Dünyanın koronavirüsle meşguliyeti ile AKP iktidarının koronavirüsle meşguliyeti birbirinden farklı. Koronavirüs salgınının Türkiye’de geliştiğinin ortaya çıkmasından bu yana AKP iktidarının geliştirdiği politika toplumla, toplum sağlığıyla alakalı bir politikadan ziyade – bazen öyle bir görüntü verse de- esas önceliği, temel yönelimi daha farklı bir içerikte. İktidar koronavirüs salgınının yarattığı ortam sayesinde yeni “imkânlar” ve yeni “fırsatların” ayağına geldiğini düşünüyor. Bu temelde bir bakışı kamuoyuna deklare de etti. İktidarın ortaya çıkan “imkânları” ve ortamı nasıl ve ne amaçla değerlendireceği geçen zaman sürecinde önemli oranda netleşti. İktidar devletin olanaklarını halka açma, halkın hizmetine sunma ve halkın mağduriyetini giderme yerine halkın elindeki imkânları halktan nasıl koparacağına, nasıl elde edeceğine dönük bir politikada karar kıldı.
İktidarın IBAN uygulaması toplum üzerinde sömürüyü derinleştirme planıdır, şimdiden birçok kurum çalışanlarından para toplamayı talimatlandırmış bulunuyor. Vermeyen memurun veya çalışanın artık o kurumda, o işyerinde barınması zor, barınsa dahi artık kendini baskı altında hissetmemesi mümkün mü? İktidar bağış toplamayı belediyelere yasakladı. Bu tür girişimleri devlet karşıtlığı, devlet içinde devlet olma olarak tanımlayıp müsaade etmeyeceğini belirtti ve buna girişenleri cezalandırmakla tehdit etti. Yerel yönetimlerin inisiyatifine ve özerkliğine böylelikle ağır darbe vurmuş oldu. Tüm ekonomik kaynakları sarayda ve sarayın işaret ettiği vakıf, şirket ve kurumlarda merkezileştirme artık bir iktidar yasası, bir yeni rejimin yasası olarak icra edilecektir. İktidarın yeni ekonomik dizayn stratejisinin merkezinde halka ağır bir bedel ödetme bulunmaktadır. Zaten halk karşıtı, emekçi karşıtı, yoksul kesim karşıtı bir politikası söz konusuydu, ortaya çıkan virüsü de bir nimet olarak görüp virüsün yarattığı ortamı kullanarak bu politikasını daha da işlevselleştiriyor. İktidar halktan aldığı vergilerle 10 yıldır cihatçıları besliyor, hem de on binlercesini halkın vergileriyle maaşa bağlamış. Bu bağışın da cihatçıların maaşına gitmeyeceği ne malum!
İktidar ekonomik alanı olduğu gibi siyaset alanını ve toplumsal alanı da daha baskıcı, daha otoriter bir biçimde yeniden dizayn etme, baskıcı uygulamaları derinleştirme, tek adam rejimini kurumsallaştırma ve toplum üzerinde hakim kılma yönünde hayli motive olmuş görünüyor.
AKP iktidarının koronavirüsten dolayı oluşan ortamda önüne koyduğu hedeflerinin başında demokratik Kürt siyasetine saldırı geldi. Koronavirüs salgınının Türkiye genelinde yayılmasının başlangıç günlerinde iktidarın ilk icraatı 8 HDP’li belediyeye kayyum atamak ve peşi sıra çok sayıda Kürt siyasetçisine yönelik gözaltına alma ve tutuklama furyası oldu. Salgını önlemeden ziyade salgına karşı halka destek sunan belediyelere kayyum ataması bir taraftan Kürt halkının sağlığıyla oynamanın ifadesi olurken, diğer taraftan Kürt halkının seçimle oluşturduğu iradeyi tasfiye etme yönünde saldırganlıkta sınır tanımazlığını ve koronavirüs koşularında da önceliğinin ne olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Kayyumlar Kürt halkı üzerinde ağır bir tahribat yarattı, yaratıyor. Kayyumların bir gasp ve işgal şebekesi olarak geçen dönem temel icraatları halkın paralarını kendi şahısları ve lüks yaşamları için kullanmak oldu. İktidarın yerel yönetimleri kayyum uygulamalarıyla militaristleştirmesi, kendi bürokrasisine peşkeş çekmesi, alttan üste, üstten alta bir bürokratik düzeni reorganize edip Kürt halkının üstüne çullandırması, Kürt halkının iradesine yönelik vahşi ve ahlâksız bir politikadır.
Kürt siyasetine yönelik saldırı içerikli politikayı Türkiye’de devrimci demokratik kesimlere, insan hakları savunucularına ve demokratik muhalefete yönelik de sürdürmek iktidarın temel önceliklerinden olacaktır. İktidarın yeni infaz yasasında politik tutukluları; düşüncelerini ifade ettikleri için tutuklanan aydınları, akademisyenleri, basın mensuplarını, siyasetçileri infaz yasasının dışında tutması bu temelde bir yaklaşımın sonucudur. Koronavirüsle ortaya çıkan koşulları muhalefete karşı bir baskı aracına dönüştürmeye dört elle sarılan iktidar, salgının yayılmasına karşı ise son derece gevşek davrandı. İktidarın meşguliyeti salgına karşı tedbir almaktan ziyade, nasıl ekonomik çıkar elde ederim, muhalefeti nasıl etkisizleştiririm, halkın taleplerini nasıl boşa çıkarırım üzerine oluyor. Bu konuda hayli yüksek bir yoğunluk içinde hareket ediyor. Var mı ötesi dercesine bir fütursuzlukla icraatlarını sürdürüyor.