Deneyimli Kürt siyasetçi Ahmet Türk ile sayılı günlerin kaldığı tarihi seçimi konuştuk: Bu iktidar gidici, artık korkutma politikasının hiçbir etkisi yok
Nezahat Doğan / Pazartesi Söyleşileri
Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda nasıl bir sistemle yönetileceğinin belirleneceği tarihi seçime sayılı günler kaldı. Yeşil Sol Parti, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın anahtar konumu seçim yaklaştıkça daha iyi anlaşıldı. Meclis’e 100 vekil gönderme hedefini açıklayan Yeşil Sol Parti ve Emek ve Özgürlük İttifakı, “Kürt sorununun çözüm yeri meclistir,” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’na cumhurbaşkanlığında desteğini açıkladı. İktidar ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise ayrıştırıcı dilini ve politikasının dozunu daha da artırarak sürdürüyor. Seçim kampanyasının merkezinde Kürtleri düşmanlaştırma yer alıyor. Hem ülke hem de Kürtler açısından seçim kritik bir dönemeç olacak. Türkiye’de yarım asra yaklaşan siyasi deneyimiyle, Kürt siyasetinde yürüttüğü mücadeleyle, aldığı sorumluluklarla ve ödediği bedellerle, tarihsel bir bellek taşıyan Ahmet Türk ile tarihi seçimi, Kürt birliğini, demokratik cumhuriyetin imkanlarını, mralı’da ağır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a ilişkin spekülasyonu ve İmralı duruşunu konuştuk.
- Kürt siyasetinde duayen bir isimsiniz. Kapatılan Kürt partilerini gördünüz. Belediye eşbaşkanlığınız yasaklandı. Zindana atıldınız. Yarım asra yaklaşan siyasal deneyimizle baktığınızda, Türkiye’de Kürt siyaseti nasıl bir değişim ve dönüşüm sürecine doğru gidiyor?
Türkiye’deki demokrasi güçleriyle aydınlarla, devrimcilerle, emekçilerle daha iyi bir diyalog oluşturduk. Bu Türkiye için bir şans; halkların kardeşliği ve değişim dönüşüm için bir şans. 14 Mayıs seçimlerinde inanıyorum ki demokrasi kazanacak
Tam elli yıl oldu siyasete gireli… Birçok siyasi iktidarların çalışmalarını izledik, parlamentoda bulunduk. Demokratik bir siyasetin güçlü bir şekilde Türkiye’ye yerleştiğini söyleyemeyiz. Zaman zaman bazı adımlar atılmış olsa da tüm halkları kucaklayacak siyasi anlayış bir türlü kurulamadı. Her zaman Kürtleri ötekileştiren siyaset anlayışı yürütülüyor. Zaman zaman ara rejimlerde de Kürtler hedef gösterildi ve hedef haline getirildi, hepsini yaşadık. Ama hiçbir zaman hukuksuzluk, adaletsizlik günümüzdeki bu boyutlara ulaşmadı. Hiçbir dönem bugünkü düşmanlaştırıcı dil ve üslup kullanılmadı. Bugün yürütülen siyaset Kürt halkına düşmanlık üzerinden şekillendiriliyor. Aslında biz başından beri halkların ortak demokratik değerlerde buluşmasının mücadelesini verdik. Adalet ve eşitlik için mücadele ettik. Tabi ki kendimizi anlatmakta zaman zaman zorlandık. Çünkü elimizdeki imkânlar yetmiyordu. Ama son dönemlerde Emek ve Özgürlük Bloğu olarak halkların kardeşliğini ve halkların demokratik değerlerde buluşmasını esas alan yaklaşımımızla, Türkiye’deki demokrasi güçleriyle, aydınlarla, devrimcilerle, emekçilerle daha iyi bir diyalog oluşturduk. Bu Türkiye için bir şans; halkların kardeşliği ve değişim dönüşüm için bir şans. 14 Mayıs seçimlerinde inanıyorum ki demokrasi kazanacak. Bizim de bütün amacımız demokratik bir ülke ve demokratik bir gelecektir. Dostlarımızla ve yoldaşlarımızla bunun mücadelesini veriyoruz.
- Bu seçim, baskı rejimine karşı demokrasi güçleri için bir şans, Kürtler için de tarihi bir fırsat diyorsunuz… Biraz açar mısınız? Nasıl bir fırsat?
