Çin’de patlak veren ve hızla küresel bir olaya dönüşen coronavirüs salgını, beraberinde büyük bir krize de yol açtı. Bu kriz dünya çapında ve ekonomik, politik ve sosyolojik açıdan birçok sorunu da ortaya koyuyor. Sağlık sisteminin piyasalaştırılmasının ve özelleştirilmesinin nasıl tehlikeli sonuçları olduğunu, dünyanın mali açıdan en zengin ülkelerinin servetlerinin nasıl göstermelik olduğunu görüyoruz.
Politik açıdan da her geçen gün ezilenleri daha fazla baskı altına alan, yoksul halklara sınırlarını kapatan egemenlerin bir salgın hastalık karşısında nasıl çaresiz ve güçsüz kaldığını, sınır bekçiliklerinin hiçbir işe yaramadığını görüyoruz. Dayanışmanın ve adaletin olmadığı bir toplumun nasıl savunmasız kaldığını görüyoruz.
Bu korku ve çaresizlik ortamında kapitalist sistemin nasıl güçsüz ve sallantıda olduğu da ortaya çıkmış oldu.
Böylesi felaket dönemleri insanlık için, toplumlar için eğitici de olabilir ama.
Para ile sağlığın ve güvenliğin satın alınabileceğine, garanti edilebileceğine inanmış bir toplum, özellikle zenginler ve muktedirler bu ideolojilerini gözden geçirmek zorunda kalıyorlar şimdi.
Salgının yayılışında bireyselliğin biçimlendirdiği bir toplumsal yapının felaketler karşısında ne kadar güçsüz düştüğü de görüldü.
İnsanların ve kurumların üzerinde durduğu zemin hızla kayıyor.
Ölümü bu kadar yakınında hisseden refah toplumları bile kendilerini sorgulamaya başlamış durumda.
En katı iktidarla toplumun sesine daha fazla kulak verir oldu.
Tam da bu dönemde halklar tarafından barış, demokrasi, eşitlik ve adalet ihtiyacı daha fazla gündeme getirilmeli.
Suni gündemlerin ve hamasi söylemlerin iktidar tarafından seslendirilemez olduğu bir dönemdeyiz.
İnsanlar kendilerini ve sevdiklerini korumak zorunda kaldıkları zamanlarda iktidarların nutuklarını dinlemez oluyor.
Şu anda insanların iktidarlardan istedikleri, kendi taleplerinin uygulamaya konulmasıdır.
Bu salgın belki bir devrime değil ama önemli reformlara yol açacak gibi görünüyor.
Bu madalyonun bir yüzü.
Madolyonun diğer yüzünde daha fazla denetim, daha fazla disiplin, daha fazla siyasetsizlik olabilir.
Otoriter yapılar güçlenebilir. Buna işaret eden arkadaşların görüşleri de dikkate alınmalı.
Ben işin umut devşirebilecek tarafına bakmayı seçtim.
Ve böylesi bir dönemde tam bir dayanışmacı parti olan HDP’nin gerek sağlık organizasyonlarında gerekse halkı bilgilendirmede etkin olarak öne çıkabileceğini düşünüyorum. Çok sayıda hekim ve sağlık emekçisini kadroları arasında barındıran HDP’nin sözüne, sesine ve mücadelesine olan ihtiyaç artmış durumda.
Bu konuda en önemli gündem maddelerinden biri de cezaevlerindeki insanların sağlığa erişimi ve can güvenliği olmalıdır.
Bu vesileyle başta sevgili yoldaşım İdris Baluken ve oğlum Umut Welat Karakaş olmak üzere bütün hekimlerin ve sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlarım.
Bu sene salgın nedeniyle Newroz’u kitlesel olarak kutlayamıyoruz.
Ancak halkımız Newroz’u bu sene de sevinç, umut ve kararlılık ile karşılayacaktır.
Bu yazımı Halepçe’nin acı anısına Newroz’un getirdiği umudu ekleyerek bitiriyorum.
Newroz pîroz be.