Pir Zeynel Kete
Gözle görülmeyen üç yüz nano metre uzunluğundaki bir canlının bütün dünyayı etkisi altına aldığı günlerdeyiz. İnsanlığın çoklu sorunları derinlikli yaşadığı, kavramların ve kuramların yeniden tanımlandığı, davranışların, alışkanlıkların, geleceğe yönelik beklentilerin ve ütopyaların yeniden kurgulandığı bir dönemdeyiz.
Ne geçmişte yaşanan dünya savaşları, ne ekonomik buhranlar, ne uzayın derinlikleri, ne de atom bombası; hiçbiri ama hiçbiri koronavirüs kadar dünyayı etkilememişti. Dünyadaki bütün mekanlara sirayet eden bir durumla karşı karşıyayız, ruhsal ve bedensel olarak etkilenmeyen tek insan kalmadı gibi. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, küresel düzeyde dünya yeniden yapılandırılıyor. Kapitalist güçler kendilerini yeniden konumlandırırken, hakikat ve özgürlük mücadelesi veren güçlerde tarihsel sorumlulukları ile ilgili yeniden düşünmeye zaman buldular, paradiğmalarını zamanın ve mekanın ruhuna uygun olarak zenginleştirdiler.
Toplumsal yaşam korona virüsü üzerinden yeni yaptırımlarla kuşatma altına alındı. Korona pandemisi üzerinden küresel düzeyde bir denetleme, kontrol mekanizması, bireyi daha çok otoriteye bağımlı hale getirdi. Daha da tehlikelisi en muhalif olan kişileri, grupları, organizasyonları, kurumları, korumaya yönelik önlemler konusunda devletlerle aynı dili kullanmaya razı etti.
Devletler vatandaşına “çık” deyince dışarı çıkılıyor,”yat” deyince yatılıyor, hangi yaş grubunun yaşamını nasıl sürdüreceğine, nelerin yenilip içilmesine, kendi hanelerinde birbirlerine karşı nasıl ilişki halinde olacaklarına, birbirlerine nasıl dokunacaklarına, mekanı nasıl kullanacaklarına karar verilmiş durumdadır. Artık hiç kimsenin kendi hanesinde kendine ait bir yaşamı yoktur. Yaşamınızla ilgili, neden? Nasıl? Niçin? Kiminle? Ne zaman? Sorularına verecek cevabımız, bizim öznelliğimizi ifade etmiyor. Soruları soran zihniyet bizim adımıza cevapları da veriyor. Soruyu soran da cevap veren de aynı zihniyet. Devletçi yapılanmalar “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” şeklindeki eril zihniyetlerini, korona günlerinde daha çok kabul ettirdiler. Kainatın aynası olan, binlerce yıldır toplumsallığı inşa eden, yaşamın öznesi olan insan artık nesne haline getirilmeye çalışılıyor.
Bugünlerde duyu organlarımız, hakikatlerinden, varlık gerekçelerinden biraz daha uzaklaştırıldı.”göz göze gelemezsiniz, birbirinizin nefesini hissedemezsiniz, kokunuzu alamazsınız, tadına bakmadan alacaksınız, çok fazla konuşmayınız, dokunamazsınız, birbirinizi kucaklamayınız,”diyerek insanlığın hakikati neredeyse denetim altına alınmış, ayrıca elektronik denetleme ağı ile, birey özne olmaktan çıkıp nesne haline geldi. Belki de hiçbir dönem günümüzdeki kadar insanlık ruhsal ve bedensel olarak kuşatma altına alınmamıştı. İnsanlığın ruhu, duyguları ve bedeni işgal edilmiş durumda. Tekçi ve Nemrudi zihniyetler, insanlığa ait toplumsal değerlerin hepsini istismar ederek, kendi sistemini insan aklının zirvesi, bilim adına oluşturduğu kurumları da bilimin zirvesi olarak kabul ettirmektedir. Bütün bu yaşanmışlık binlerce yıllık, Nehak zihniyetin birey, toplum ve doğa üzerindeki ikrarsız rızalığa dayanmayan ilişki ağının geliştirmesinin sonucudur. Sistem tarafından var edilen bu sonuçlar üzerinden hareket ederek toplum kontrol altına alındı. Denetimsiz, kontrolsüz, yaptırımsız, devletsiz, hukuksuz yaşanmayacağı algısı cümle cana neredeyse kabul ettirilir duruma getirildi.
