Aylardır dünya gündeminin en tepesine koronavirüs oturdu. Diğerler gündemler alt sıralara düştü. Böyle olması anlaşılırdır. Zira virüs bütün insanlığı tehdit etmektedir. İnsanlığın ortak sorunudur. Hiç ayrım yapmadan her insanı vuracak kapasiteye sahiptir. Dil, etnisite, zengin-fakir demeden bulaşabilmektedir. Yine coğrafi ayrımlar da yapmamaktadır.
Kapitalizm, uygarlıkların en üst düzeydeki gelişmesini yakalamış, uzay keşifleri yapan ve uydular yoluyla dünyayı kontrol etme kapasitesini yakalamış; hemen her şeyi başarmaya muktedir olma iddiasındadır. Ancak gözle görülemeyen minnacık bir virüse teslim olmuş durumdadır. Gücü yetmiyor. Dünya uygarlık sistemi çaresiz ve çökmüştür! Önerdikleri: Sokağa çıkma yasakları, evlerde karantinada kalma, “kendi OHAL”ini ilan etme gibi hemen herkesin geçmiş tecrübelerden bildiği önlemler ötesinde bir şey değildir.
Devletçi uygarlığın tarihi beş bin yıllık diye kodlanır. Kapitalizm onun sonuncusu ve başta bilim-teknik olmak üzere her alanda zirveyi yaşadığı savlanır. Savaş konusunda ise oldukça pervazsızdır. Tarihi süreçte savaşların en yıkıcıları kapitalist zamanda yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Savaşların yıkıcılığı hesaplanmayacak düzeydedir. Kapitalizm, asıl zirveyi savaşta yaşıyor.
Sadece son on yıldır Suriye’deki savaşta yarım milyonun üzerinde insan öldü. Altyapı, insan barınakları yerle yeksan oldu. Çöken bir Suriye vardır. Ölenler, öldürülenler kimler? Emperyalistlerin, sömürgecilerin ve hempalarının umurlarında değildir. Onlar için asıl önemli olan kâr ve hükümranlık olmaktır. Savaş ile bu amaçlarını gerçekleştiriyorlar.
Virüse karşı önlemler almak ve onu mümkün olduğu düzeyde atlatmak önemlidir. Ancak koronavirüsünü yenmek, mücadelenin bittiğini düşünmek gerçekçi değildir. Sorunların oluşum kaynakları doğru belirlenip uygun araçlarla mücadele yürütüp başarılamaz ise, yeni türden sorunlar olarak çıkar.
Toplumsal varlık mikro evren olarak tanımlanabilir. Yani evrenin insan denen varlıkta dile gelmesidir. Her varlıkta olduğu gibi toplumsal varlık parçalara ayrılamaz, o bütündür. Varlığı parçalara bölmek, bitişe doğru götürmektir. Toplumsal sorunlar da kaynağını parçalanmışlıktan alır.
Kuşkusuz her varlık kendi dinamiği içinde değişim, dönüşümü ve yapılanmayı yaşar. Bu durum sorun üretmez; o varlığın var oluş ve yaşam dinamiğidir. Asıl sorun olan dış müdahaleyle onu değişime uğratmaktır.
Toplumsal varlığa son beş bin yıldır sürekli müdahale yapılmakta, doğası parçalanmaktadır. Sınıflaştırılarak adeta toplum lime lime edilmiştir. Özünde sınıf anti-toplumdur. Onun doğasının bozuma uğratılması; sınıf karşıtlaştırılması sonucu sömürü, savaş ve çatışmaların önünün açılmasıdır. Kapitalizm sınıfsallaştırmada zirveyi yaşatmaktadır. Sömürü, baskı, zülüm bu temelde gerçekleşmektedir. Toplum hakikat yitimi yaşadığı için bünyesel güçsüzleşmiş, direnç kaybına uğramış, dolayısıyla virüs karşında da zayıf kılınmıştır. Virüsü çabuk kapmakta, hastalanmakta ve ölebilmektedir.
Yine devletçi uygarlık başta kadın olmak üzere toplumu sınıflara böldü; onlar üzerinde güç biriktirdi. Devlete hakım olan sınıf elinde yoğunlaşan güç çok geçmeden doğaya yöneldi ve savaş açtı. Yani doğa da parça parça bölündü. Ekolojik sorunların temelinde parçalanan doğa üzerinde sürdürülen sömürü ve talandır. Yani başta insan olmak üzere tüm canlıların yaşam alanı, olmazsa olmazı olan dünyamız ağır hastalıklı kılındı. Hastalıklı bünye, hastalık mikrobu üretir. Virüste hastalıklı kılınan dünyamızın üretimidir. Devletçi uygarlık olan kapitalizmin üretimidir korona.
Kapitalizmin üretimi olan ekolojik felaketler, koronavirüs gibi pandemi hastalıkların önüne geçmenin çözümü kapitalizmi aşmaktır. Şu an virüse karşı alınan önlemler gereklidir. Ancak geçici çözümlerdir. Çözüm, toplumu hakikatine taşımak ilk adımdır. Sınıfları ortadan kaldıran; toplumun, bireylerin iradeli ve özgür kılınmasıdır. Kendi içinde bütün kılınacak toplum; doğayı talan etme, sömürmekten imtina eder; doğa da bütünlüklü oluşur ve sağlığına kavuşmaya başlar. Dolaysıyla felaketlerin önüne geçilebilir.
Karantina şartlarında felakete karşı yoğunlaşmak, her insanın temel ihtiyacı olarak algılanırsa çözümler de gelişebilir. Sorunun kaynağı olan devletten çözümü beklemek gerçekçi değildir. Adeta celladından medet ummak gibidir. Devlet fırsatçıdır. Her şeyi lehine değerlendirmek ister. Örneğin infaz indirimi uzun zamandır hükümetin gündemindeydi. Ancak kamuoyu tepkisinden ötürü çıkarılamıyordu. Virüs gündeme oturunca fırsattan istifade hemen harekete geçildi. Gazeteciler, siyasetçiler, sivil toplum çalışanları tasarının dışında tutulmak isteniyor. Asıl özgür kalması gerekenler bu çevrelerdir. Ama hükmedenler dikensiz gül bahçesi istiyor.