1963’te Türkçe ve Kürtçe bir piyes yazdım. Ankara’ya gitmişken birkaç nüshasını arkadaşlara vermek için yanımda götürmüştüm. Büyük Millet Meclisi’ne gittim. Orada birçok Doğulu milletvekili yanıma geldiler. Kitaplarımı imzalayıp onlara veriyordum. Bir aralık o zamanlar Tercüman’da yazan Senatör … Hoca da oradan geçerken, Kasım Küfrevi ve Cihat Baban onu davet ettiler. Kasım Küfrevi, Hocaya takıldı.
“Hocam sen gazeteye dini yazılar yazıyorsun ve hemen senin yazılarının altında, üstünde çıplak kadın resimleri basılıyor, bu ne biçim iştir?”
Hoca’nın cevabı şöyle oldu: “Evladım gazetemiz İstanbul şehri gibidir. Bir yanında Hz. Eyüp yatar, diğer yanında Abanoz kerhanesi vardır.”
Gülüştük. Az sonra kitabıma baktı. Baş tarafında Kürtçe “Birîna Reş”, sonunda aynı piyesin Türkçe adı “Kara Yara”yı görünce, “Aaa! Ayol bu ne biçim kitap?” dedi.
Bunun üzerine ben de, “Hocam kitabım da Türkiye gibidir, baş tarafı Kürt, son tarafı Türk’tür” dedim. Hoca güldü ve “Sen çok zekisin, beni kötü yakaladın” dedi.
Bunu niçin yazdım biliyor musunuz? 15 Mayıs 1991 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan iki yazı için. Biri, “Korsika ve Güneydoğu”, diğeri de, “Şimdi yeni moda: Kürtlere yardım” başlıklı yazı için. Söz konusu yazılardan ilki Coşkun Kırca imzalıdır. Diğeri ise imzasızdır. Fakat pis koktuğu için o da ya Coşkun Kırca’nındır ya da Metin Toker’indir. Çünkü ben de Milliyet gazetesini bir camiye benzetirim.
Camide mihrap, minber, cemaat ve şadırvan olduğu gibi hela da vardır. Milliyet’te Coşkun Kırca ve Metin Toker’in köşelerini de helaya benzetirim. Onun için yazı pis kokuyordu dedim.
Adam açık açık Kürtlere yardıma karşı çıkıyor. Diğer yazıda da 200 bin Korsikalıyı 30 milyon Kürtler kıyaslayarak Kürde hiçbir hakkın verilmemesini istiyor Coşkun Kırca. Yani o kadar tutarsızdır ki, bir cümlesini dahi buraya aktarmaya değmez.
* 26 Mayıs 1991