Yeni inşa edilecek dünya düzeni ve bilgisi de iktidarların ve devletlerin çıkarına, bilgi kuramına, aklına göre yeniden kurgulandı. Devletlerin ve devletleri oluşturan çoklu iktidarların kuracakları sistemin dışında kendi hakikatini görünür kılan, araç gereçlerini oluşturan, meydan kuran, söyleyecek sözü olanlar her zamankinden daha çok “düşman” kabul edildiler. Hazır herkes “Beton kafeslerde” kontrol altında iken, hakikat ve özgürlük yürüyüşünde bulunan bütün rıza toplumuna yönelik yaptırımlar zamana ve mekana uygun olarak yenilendi. Siyaset ve politika toplumun elinde alınarak, daha fazla iktidarcı zihniyetlerin denetimine bırakıldı. Toplum politikadan yoksun bırakılmaya çalışılırken, kendisine yönelik alınacak kararlara da katılım sağlayamadı. Toplumun nasıl yaşayacağına kendisi değil tekçi zihniyetler karar verir duruma gelmiştir. Doğal olarak toplum politika üretemeyince özgürlük alanı daraldı. Özellikle bu koronavirüs sürecinde hukuksal sistem buna göre yeniden dizayn edildi. Devletin otoriter gücü yaşamın her alanında hissettirildi. Toplumsallığını ikrar ve rızalık üzerinden inşa eden, yaşamını bu minvalde devam ettiren, devlet dışı toplumun var ettiği bütün değerlerini, on binlerce yıllık ana kadının kemaletini, bilgeliğinin yok edilmeye çalışıldığı tehlikeli bir durumla karşı karşıyadır.
Korona pandemisinden dolayı bu yaşanmışlıklar, doğanın işleyiş hakikatinin zorunlu bir sonucu değildir. Rıza toplumunun işleyiş hakikatinde böyle bir sonuç olması imkânsızdır. Bütün cümle Can rahim kapısından doğar, doğan her can görünür olmak ister. Her canın doğma, beslenme, barınma ve kendini koruma hakkı vardır. Doğum yasası, doyum yasası ve hakka yürüme yasası evrensel bir Hakikattir. On binlerce yıldır bu ilişki tarzı ikrarlık ve rızalık (holistik ve simbiyotik) ilişkisi üzerinde devam etmekteydi, bu ilişki tarzında baskı, zulüm, katliam, dengenin bozulması söz konusu değildi. Çoklu iktidarların ittifakı ile oluşturulan devlet sistemi rızalık ilişkisi yerine, tahakküm, denetleme ,kontrol altına alma, mülk edinme şeklinde rızasız bir ilişki ağı oluşturdu.
Ölümün bu kadar sıradanlaştığı, matematiksel rakamlarla anlatıldığı, kütle haline getirildiği bir dönemde, cümle canın yaşamı tam bir kabus haline getirilmiştir. Toplumun özgür iradesi hapsedilmekte, dört duvar arasına sıkıştırılmaktadır. Bu kaotik dönemlerde doğaya, topluma ve bireye yönelik özgürlük ve demokrasi söylemlerinde bulunan, küresel düzeyde laboratuvarlarda aşı bulma çalışmalarına giren, bilim adına toplumu denetim altına almak isteyen nehak zihniyetler, toplumsallığı parçalamak isteyen zihniyetlerin ta kendisidir. Samir Amin “Liberal Virüs” adlı kitabında durumu şöyle özetlemiş “sanıyor musunuz ki uçsuz bucaksız bir çölün ortasında tuvalet ihtiyacınızı gördüğünüz zaman kimse sizi görmeyecek. Uydulardan herkes sizi görecek.” İşte böyle küresel düzeyde bir kontrol ve denetleme ağı içinde yaşıyoruz. Siyaset ve politikanın toplumun elinden alındığı, adına çağdaş uygarlık denilen bir tekçi zihniyet ile karşı karşıyayız.
Bütün bu yaşanmışlıklar rıza toplumu süreklerine tarihi sorumluluklar yüklemektedir. Toplumsal yaşam başkasına teslim edilecek bir alan değildir. Zorda ve darda olan bütün sürekler “Medet Ya Xızır” diyerek özgürlük alanını genişletmeliler, Xızır’ın Nuru ile varlık bulmalılar. Bulundukları her mekanda kendilerine kılavuz olacak, yol gösterecek çerağları uyandırmalıdırlar. Küresel denetleme ve baskılara karşı, küresel düzeyde rıza toplumu süreklerinin Cem olması gerekir. Küresel düzeyde rıza toplumu perspektifi dertlere derman hastalara şifa kaynağıdır.
Zaman sahipsiz, mekan rızasız, toplum çaresiz değildir.