Önemli bir şans diyoruz çünkü bir sistem değişikliğine; rejim değişikliğine doğru gidileceğine inanıyorum. Demokratik bir gelecek herkesi kucaklar. Demokrasi olmadan Kürt sorununu çözmek mümkün değildir ve Kürtler de özgürleşmeden ülkeye demokrasi gelmez. Şimdi önemli olan adaletin ve eşitliğin olduğu demokratik bir sistemi oluşturmaktır. Demokratik bir sistemde insanlar birbirini daha iyi anlayacak, diyalog ortamı oluşacaktır. Parlamentoda sadece Kürt sorunu değil, bütün sorunların ele alınacağı bir döneme doğru gideceğine inanıyoruz. Bu bize umut veriyor. Elbetteki Türkiye’de zaman zaman bazı sözlerin yerine getirilmediğini de biliyoruz. Ama halkların kardeşliği ve demokratik bir gelecek için ikinci yüzyılda cumhuriyetin demokratikleşmesi konusunda mücadelemiz devam edecek. Yeşil Sol Parti, Emek ve Özgürlük İttifakı parlamentoda bir denge olacak. Elbette ki demokratik adımlara, adalet ve eşitlik için yürütülecek bütün politikalara destek vereceğiz. Ama yarın bu sözleri yerine getirmedikleri takdirde Emek Özgürlük Bloku olarak elbette bunları eleştireceğiz ve karşılarında yer alacağız.
- Vaatlerin yerine getirilmemesi dediniz. Bugün, 2013-2015 çözüm süreci döneminden farklı bir konjonktür var. Kürk sorununun çözüm adresi olarak meclis gösterildi. Burada nasıl bir ilerleme olabilir?
Biz sorunların demokratik siyasetle çözüleceğine inanıyoruz. Demokratik siyasetin güçlü hale gelmesi Kürtler açısından önemli bir adres olacaktır. Ama bugün ülkemizde önemli bir gerçeklik var. Silahları susturmadan, ikna etmeden mesafe almanın çok da kolay olmadığını da biliyoruz.
- İkna etmenin yolu ve adımı nedir?
Tabi ki bunun yolu parlamentoda bu sorunun tartışılması, konuşulması, diyalog ortamının oluşturulmasıdır. Eğer biz bunu sağlayabilirsek inanıyorum ki kısa bir süre sonra herkes silahlara gerek olmadığı inancına varır. Biz böyle düşünüyoruz, halkımız da böyle düşünüyor. Hiçbirimiz sorunun silahlarla çözüleceğine inanmıyoruz. Ama siz bu sorunun çözümü konusunda demokratik bir yöntemle olayı gündeminize getirmezseniz, sorunun çözümü konusunda çaba göstermezseniz elbette ki çözüm bir boşlukta ve havada kalır. Bu da mevcut ve geçmişten gelen sürecin devamı anlamına gelir. Biz şunu söylüyoruz; Kürtler bu ülkede birlikte yaşamayı esas almıştır. Kürtler demokratik bir ülke için devrimci, demokrat, aydın kesimlerle birlikte mücadele veriyor. Bugün listelerimize baktığınızda devrimcilerden, sosyalistlerden, aydınlardan birçok kesim var. Eğer sadece Kürtlerin bir partisi olsaydık, Kürtlerden oluşan listelerle seçimlere girerdik. Ama biz halkların ortak değerler etrafında buluşmasını istiyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyoruz. Türkiye Ortadoğu coğrafyasında demokrasisiyle güçlü olacak; bütün halkların odak merkezi olacak bir ülke olmasını istiyoruz. Zaman zaman eleştiriler geliyor, “Kürt etnisitesi üzerinde siyasi bir parti” diye. Böyle değil. Siz bir halkın dilini, kültürünü, kimliğini, anadilini inkâr ederseniz o insanlar da bu kimliğinin, dilinin özgürleşmesi talebinde bulunacaktır. Aslında milliyetçilik ve ırkçılığa karşı bir set oluşturuyoruz. Bizim fikirlerimiz, düşüncelerimiz bunlar ve bunun mücadelesini veriyoruz.
- Halkların eşit statüde kardeşliği mi esas olan?
Siz bir halkın dilini, kültürünü, kimliğini, anadilini inkâr ederseniz o insanlar da bu kimliğinin, dilinin özgürleşmesi talebinde bulunacaktır. Aslında milliyetçilik ve ırkçılığa karşı bir set oluşturuyoruz. Elbette ki Kürtlerin bir dili, bir kimliği var; yerinden yönetim talebi var.
Şimdi Kürtlerin dilini, kimliğini, kültürünü inkâr eden etnik milliyetçi, ırkçı olmuyor da, Kürtler bu haklarından yoksun olduğu için mi milliyetçi oluyor? Elbette ki Kürtlerin bir dili, bir kimliği var; yerinden yönetim talebi var. Kürtler bunlar konusunda ısrarlı bir şekilde mücadele edecektir ve bu talepleri her zeminde dile getireceklerdir. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. Bu ne bir milliyetçiliktir, ne de düşmanlıktır. Kürtler adalet, eşitlik, hukuk herkes için olmalı diyor.
