleşenlerin yüzde 44.31’i İHO’dan yüzde 55.69’u diğer ortaokul türlerinden gelmektedir.
* Matematikten 20 soruyu boş bırakan öğrenci oranı yüzde 28.99, sayısal karşılığı 281 bin 683. Yabancı dil yüzde 4.42, sayısal karşılığı 42 bin 947. Türkçe yüzde 1.01, sayısal karşılığı 9 bin 814. Fen bilgisi yüzde 6.25, sayısal karşılığı 60 bin 729. Din kültürü ve ahlak bilgisi yüzde 0.25, sayısal karşılığı 2 bin 429. İnkılap tarihi ve Atatürkçülük yüzde 0.58, sayısal karşılığı 5 bin 636’dır.
- Hükümetin puan sıralamasına göre okullar için nitelikli ve niteliksiz tanımlaması ne anlama geliyor?
Yukarıda yer alan sonuçlar, dönemin milli eğitim bakanı tarafından “nitelikli” diye tanımlanan ve sınav puan sıralama esasına bakılarak öğrenci alan liselere yerleşmede özellikle özel ve imam hatip ortaokulunu bitirenlere diğer ortaokul türlerini bitirenlerden daha avantajlı bir pozisyon yakaladığını söylemek mümkün. Böylece LGS’ye geçilirken sıkça dile getirilen adrese yakın okul yerine politik önceliğe yakın okul tercihinin kazançlı çıkması sağlanmıştır. 300-400 puan aralığında bir yığılma olmuş gibi görünse de sınavla öğrenci alan liselere yerleşenlerin büyük bir bölümünün 400-500 puan aralığında yer alan yüzde 15’lik dilimin içine girenlerden oldukları anlaşılmaktadır. LGS’de de “elek altı ve elek üstü” diye tabir edilen puan üstünlüğü temelli sıralama oluşmuş, adrese yakın okul söylemi lafta kalmıştır. Bakanlık her ne kadar “öğrenciler yüzde 95 oranında tercihlerine yerleşmiştir” saptamasında bulunmuş olsa da kaç öğrencinin adresine yakın okula, ne kadarının adresinden uzak okula yerleştiği şu ana kadar açıklanmamıştır. Raporda da bu yönde bir bilgi bulunmamaktadır.
Seviye farklılaşmasını sosyal ekonomik düzey boyutunda ele alırken sadece ebeveynlerin eğitim düzeyinin bir gösterge olarak değerlendirilmiş olması yeterli değildir. Farklılaşmayı bu gösterge üzerinden sorgulamanın öğrencilere dağıtılan soru kitaplarında bu yönde yer alan sorulara çocukların verdiği yanıtların değerlendirilmesi sonucunda elde edildiği anlaşılmaktadır. Başvuru sırasında alınacak başka bilgilerle farklılaşmayı yaratan diğer olguların da değerlendirmelerde kullanılması yararlı olurdu. Raporun öneriler bölümünde yazılan iki öneri dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi matematik ve fen bilimlerinde bir soruya ayrılan dakika süresinin, diğeri de 6, 7, 8. sınıftaki ortaokul başarısının sınavda alınan merkezi ham puana olan etkisinin arttırılmasıdır.
- Öğrenciler arası ayrımın ortadan kalkması mümkün mü?
Matematik ve fen bilimlerinde görülen başarısız tablonun soruya ayrılan çözüm dakikasının arttırılması ile çözülemeyecek kadar büyük bir sorun olduğu ve arkasında pek çok nedenin bulunduğu geçmişte yaşanmış deneyimlerden bilinmektedir. Her ikisi de makul gibi görünen bu önerilerin gelecek yıllarda yapılması öngörülen sınavlara katılım sayısını ve talebi azaltmayacağını söylemek mümkün. LGS’de ortaya çıkan sonuçlar toplumda var olan gelir adaletsizliğini, okullar arasındaki eşitsizlikler ile kamu özel ayrımının sonuçlara etki eden ana faktörler olma gerçeğini yeniden görmemizi sağladı. Önümüzdeki dönemde bu ayrımın ortadan kalkması ve sınava yönelik talebin azaltılması ancak, toplumda ve okullar arasında var olduğu hepimizin malumu olan çok boyutlu eşitsizlikleri ortadan kaldıracak ekonomik ve sosyal tedbirleri almaktan geçmektedir. Bu yapılmadığı sürece sınava yönelik yurttaş talebi azalmayacak, çok rasyonel bir tez olan sınavsız geçiş düşüncesi uzun yıllar uygulama olanağı bulamayacak bir fikir olarak kalacaktır.
Zaman kaybetmeden adım atılmalı
- Liseye geçiş sınavı birçok kez değişti ancak daha yeni sisteme alışmadan sınav sitemi tekrar değiştirildi. LGS’nin 3 yıllık sayısal analizini okurlarımız için değerlendirir misiniz?
