Üç gün önce 93 yaşına rağmen dinlenmeyi bilmeyen bir barış savaşçısını yitirdik. Bütün hayatını başkalarını savunmakla geçirmiş biri olan Eric Levy, belki ancak şimdi ‘dinlenme’ hakkını kullanabiliyor
Arif Mostarlı
En son 92 yaşındayken tutuklanmıştı. Julian Assange’ı destekleme gösterisinde polislerin arasında sürüklenerek götürülürken yüzünde yine o hınzır ifade ve bitmeyen bir inat…
Eric Levy… Üç gün önce, 21 Temmuz sabahında, dünya, yorulmak nedir bilmeyen bir barış ve özgürlük savaşçısını kaybetti. Bir sosyal medya kullanıcısı “İyi dinlenin efendim” diye yazmış dün; ne kadar haklı. Hiç ama hiç dinlenmemiş birinden söz ediyoruz çünkü.
Adanmış bir hayat
Bir Mısır Yahudisi olan Eric Levy’nin hayatı hep böyleydi ama. Her zaman başkalarını savunmak, ötekiler için yollara düşmek onun kaderi gibiydi. Son olarak Birleşik Krallık İçişleri Bakanı Priti Patel tarafından ABD’ye iadesi onaylanan WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange’a verdiği destekle tanınmasına rağmen, aslında ABD’nin işgal saldırısı sırasında canlı kalkan olarak Irak’a gitmesiyle de biliniyordu. “İyi bir kampanyacı” diyorlar onun için. “Kampanyaların gösterilerin en önemlisi olduğuna her zaman inandım, çünkü gözle görülür şekilde, fiziksel olarak ve doğrudan İngiliz Parlamentosu ile karşı karşıya gelmek, herkese sürekli bir hatırlatmadır” diyordu ve hep öyle yaptı.
2003’teki ‘Canlı Kalkan’ eylemi üzerine sonradan çok şey söylendi. En saygın insan hakları kurumları bile bunun ‘Saddam’ın elini güçlendirmek’ anlamına geldiğini söyleyerek kınadılar onları; “kullanışlı aptallar” oldukları da söylendi ama Levy pek ilgilenmedi bunlarla. “Savaş yasa dışı ve ahlak dışıydı. İşgali durdurmayı başaramadık ama kendimizi tehlikeye atarak dünyaya açık bir mesaj gönderdik” diyecekti sonradan.
Bağdat’ta bir rafineride
Eski bir Körfez Savaşı gazisi Kenneth O’Keefe’in çağrısıyla başlayan Kalkan hareketi, emekli din adamlarından eko-aktivistlere ve büyükannelerden eski diplomatlara ve kuaförlere kadar çok renkli bir bileşime sahipti. Ocak 2003’te, gruba katılanlar arasında tabii ki Levy de vardı. 50 gönüllüden oluşan ilk bir grup, iki katlı otobüslerle Londra’dan çıkıp, Avrupa ve Türkiye üzerinden Irak’a geçerken, sonraki süreçte sayı giderek arttı. Gerilim tırmandığında, Güney Afrika, Avustralya ve Japonya gibi uzak ülkelerden gelenlerle birlikte Bağdat’ta yaklaşık 500 canlı kalkan gönüllüsü vardı. Ancak savaş yaklaştıkça birçok kalkan ayrılmaya karar verdi.
Aslında Saddam o kadar da hoşlanmadı onlardan, onlar da Saddam’ı özel olarak seviyor değillerdi. Irak bürokrasisinin herkese emir vermeye alışmış tavrı nedeniyle kimin nereye yerleşeceği konusunda da sık sık gerginlikler yaşandı. Böylece gönüllülerin bir bölümü savaş başlamadan önce Bağdat’tan ayrıldı. Ama birçoğu gibi Levy oradaydı yine de. Bombardımanların en yoğun günlerinde bir petrol rafinerisindeydi. Levy, “Bazı bombalar rafinerinin yakınına düştü ama hiç korktuğumu hatırlamıyorum” diyordu. 5 Nisan’a doğru Bağdat düştüğünde ise artık yapacak bir şey kalmamıştı.
Irak Savaşı’nın başlamasından on yıl sonra, hareket üzerine bir makale için bir dizi canlı kalkanla röportaj yapıldı. Hiçbiri eyleme katıldığı için pişman değildi. Bombardımanlar süresince Bağdat’ın güneyinde olan Eric Levy, “Yapılması gereken doğru şeydi” diyordu: “Savaş yasa dışı ve ahlaksızdı. İstilayı durdurmayı başaramadık ama kendimizi tehlikeye atarak dünyaya açık bir mesaj gönderdik. Umarım yankılanmaya devam edecek bir mesajdır” diyordu.
Neredeyse bir yüzyıl
Yalnızca Irak savaşı değil; bir Yahudi olduğu halde Levy, Filistin davasının da yanında durdu. Siyonizmin “Tanrı bize bu toprakları verdi” dogmalarını her zaman eleştirdi. “Bugünün ezilen ve sömürülen halkları için savaşmalıyız” diyordu ve Filistinlilerin birçok eylemine katıldı. 2010’da yazdığı bir mektupta, “Dünyanın hiçbir yerinde bir ‘üstün ırk’ devleti olmamalı. Duyduğum en iyi öneri, laik bir devlet, demokratik bir Filistin, çok etnikli demokratik bir ülke” diye yazıyordu.
Levy, mektubunun sonunda, “Son olarak, dindar olmayan ama Yahudi kökenli, çocukluğunu Mısır’da yaşamış biri olarak kişisel deneyimimle bitirmek istiyorum” diyor ve Muhammed Ali’ye atıf yaparak onun “Hiçbir Vietnamlı bana zenci demedi” sözünü hatırlatıyordu. Muhammed Ali’nin sözüne eklediği ise şuydu: “Kesinlikle doğru! Ben de ‘Hiçbir Arap bana pis Yahudi demedi’ diyorum.”
Kendini hiçbir zaman cesur biri olarak tanımlamadı Levy. O, daha çok, gerçekten cesaret gösterenlerin destekleyicisiydi. Assange sorununa da öyle el attı. 93 yaşında tutuklamalar ve baskılar altında geçen hayatını kaybettiğinde ise geride bir barış savaşçısının saygın anısını bıraktı.
Saygı ona ve onun gibi hiç uslanmayanlara!