Nurhak Kılagöz*
Modernite çağında gelişen ulus devletler, kendi amaçlarına uygun bir toplumsal kültür oluşturdular. Ulus denilen topluluklar adına ölmek ve öldürmek kutsal sayılıp, her şey kutsanmış devleti savunmak, ona sahip çıkmak ve buyruklarına itaat etmek için hazırlandı. Bir yandan kendi uyruklarına, ideolojik ve kültürel içselleştirmeyle boyun eğdirirlerken, diğer yandan da diğer toplumları ve ulusları hor görüp, sömürgeleştirerek, parçalayarak üzerlerinde baskı kültürünü sürdürenlerin, bugün dünyanın birçok yerinde ve farklı hallerde yaşanan savaşın, açlığın, susuzluğun, göçlerin, virüs ve hastalıkların en büyük sorumluları olduğunu biliyoruz.
Haftalardır ölümcül sonuçlarıyla dünyanın gündeminde olan ve git gide yaygınlaşan “korona virüs”, ilk olarak Aralık 2019 tarihinde Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkmış, bunca bilim ve tekniğe rağmen ciddiyetle ve şeffaflıkla önlemi alınamayarak, kısa sürede dünyanın birçok bölgesine yayılmış ve insanlığı tehdit eden önemli bir sorun haline gelmiştir.
Bu sorun durumunun hızla yayılıp, önlenmesinin önüne geçmek ve ölümlerin azalması adına hem bilim insanları hem de sağlık bakanlıkları sokağa çıkmayın “evde kalın” önerisinde bulunurken, ülke liderleri ve sorumlu bakanlıkları da hem virüsle mücadele hem de önerinin gerçekleşmesi adına ekonomik kapsamlı önlem paketlerini açıklıyorlar.
Sağolsunlar ülkemizde de iktidar sahipleri, toplumu sağlıklı kılma adına ekonomik paketlerini, yanında kolonya ve dualarla açıkladı. Fakat ne yazık ki paketten, işçinin, emekçinin kapitalizmin mağduru olmuş grupların koşullarını güvenceye alacak herhangi bir önlem çıkmadı. Böylesi can alıcı süreçte, neredeyse insanların aldığı nefesi bile vergiye bağlayanlar, birikimlerini felaketlere karşı değil, bir kez daha sermaye sahiplerine harcayarak “hadi yine iyiyiz” dedirtti.
Halklar adına konuştuğunu iddia edip, dünyaya demokrasi ve hukuk dersleri veren iktidar sahiplerinin, demokrasinin en önemli unsuru olan ekonomiyi ve sorunlarını dile getirerek, çözüm bulacakları vaadiyle iktidar olup, ekonomilerini getirdikleri nokta, toplumun zorunlu ihtiyaçlarıyla alakasız, toplumun tüm kaynaklarını kâr amaçlı dönüştüren, üretimden uzak, toplumu işsiz bırakıp, tam bir erkek akıl ve kadrosuyla, tefeci, tüccar yaklaşımıyla toplumu çok daha büyük bir hastalığa mahkum ettiler. Tüm olanakları militarist bir akılla, silah ve savaşlara ayırdıklarından, bugün toplumun “evde kalma” halini güvenceye altına alamayarak, daha büyük bir kaosun gelişimini de hazırlamış oldular. Evde kalın denilip, iç havayolu taşımacılığına yapılan KDV indirimi gibi adımlarla, salgının yayılmasını nasıl engelleyecekleri de hepimizin merak ettiği konular arasında.
60 yaş üstü bireyleri evde tutmaya çalışıp, virüsün taşıyıcıları olan bireyleri, şantiyelerden, plazalara, sanayilerden, tersanelere kadar çalıştırarak, kâr hırslarının insan sağlığının önünde olduğunu bir kez daha gösterdiler. Aslında bugün hangi güncel sorunu ele alırsak alalım, kapitalizmin insanlığın geleceğini tehdit eden bir canavara dönüştüğünü görüyoruz.
Böylesi bir süreçte, birlik ve beraberlikliğe olan ihtiyacı dile getirip, bu birlik ve beraberliği oluşturan en önemli unsur olan Kürtlerin iradelerini bir kez daha hukuk dışı yöntemlerle hiçe sayıp, HDP’li Batman, Lice, Silvan ve Ergani belediyelerine kayyum atayıp, toplumun kitlesel olarak sokağa çıkmasına sebep olup, insanları gözaltına alıp, sağlıksız koşullarda tutmalarına bakınca, devlette zulmün esas olduğunu bir kez daha gördük. Yeni yargı paketleriyle sağlık ve hijyen koşullarının zayıf olduğu cezaevlerinde, toplumun demokratik geleceği için mücadele edip, bu berbat düzeni değiştirenlerin bu koşullarda dahi, yaşam haklarının hiçe sayılmasındaki hukuksuzluğun, salgından daha büyük bir hastalık hali olduğunu da anladık. Kan-ter içinde geçen yaşamın dışında, sağlıklı, özgür ve demokratik yıllara. Bitmeyen sevgi ve selamlarla.
*Müzisyen