Pero Dündar*
Her kriz ve kaos ortamında kendi krizine çözüm arayan kapitalist düzen ve erkek egemenliği dünyayı etkisi altına alan Covid-19 ile birlikte yine iş başında.
Savaş, kıtlık, salgın, çatışma gibi olağanüstü durumlar bu güçler tarafından adeta bir nimet olarak görülmekte ve işçinin, emekçinin, kadının, doğanın, bir bütünen toplumun aleyhine olan bozuk dünya düzenlerini yeniden sermayedarın, patronun lehine inşa etmek için harekete geçmektedir. Tarihte bunun çokça örneğinin olduğu hepimizin malumudur.
Tüm dünya Covid-19 salgını ile birlikte bu süreçlerden birini yaşarken dönemin ağırlığı ve yakıcılığına en fazla maruz kalan kesimlerin başında kadın ve çocuklar gelmektedir. Var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın düşmanlığı, kadına yönelik şiddet ve katliamların oranlarındaki artış da bunu bir kez daha göstermiştir. Türkiye’nin bu konudaki karinesi ise kapitalist erkek egemen iktidarlara öncülük edecek bir durumda.
Salgın süreci ile birlikte zaten yaşanılan ekonomik kriz daha da derinleşmiş ve krizin faturası işçiye, emekçiye, kadına, çocuğa kesilmiştir. Bir yandan erkek egemen sistem tarafından kamusal alandan dışlanan, ucuz iş gücü olarak görülen, çoğu zaman güvencesiz işlerde çalışan ve pandemi koşulları ile birlikte işsiz kalmış kadınlar, diğer yandan ev içi emeği yok sayılan ev işçisi kadınlar… Ve “evde kal” çağrıları.
Salgının yayılmasını önlemek amacıyla evde kalma zorunluluğunun önemli olduğunun hepimiz farkındayız. Ancak evlerin kadınlar için ne kadar “güvenli” ortamlar olduğu da ortada. Ev içi emeği yok sayılan kadının omuzlarına her zamankinden daha ağır yükler binmiş durumda. Salgının başlaması ile birlikte gelişen davranış bozuklukları ve yaşanılan toplumsal travmaların en büyük yansıması ev içinde kadına yönelik ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddet olarak kendini göstermiştir. Karantina süreci ile birlikte kadına yönelik şiddet yüzde 27.8 artış gösterirken evler kadınlar için güven ortamı değil, şiddet ortamı olmaktan öteye gidemeyecektir yeterli önlemler alınmadığı sürece.
Yine AKP-MHP iktidarının bu süreçte en büyük fırsatçılığından biri salgına karşı mücadele adı altında iki yıl önce hazırlamış oldukları ve içinde her türlü eşitsizliği, adaletsizliği barındıran “infaz yasasını” Meclis’ten geçirmek olmuştur. Bu eşitsiz yasal düzenleme ile birlikte başta kadınlar ve hasta tutsaklar olmak üzere tüm siyasi tutsaklar ölüme terk edilmek istenmiş, kadına yönelik şiddet uygulayanlar, kadınları katledenler, çocuk istismarcıları, mafyalar serbest bırakılmıştır. Her an suç işleme potansiyeline sahip bu kişiler serbest bırakılırken kadının korunmasına ve tekrar aynı şiddete maruz kalmamasına dönük koruyucu ve önleyici tedbirlerin yetersiz olması ile birlikte kadınların can güvenliği tehlikeli bir hal almıştır. Bu durum, bugün yüzlerce kadının, kendilerine karşı suç işleyen bu kişilerin dışarda olmasından kaynaklı tedirgin olmasına neden olmaktadır. Yine her an şiddete maruz kalacağını düşünen kadınların, ağır travmalara maruz kalmasına göz yumulmaktadır.
İktidar, bu dönemde; bir yandan kadınları ev içine hapsetmek isterken, diğer yandan Kürt düşmanlığı üzerinden kadınlara ve kazanımlarına saldırmayı kendine amaç edinmiştir. Pandemi sürecinde HDP’li belediyelere kayyım atayarak halk iradesini gasp etmiş, kadınların en önemli kazanımlarından olan eşbaşkanlık sistemini hedef alarak düşman hukuku politikasındaki ısrarını sürdürmüştür.
Ev içinde erkek şiddetini besleyen iktidar dışarda ise Kürt halkının değerlerine saldırarak, mezarlıklarını tahrip ederek, evlatlarının cenazelerini annelerine kargo aracılığı ile göndererek kadınlar üzerindeki devlet şiddetinin dozunu katmerleştirmiştir.
Kürtler ve kadınlar üzerinden yürütülen düşman hukuku, dış politikada da yürütülmeye devam edilmiştir. Bugün Maxmur kampına yapılan saldırı da, Güney Kürdistan’a yönelik operasyonlar da bu politikalarından bağımsız değildir. Nitekim Maxmur Kampı’na yapılan saldırıda 3 kadın yaşamını yitirmiştir.
Yürütülen kirli savaş konsepti karşısında duracak en büyük güç, kadın örgütlülüğü ve kadın dayanışmasıdır. İktidar bunu çok iyi bildiği için kadın kazanımlarına saldırıyor. Bunu bildiği için kadınları yaşamın her alanında öteleyerek ev içine hapsetmek istiyor. İşte tam da gün, dayanışmayı büyütme ve örgütlü gücümüzü açığa çıkarma günü olmalıdır.
Siyasal ve toplumsal yaşamdaki özne rolümüzden asla taviz vermeyerek,
Doğa talanına karşı ekolojik yaşamı savunarak,
Yardımlaşmanın ve dayanışmanın öncülüğünü yaparak,
Bireyselliğe ve bencilliğe karşı kolektif yaşamı örerek biz kadınlar bu süreçten en örgütlü gücümüzle çıkacağız.
*HDP Mardin Milletvekili