Oya Ersoy*
Bu yıl 25 Kasım Kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü, kadın düşmanı bir rejimin, kadınların sesini kısmak, nefessiz bırakmak üzere tüm aygıtlarını seferber ettiği, buna rağmen kadınların eşitlik ve özgürlükleri için mücadeleden bir adım bile geri atmayacağını bir kez daha gösterdiği gün olarak tarihe geçti.
Günler öncesinde valilik ve kaymakamlık kararlarıyla eylemler yasaklandı, şiddetsiz bir yaşam için sokaklara, meydanlara akan kadınlar polis kalkanlarıyla kuşatıldı, başta İstanbul, Şırnak, Erzurum, Ağrı ve Ankara olmak üzere ülke çapında 300’den fazla kadın saçlarından çekilerek, tekmelenerek, yüzlerine yumruklar atılarak, cinsiyetçi küfürler ve tehditlerle ters kelepçe takılarak gözaltına alındı. İstanbul’da Sinbo direnişçisi Dilbent Türker’in bacağı polisler tarafından kasıtlı olarak kırıldı. Fulya Dağlı linç edilmek istendi. Şırnak’ta barış annesi Nebahat İşçi’nin kolu yerinden çıkarıldı.
Polis işlediği suçların belgelenmesini engellemek için basını ve avukatları da hedef aldı. Hukuk adına ne varsa askıya alındı, Erdoğan’ın Saray rejimine giden yolun basamaklarını tırmanırken çıkarmakla övündüğü o gözaltı yönetmeliği çöpe atıldı. Kadınlara yönelik şiddet, hastane ve gözaltı merkezlerinde de devam etti. Hastanelerde polis eşliğinde doktor muayeneleri yapılmaya çalışıldı, hatta gözaltı aracına girip adli tıp muayenesini savuşturmaya kalkan doktorlar oldu. Uzun süre avukatların karakollara girişi engellendi, ifadelere katılımı zorlaştırıldı, gözaltına alınmakla tehdit edildiler, polisin fiziki şiddetine maruz kaldılar.
25 Kasım’da; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde kadınlara yaşatılanlar, herhangi bir polis şiddeti değildir!
25 Kasım’da tanık olduğumuz polis şiddeti; iki sene önce ABD’de ırkçı, beyaz üstünlükçü, Trump yanlısı polislerin kafasına basarak öldürdükleri George Floyd vakıası ile aynıdır. Açıkça cana kasttır. Doğrudan doğruya kadınları düşman olarak gören, öldürmeye kast eden bir rejimin polisinin şiddetidir. Merkezinde kadınlara “sürtük” diyen, dilini koparmakla tehdit eden AKP genel başkanı Erdoğan’ın olduğu, kadınları şiddete karşı korumakla yükümlü bir mekanizmanın temsilcisi bir polis amirinin, kameraların önünde bir kadın milletvekiline; Ayşe Acar Başaran’a pervasızca “seni çivilerim” diye bağırdığı rejimin fotoğrafının bir parçasıdır.
AKP-MHP iktidarının kurumsallaştırmak istediği rejiminin temeli kadın düşmanlığı üzerinden yükseliyor. Kadınların özgürlüklerinin kısıtlanmaya çalışılması tüm dünyada ve Türkiye’de kurumsallaştırılmaya çalışılıyor. Çünkü kadının hayatının ve bedeninin kontrol edilmeye çalışılması, ücretli ve ücretsiz emeğinin değersizleştirilerek sömürülmesi ve karar alma haklarının, iradelerinin yok sayılması tek adam iktidarlarının sürdürülmesinin garantisidir.
Tek adam iktidarları yalnızca kadın düşmanlığında ortaklaşmıyor, kadınlardan ve kadınların isyanından duydukları korkuda da ortaklar. Çünkü tek adam rejimlerinin, erkek egemenliğinin ve erkek devlet şiddetinin karşısında kadınlar haklarından, hayatlarından eşitlik ve özgürlük mücadelesinden asla vazgeçmiyor. Yoksulluğa, şiddete ve savaşa karşı çıkıyor.
25 Kasım’da kadınlara yaşatılanlar, iktidarın yıllardır OHAL yasaklarına, jandarma-polis barikatlarına, gözaltılara rağmen sokakları terketmeyen kadınlara, kadın hareketinin varlığına tahammülsüzlüğünün geldiği aşamanın göstergesi ve 2023 seçimlerine nasıl bir ortam yaratarak gitmek istediğinin habercisidir.
AKP-MHP, iktidarlarını korumak ve Saray rejimini kurumsallaştırmak için başta kadınlar olmak üzere işçileri, öğrencileri, hekimleri, mühendisleri susturarak; kendileri gibi düşünmeyen herkesi “terörist” ilan ederek, muhalefeti parçalayıp halkları umutsuz bırakarak kazanabileceğini düşünmektedir.
25 Kasım’ın ardından Ankara merkezli 14 ilde “terör operasyonu” olarak ilan ettikleri operasyonla TJA’lı kadınların gözaltına alınması, Diyarbakır’da 22 kadının evlerinin basılması, 50 Kürt kadın hakkında gözaltı kararı çıkarılması bu planın bir parçasıdır.
Biz kadınlar bu oyunu bozarız!
Hayatlarımıza, haklarımıza, eşitlik ve özgürlük mücadelemize kast eden bu rejimden kurtulmanın bizim için yaşamsal olduğunu da, bir araya gelerek, yanyana omuz omuza mücadele ederek birlikte güçlü olduğumuzu da gayet iyi biliyoruz.
Bu rejimi yeneceğiz, eşit ve özgür yaşayacağımız bir ülkeyi kadın hareketinin ilkeleriyle biz kuracağız.
*HDP İstanbul Milletvekili