Koronavirüsle büyük bir tartışma da başlanmış oldu. Tartışma: küresel kapitalist sistemin doğaya ve topluma yönelik politikasının doğa ve toplum üzerinde yarattığı tahribat ve koronavirüs sonrası geleceğe dair içerikli bir tartışma.
Küresel kapitalist sistemin doğaya, doğanın sağlığına, insana, insanın sağlığına, toplumun sağlığına yönelik yaklaşımı ve insanlığın geleceğine yönelik konumu üzerindeki tartışmalar, değerlendirme ve analizler yeni değil tabii. Yeni olan; ortaya çıkan durumun kapitalist sistemde yarattığı çıkmaz ve bu çıkmazın sistemi hızla bir çöküşe doğru götürüyor olması.
Kapitalist zihniyet ekoloji üzerinde, insan sağlığı üzerinde yol açtığı yıkımı hep normal gösterme politikasından hareket eden bir sistemin zihniyetidir. Tek kutsallığı vardır; o da kârdır, paradır. Kâr için işlemeyeceği, işlemediği hiçbir cinayet, hiçbir yıkım yoktur. Küresel kapitalist şirketlerin ulus devletlerle ortaklaşa yarattıkları ve yönettikleri sistem bugün çaresizliğini ifade ediyor. Ve büyük bir çıkmaz içinde. Çıkmazdan çıkış üzerine hem sistem tarafından hem de sisteme alternatif oluşumlar, hareketler tarafından bir tartışma sürüyor.
Türkiye’de AKP iktidarı koronavirüsten dolayı hastalanan veya yaşamını yitirenleri kamuoyuna yansıtan basın mensuplarını yıldırım hızıyla gözaltına alma, hapse atma yoluna başvurdu, ülkenin güvenliğini ve istikrarını bozmayla itham ederek susturmaya çalıştı. İktidarın başı Tayyip Erdoğan ve iktidar sözcüleri virüsün çıktığı ülkeleri, özellikle Avrupa’yı alaya alma ve yerme yoluna başvurdu, kendilerini başarlı gösterdiler ve bu süreçten kârlı çıkacaklarını, bunun bir fırsat yarattığı imasında bulundular. Doğrusu, virüsün başka ülkelerde bıraktığı yıkımdan dolayı duydukları sevinci gizleyemediler.
İlerleyen günlerde iktidarın virüse karşı hiçbir ciddi tedbirinin olmadığı ortaya çıktı. Halkın karşı karşıya kalacağı ciddi ekonomik ve sağlık alandaki sıkıntılara karşı gerekli tedbirleri alma yerine halkın dini duygularını istismar ederek, sanki bu virüs duayla aşılacakmış gibi bir yaklaşımı halka ve topluma sundular. Bu yaklaşımla toplumu kendi elleriyle tedbirsizliğe ve virüsü hafife almaya yönlendirdiler. Halkın tedbire yönelik bilincini köreltmek, onu virüsün avı durumuna getirmek topluma karşı büyük bir ahlâksızlıktır. İktidar bu ahlâksızlığı en bariz biçimde yaptı ve yapmaya da devam ediyor.
İktidar virüse karşı kamuoyunun ve uluslararası alanın bu kadar hassaslaşacağını tahmin etmedi; ölümleri geçiştirebileceğinin, virüsü kanıksatabileceğinin hesabını yaptı. Topluma ve insanlığa karşı açık davranmadı, dürüst davranmadı ve davranmıyor da. Ama bu hesap tutmadı.
Özetle şunlar belirtilebilir:
1. İktidar virüs üzerinden, virüsün yarattığı ortam üzerinden bir taraftan toplumu kaderciliğe teşvik ederek toplumun tepkisini manipüle etmeye çalışırken diğer taraftan daha baskıcı, daha otoriter bir uygulamayı derinleştirme yönünde hareket ediyor. Bu yönlü bir yönelime şimdiden girmiş bulunuyor. İktidar toplumun ezici çoğunluğunu umursamamayı, sürecin tüm ekonomik maliyetini halka ödetmeyi esas alan bir ekonomik plan ortaya koydu. İktidarın ekonomik tedbir planı halka yönelik bir sömürü ve talan planıdır; zorla, baskıyla bu planı toplum üzerinde icra edecektir.
2. İktidar Kürtlere yönelik savaşı tüm yoğunluğuyla sürdürmek isteyecektir ve sürdürüyor da. Yeni dalga kayyum atamaları bunun açık bir göstergesi. İktidarın hedefi bir taraftan da Suriye/Rojava ve Irak’tır. Buralardaki saldırıları derinleştirmek ve genişletmek için pusuda bekliyor diyebiliriz.
3. Koronavirüse karşı tedbir iki yönlü geliştirilirse sağlıklı sonuçlar ortaya çıkarır: Bir taraftan; sağlık tedbirlerine yönelik gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi hakkında halkı bilinçlendirmek ve sağlıkta da bir özsavunma bilincini geliştirmek gerekliyken, diğer taraftan; iktidarın politikalarını yoğun bir teşhire tabi tutmak, toplumsal bir mücadele ve alternatif inşanın geliştirilmesi esas hedef olmalı. Süreç, bu yönlü bir imkânı bağrında barındırıyor.
5. İktidar bu koşullarda dahi sayın Öcalan üzerinde tecridi sürdürmeye devam ediyor. İktidar Öcalan üzerinde insanlık dışı bir uygulamayı ne kadar içleştirdiğini ve bunu nasıl bir bağımlılığa dönüştürdüğünün bir göstergesi aynı zamanda . Tecride karşı her tepki, her söz ve her eylem doğru olması yanında iktidarın Kürt sorununda da geliştirdiği çıkmaz karşısında da bir çıkış ufkunu da sergiliyor.
6. Devletin-iktidarın cezaevindeki siyasi tutuklu ve hükümlülere yönelik olumsuz yaklaşımı biliniyor. Şimdi durum daha kritik bir hal aldı. Bu kritik halde cezaevlerini sürekli gündemde tutma ve siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ısrarla talep etme yönünde sivil toplum örgütlerinde ve kamuoyunda ortaya çıkan talebin toplumsallaştırılması büyük önem arz ediyor.