Erdoğan’ın koronavirüsün ekonomide yaratacağı etkilerden korunmak için neler yapılacağıyla ilgili çarşamba günü açıkladığı paketten, sadece patronların kârı ve servetinin korunmasına yönelik tedbirler çıktı. Bu tedbirlerin faturasının yine emekçinin, yoksulun sırtından karşılanacağına şüphe yok elbette! Sermaye dışındaki milyonlarca emekçi içinse “İşten sonra evinize gidip ellerinizi sabunlayın, kolonyalayın” ile “Bol bol dua edin.” nasihati dışında hiçbir şey bulunmadığı gibi, fırsattan istifade, emekçileri daha da güvencesizleştiren “esnek çalışma”yı yaygınlaştıracak düzenlemeler yer aldı pakette.
Türkiye’de koranavirüs olduğunun kabullenilmesiyle birlikte -geç de olsa alınan önlemler çerçevesinde- okullar ve toplu halde bulunulan (ibadethane, kafe, sinema vb.) sosyal faaliyet alanlarının birçoğu kapatıldı. Mecbur kalınmadıkça halkın evden çıkmaması istendi. Israrla “Aman evde oturun(!)” uyarıları yapıldı. Bu uyarılar elbette doğruydu! Ancak Erdoğan’ın açıklamaları ve hükümetin icraatlarına bakınca bu uyarının “çelişkili” olduğu net bir şekilde görüldü. Yani önlem adı altında getirilenlere bakıldığında; kimi önemli durumlar, sermayenin çıkarlarıyla çeliştiği noktada yok sayılıyor; toplumun sağlığından çok sermayenin korunması amaçlanıyordu.
Sermayenin kâr alanları, “üretim, finans ve ticaret” virüs önlemlerinin dışında tutuldu örneğin. Ticaretin kalbi haline gelen ve 500 bini aşan emekçinin çalıştığı AVM’ler, kapatılması zorunlu sosyal alanlar dışında bırakıldı. Finans sektörü sekteye uğramasın diye olsa gerek, 190 bin civarında çalışanın olduğu bankalar, faaliyetini sürdürdü. Sermayenin kârının kaynağı olan ve milyonlarca emekçinin çalıştığı fabrikalar, atölyeler, inşaatlar, madenler vs. de hiçbir şey yokmuş gibi üretime devam edildi.
Bu durumda da sormak elzem oldu: AVM, banka, fabrika, atölye gibi halen faaliyetini sürdüren yerlerde çalışan emekçiler ile yeterli koruyucu donanıma sahip olmayan sağlık emekçileri ve onlarla temas edenler, koranavirüs nedeniyle hastalanır; yaşamını kaybeder ve daha da vahimi, bu durum kitlesel bir hal alırsa, hükümet bunun hesabını nasıl verecek? Her zaman yaptıkları gibi, iş kazası, meslek hastalığı mı diyecekler ya da “kader” diyerek geçiştirecekler mi? Siyasi iktidar ve patronlar “sorumluluğu üzerinden atacak” hangi cevabı verir, bilemem. Ama sermayenin kârına zeval gelmesin diye “ölümün koronadan mı, işsizliğin yaratacağı sefaletten mi geleceği” ikileminde bırakılan emekçiler ve onların yayacağı virüs nedeniyle yaşamını yitirenler olduğunda bunun adı şüphe yok ki “cinayet” olacaktır.
Bugün Newroz! Doğanın yeniden canlandığı, toprağın baharı çağırdığı gün. Aynı zamanda Mezopotamya mitolojisinde, halka eziyet eden zalim Dehak’a karşı Demirci Kawa’nın, Yunan mitolojisinde zalim Zeus’a karşı Prometheus’un verdiği özgürlük mücadelesi sonucunda elde ettiği zaferle simgeleşen ateşin yakıldığı, yani zalimin zulmüne son verildiği gün.
Mitolojideki Dehaklar, Zeuslar bugün de sömürülen, ötekileştirilen insanların teriyle kanıyla beslenmekte; insanlığa olmadık haksızlığı, zulmü yapmakta. O halde Demirci Kawa’nın, Dehak’ın zulmünü bitirdiğini göstermek için yaktığı ateşle Prometheus’un insanlığı aydınlatmak, özgürleştirmek için Zeus’tan çaldığı ateş bugün de canlandırılmalı, yaşatılmalı!
Koronavirüs nedeniyle ertelenen Newroz kutlamalarını HDP’nin işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’la birleştirme kararı, ateşin alevini daha da harlayacak, özgürlük mücadelesini güçlendirecek isabetli bir karardır. Umarız, 1 Mayıs’a kadar koronavirüs tehdidi ortadan kalkar ve pandemiye dönen bu tehlikeli zamanda bile kâr hanelerine zeval gelmesin diye uğraşan Dehaklara, Zeuslara karşı; Demirci Kawalar, Prometheuslar bütün Newrozlarda, 1 Mayıs alanlarında ve her yerde birleşir!