Türkiye bir aydır Bahçeli’nin ne konuştuğunu veya ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyor. TBMM açılışında DEM Parti sıralarını ziyaret edip DEM Parti grubuyla tokalaşması, grup konuşmalarında uzun uzun birinci meclisten söz etmesi, Türkiye’nin güncel sorunlarının birinci meclisteki gibi çok kimlikli çözülmesinden söz etmesi, Sayın Öcalan’a tecrit uygulandığını kabul etmesi, PKK’yi tasfiye etmek şartı ile tecridin kaldırılacağını söylemesi, Öcalan’ı dayatılan şartı kabulü karşılığında meclise davet etmesi toplumda çokça konuşulmasına, tartışılmasına ve yorumlanmasına neden oldu. Herkes Bahçeli’nin Sayın Öcalan’ı meclise davet etmesini konuştu, bu söylemi manşete taşıdı. Oysa Bahçeli’nin manşete çıkan ‘davet’ söyleminin öncesindeki şartları, dayatmaları ve söylemlerine bakılırsa, Kürtlerin hak mücadelesinden bir şey anlamadığı, egemen kibriyle buyruklar yağdırdığı görülecektir. Ama ‘tecrit kaldırılsın’ söylemi tecridin uygulandığı itirafı ve Öcalan’ın meclise davet edilmesiyle Kürtlerin hak mücadelesinin diyalogla çözümünde Öcalan’ın en önemli özne olduğu kabulü Kürtlerden ziyade Türkiye toplumunda tartışılmasına ve toplumun gündemine konulması bakımından önemliydi ve yeni bir aşamaydı.
Bahçeli’nin de kabul etmek zorunda kaldığı gibi Sayın Öcalan Kürtlerin hak mücadelesinin eşitlik, demokratik zeminde ve diyalogla çözümünün en önemli öznesidir. Ancak bu özne itiraf da edildiği üzere hukuki, siyasi ve insani açılardan gayri ahlaki şekilde tecrit edilmektedir.
Bahçeli’nin bu açıklamalarına Türkiye’de başta ana muhalefet partisi olmak üzere hemen herkes bir şeyler söyledi. Muhalefet partileri bir yandan neler olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da temkinli olduklarını ama olası diyalog sürecini destekleyebileceklerini ifade ettiler. DEM Parti olası süreçte bütün öznelerin rollerini oynayacağı ve toplumsal barışa evrilecek bir süreç olması halinde üstüne düşenleri yerine getireceğini ifade etti.
43 aylık haber alamama durumundan sonra aile görüşü yapılan Öcalan, tecridin halen devam ettiği tespitinden sonra devlet mahallesindeki hareketliliğe ‘koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim’ cevabını verdi. PKK de ‘Öcalan’ın geliştirdiği süreci esas alacaklarını’ ifade ettiler. Birkaç marjinal kişilik dışında toplumun genelinin barışa hazır olduğu görüldü.
Şimdiye kadar bir tek AKP ve Erdoğan cenahından Bahçeli’yi onaylamak dışında herhangi bir açıklama yapılmadı. Erdoğan meclisteki grup konuşmalarında olabildiğince konuya değinmedi. Erdoğan’ın olası süreci istemediğinden mi, yoksa iktidar blokunun sözcülüğü Bahçeli’ye verildiğinden mi bilinmez ama Erdoğan’ın şimdiye kadar kendini hissettirecek şekilde konuşmaması olağan bir durum olmadığı gibi siyasi adap ve devlet yönetim teamüllerine de uygun değildir.
Bahçeli’nin kardeşlik söylemleri, tokalaşma ve selamlaşması, birinci meclise atıfta bulunması, Sayın Öcalan’a yönelik tecrit itirafı ve Sayın Öcalan’ın meclise davetlerindeki perde arkasından bağımsız olarak bu açıklamalara hem muhalefetten hem DEM Parti’den hem Öcalan ve onun örgütünden hem de Türkiye muhalefet partilerinden destek çıkmışsa geriye harekete geçmek düşer. O hareketin de ilk olarak Öcalan üzerindeki hukuki, insani ve siyasi tecridin kaldırılmasından başlanması olduğu konusunda herkes hemfikirdir.
Toplum bu yönde adımlar atılmasını beklerken Bahçeli’den Kürt sorunu yoktur açıklaması gelmesi doğrusu bizim açımızdan çok da şaşırtıcı değildi. Bahçeli’nin 28 Ekim’de ‘Kürt sorunu yoktur, asla olmayacaktır’ şeklindeki ifadeleri kafalara bu ne perhiz ne lahana turşusu atasözünü getirdi.
Ülkenin demokrasisinin farklı iklimlere evrilmesine yol açacak taban tabana zıt görünen bu açıklamalar ve tutumlar; Bahçeli’nin ‘kafası mı karışık’ gibi sorulara ve yorumlara neden oldu.
Bahçeli’nin zıt gibi görünen bu açıklamaları aslında bir bütünlük ve Erdoğan’ın ifade etmeye çalıştığı ‘devlet aklı’ tarafından senkronize edilen bir girişimdir. Esasında Ortadoğu’daki gelişmeler bağlamında içerde bir ‘iç cepheyi’ oluşturarak iktidarlarını sürdürmek, ‘iç cepheyi’ oluştururken de Kürtleri birbirleri eliyle, kendi belirledikleri ‘tekçi’ çizgiye çekmek ya da Kürtleri içeride ve dışarıda yalnızlaştırmak istediler. Bahçeli’nin bu çıkışları ‘tekçiliğin’ bekası adına Kürtleri tasfiye etme hamlesiydi. Ancak gerek Türkiye toplumunun barış iklimine olan yaklaşımı, gerekse de Kürt öznelerinin açıklamalara sağduyulu yaklaşımı Bahçeli’nin kimyası daha fazla ‘sözde de’ olsa barış iklimini konuşmaya yetmedi. Gerçek niyetini ‘Kürt sorunu yoktur, olmayacaktır da’ şeklinde ifade etti.
Ancak başta Bahçeli ve ‘devlet aklı’ olmak üzere oluşturulmak istenen algı iklimine bilerek veya bilmeyerek özne olacak herkesin tarihe bakması gerekmektedir. Mustafa Kemal’den Özal’a, Özal’dan Erdoğan süreçlerine kadar samimi olmayan demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik söylemleri ile kalıcı onurlu barışa katkı sunmayan her girişim büyük kırılmalara, yıkımlara neden olmuştur.
Yüzyıllık deneyimlerden ders çıkararak tekçiliğin bekası ve kişisel/örgütsel iktidarlarınızı sürdürmek adına toplumu yeni felaketlere sürüklemeyin. Yüz bir yaşındaki cumhuriyetin demokratikleşmesinde samimi rol alın. Başta Kürtlerin hak mücadelesi olmak üzere ülkenin yaşadığı ve toplumsal barışı zedeleyen bütün sorunları demokratikleşme ile aşılmasının önünü açın. Buna da İmralı’daki hukuksuz, insani olmayan ve politik saiklerle uygulanan tecridi kaldırın, Sayın Öcalan’ın çatışma ve şiddet zemininde bulunan meselenin siyasi ve hukuki zemine oturtulması için koşulları oluşturun ve Öcalan’ın çabasına destek verin. Buna Türkiye toplumu hazır, başta ana muhalefet partisi olmak üzere siyasi partiler hazır, Kürt siyasi hareketleri hazır, Öcalan hazır, Öcalan’ın örgütü hazır.