2017 yılının Eylül ayında bir gece ansızın alınan karar ile adı TEOG’dan LGS’ye dönüşen sınavın bu yıl üçüncüsü gerçekleştirildi. Sayın Selçuk sonuçların 16 Temmuz Perşembe günü açıklanacağını ifade etti. Sayın Bakan’ın açıkladığı 2020 yılında sınava giren öğrenci sayısına bakıldığında, sayının 2018 yılına göre 2019 ve 2020 yılında bir önceki Bakan Sayın Yılmaz tarafından ifade edildiği gibi azalmak bir yana artmakta olduğunu göstermektedir. Sayısal artış, eğitim sisteminin merkezine sınavları koyan anlayışın değişmemekte, yenilenmemekte ve çocuklarımızı sınav baskısından kurtarmamakta kararlı olduğunu düşündüren sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Oysa TEOG’dan LGS’ye geçilirken en yetkili ağızlardan azalmaya dair büyük tezler ileri sürülmüştü. Böylece bu tezler de çürümüş oldu. Tezlerin çürümesi bir yana, asıl önemli olan sınavların yarattığı sistemdeki çürümenin durdurulamamış olmasıdır. Sınava girenlerin sayısal artışı aynı zamanda okullar arasındaki eşitsizlik ve farklılıkların yeniden görünür olmasını sağladı.
Başvuran öğrenci sayısı ile 8. sınıfta kayıtlı öğrenci sayısı arasında 16.542 fark bulunmaktadır. İlk başladığı yıl yüzde 10 olan kontenjan ikinci yılda yüzde 11.54’e, üçüncü yılda ise yüzde 12.63’e çıkmış oldu. 2019 yılına göre sınava girenlerin oranı yüzde 43 artarken kontenjan oranında yüzde 52.65 artış olmuştur. Sınava giren öğrenci oranında 3 yılda yüzde 6.66’lık artış gerçekleşti.
- LGS raporlarında notlar nasıl yansıdı?
42 ilde 181 öğrenci 500 tam puan almıştır. Bu iller ve illerin bağlı olduğu bölgeler bilgisi paylaşılmamıştır. Doğru soru çözme oranı 0 ile 1 arasında olan Türkçede yüzde 0.91 (13.400) din kültürü ve ahlak bilgisi yüzde 5.67 (83.460) yabancı dilde yüzde 34.98 (515.000) olduğu grafik okumalarından anlaşılmaktadır. Matematik hariç diğer derslerde kızlar erkeklerden daha başarılıdır. Doğru soru çözme ortalaması matematik ve yabancı dilde yüzde 25’in altında, Türkçede yüzde 50, diğer derslerde yüzde 50’nin üzerindedir. 100-199 puan aralığında olan öğrenci oranı yüzde 7 (103.000), 400-500 puan aralığında yer alan öğrenci oranı yüzde 8 (118.000)’dir.
Ebeveynlerin eğitim düzeyine göre ilkokulu bitiren ebeveynler ile yüksek lisans mezunu ebeveynler arasındaki puan farkı yaklaşık 121 puandır.
- Peki, salgına rağmen sınavlar ısrarla yapıldı. Bu süreci değiştirmek için ne yapmalı?
Sonuç olarak, korona salgını korkusu bile sınava olan bağımlılığı azaltmaya yetmedi. Sınava bağımlı eğitim sisteminin yurttaşlar üzerinde yarattığı çocukların geleceğine yönelik kaygı sınavlara yönelimin çıkış yolu olarak görülmesine neden oluyor. Önlenemeyen ve önüne geçilemeyen böyle bir bağımlılığın çocuk ve gençler üzerinde yarattığı yıpranmışlık, yorgunluk, bezginlik ve yozlaşma çocukların çocukluklarını yaşamamalarına, önce kendine ardından içinde yaşadığı topluma yabancılaşmaya yol açmaktadır. Her geçen yıl kötüleşen ve bozulan bir tablo ile karşılaşıyoruz. Kötü gidişi ve bozulmayı önlemek, durdurmak ve çocuklarımızı içine düştükleri çaresizlikten kurtarmak gerekmektedir. Öğrencilik yaşantısından iş yaşamına kadar insanlarımızı sınav cenderesine alan, fiziksel, biyolojik ve psikolojik anomaliler yaşatan sınav politikaları yerine, insan merkezli, sınavları insanlarımızın gündeminde olabildiğince azaltacak/rahatlatacak politikalara ihtiyaç olduğunu gören anlayış, mevzuat ve uygulama düzenlemeleri zaman kaybetmeden yaşama geçirilmelidir.
*Dosyanın birinci bölümü için tıklayınız