- Meclis’te Kürt sorununun çözümü konusunda ilerleme ve silahların susması için tarafların bir uzlaşı ve diyalog içerisinde olması önemli dediniz. Meclis’in dinamiğine baktığımızda oradaki milliyetçiliğe karşı nasıl bir yol izlemek gerekir?
Aslında hem siyasi partiler hem halk bazında ikna edilmesi gerekenler var. Elbette bu sorun bir günde çözülemez. Halkı bu konuda aydınlatmak lazım; halkla paylaşmak lazım… Bu projenin Türkiye’nin geleceği için önemli olduğunu, bu ayrıştırmanın, ötekileştirmenin Türkiye’ye zarar verdiğini çok iyi anlatmamız lazım. Yine siyasi partilerle bu diyalogları oluşturarak, hep birlikte toplumu bu sürecin gerçekten önemli olduğuna inandırmak gerekiyor. Ama bazı siyasetçiler milliyetçi, apolitik kesimleri elinde tutmak için Türkiye’nin yararına olan projelere bile karşı çıkıyorlar; birkaç oy için. Bu yanlışı her zaman gündeme getirip, bunun Türkiye’ye pahalıya mal olduğunu anlatmak gerekiyor. Bu kolay değil, bugün Millet İttifakı’nda farklı farklı ideolojilere sahip olan partiler var. Ama sürece ve geleceğe mantıklı, akıllı ve doğru baktığımızda birbirimizi ikna etme şansımız var diye düşünüyorum. Millet İttifakı’na bir kredi veriliyor. İnanıyorum ki, Hem cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olurlar, hem de parlamentoda.
- Millet İttifakı’na nasıl bir kredi veriliyor?
Bizler bu süreçte, cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Kılıçdaroğlu’na açık bir şekilde destek verdiğimizi ilan ettik. Ama şunu da bilmeleri lazım ki, Kürtler artık politize olmuş bir halktır. Kürtler bunu çok iyi tartıyor. Demokrasi, hukuk, adalet adına Kürtleri kucaklayacak bir politika izlemedikleri takdirde Kürtler yarın onlarla da mücadelesini sürdürecektir. Bunun bilinmesi gerekiyor. Yani bu kredinin Türkiye’nin geleceği ve demokratikleşme için, Ortadoğu’da Türkiye’nin güçlü bir ülke olması için doğru kullanılması lazım. Başından beri Kürtleri kucaklayacak bir politika olsaydı, bugün Suriye, Irak meselesi bu boyutlara gelmezdi. Eğer Türkiye Kürtleri kucaklayacak, zor günlerinde yanlarında olacak bir duruşu gösterseydi bugün farklı bir noktada olurdu.
- Bölgesel olarak, dört parçada bir çözüm Türkiye de Kürt sorununun çözümü açısından da önemli ve Kürtlerin ulusal birliği de çok önemli bir yere oturuyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan da özellikle Kürtlerin ulusal birliğine vurgu yaparak ortaklaşmanın sağlanmasının önemine vurgu yapmış ve bütünlük için 82 anlaşmasını göstermişti. Bölgede Kürtlerin bütünlüğü açısından ne görüyorsunuz?
Tabi ki Kürtlerin birliği bizim için önemli. Kürt birliğinin sağlanması, doğru formüllerle sorunun çözümünü kolaylaştırır. Yine Kürt birliğinin sağlanması diğer devletleri Kürt sorununun çözümü konusunda harekete geçirir. Kürt birliğini bunun için önemsiyoruz. Kürtlerin birlik halinde olması Türkiye’nin, beraberinde Suriye, Irak’ın bu sorunu çözme konusunda daha hassas, daha dikkatli davranmasını sağlar. Ama bölük pörçük olan bir şeyde maalesef sorunun çözümü kolay olmuyor. Bu nedenle bu birlik meselesi Kürtler açısından önemlidir. Son dönemlerde de diğer Kürt partileriyle bazı diyaloglar oluşturuluyor. Hatta içlerinden birçok gruplara da adaylıklar verildi. Geçmişteki gibi birbirimizi anlamayacak noktada değiliz; yavaş yavaş birbirimizi anlıyoruz. Ama Ortadoğu hassas bir bölge, orada herkesin kendisine göre bir oyunu ve pazarlığı var. Kürtler de bugün dört ayrı parçada Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta, İran’da yaşıyor. Bu birlik sorunun kolayca çözümünü beraberinde getiriyor. Bu birlik sorunun demokratik yöntemlerle çözümü konusunda bir duyarlılığı ortaya koyuyor. Sayın Öcalan ile ilk görüşmeyi ben yapmıştım; demokratik siyasetin ne kadar önemli olduğunu ifade etti.
- PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ifade ettiği demokratik siyasetin önemi neydi ve bugün ne oldu?
Kürtlerin politize olduğunu, hak ve özgürlükler konusunda taleplerinin açığa çıktığı bir dönemde demokratik siyasetin güçlenmesi gerektiğini ifade etmişti. Bunu demokratik siyasetle sorunun çözüleceğine inancı olarak görmek ve değerlendirmek lazım… Zaten bugün herkes çözüm yolu ve yeri parlamentodur ve demokratik siyasettir diyor. Abdullah Öcalan da Kürtler için önemli bir aktördür, bunu da gözardı etmemek gerekir. Siz demokratik siyasetle sorunun çözümünü esas alırsanız burada herkes bu adıma ve çözüme destek sunar.
- Son günlerde farklı senaryolar tartışmalar var. İmralı ile görüşmeler konusunda. Ne yapılmak isteniyor? Tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabi o konuda bir bilgiye sahip değiliz. Kendileri açıkladı evet İmralı’ya gidildi diye. Hatta Ensarioğlu “her zamanda görüşülüyor” gibi bir ifade de kullandı. Bekir Bozdağ, “bazı ihtiyaçlar oluyor, heyet gitti” şeklinde bir ağız değişikliği yaptı. Ama bu sorunu çözme niyetinin ortaya çıktığı anlamına gelmiyor.
- Ne anlama geliyor? Nasıl bir siyasi okuması var?
İki yıldır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor, seçim geldiği anda heyet gönderiyorsunuz. Buna kim inanacak? Kim yutacak? Kürtler o kadar aptal mıdır ki buna inansın. İki yıldır hakkı ve hukuku olan bir görüşme bile sağlanmıyor.
- Tecrit ağırlaştırılmış, disiplin cezaları var.
İki yıldır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor, seçim geldiği anda heyet gönderiyorsunuz. Kim yutacak? Kürtler o kadar aptal mıdır ki buna inansın. İki yıldır hakkı ve hukuku olan bir görüşme bile sağlanmıyor. Bu ağır tecridi uyguluyorlar. Kürtler bunu görüyor
Bu ağır tecridi uyguluyorlar ve bunun samimi bir yaklaşım olmadığını Kürtler görüyor. Biz bu soruna samimi bir yaklaşımın ortaya çıkmasının önemli olduğunu ve böyle olması gerektiğini ifade ediyoruz. Ama maalesef böyle bir yaklaşım bugüne kadar görülmedi. 7 Haziran seçimleri önemli bir süreçti. Bu sürecin barışçıl bir sürece dönüşmesi konusunda her türlü katkıyı yaptık, bu bize umut ve heyecan verdi. Ama hep “Kürtlerin bir halk olduğunu kabul etmeyenler nasıl çözecek?” diye de düşünüyorduk. Bu da bir gerçek. Bir halk olduğunu kabullenmediğiniz, içselleştirmediğiniz bir şeyi de çözemezsiniz gibi bir düşüncemiz vardı kendi kafamızda. Ama bütün bu olumsuzlukları bir tarafa bırakarak her türlü katkıda bulunduk. Bu işi başlatan iktidar da 7 Haziran seçimlerinde kendi partisine bir puan kazandıracağını tahmin ediyordu ama tam tersi oldu. Orada HDP daha karlı çıktı. Bu da sürecin sonlanmasına neden oldu.
- Seçimlere 6 gün gibi az bir süre kaldı. Toplumda bazı provokasyonlar olabileceğine dair endişeler de var. Ne öngörüyorsunuz?
Evet, provokasyonlarla ilgili endişeleri var insanların. Seçim manipüle ediliyor, bu ayrıştırıcı politika olabildiğince derinleştiriliyor. İnşallah aklıselim öne çıkar ve bu seçim gerçekten halkın iradesinin yansıdığı, halkın iradesine müdahale edilmediği bir seçim olur. Bizim beklentimiz, talebimiz, istediğimiz bu yönde. Bu konuda da biz çok hassasiyet gösteriyoruz.
- Seçim yaklaşırken çok sertleşmiş bir dil var. HDP yine hedefte, baskılar ve tutuklamalar var. Bu kutuplaştırma, ayrıştırma ve hedef gösterme Alevilere karşı da aynı şekilde. Din de araçsallaştırılıyor. Siz bu dili ve keskinliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu iktidarın elinde bir tek ırkçı ve milliyetçi kesim ile apolitik kesim kalmış. Bu apolitik kesimi tekelinde tutmak için, “Aman tehlikeler karşımızda, Kandil bizim için tehlike, muhalefet Kandil’le işbirliği yapıyor, Aleviler İslamiyet’e karşı bir duruş gösteriyor,” şeklinde her türlü manipülasyonu yapıyorlar. Türkiye’de gerçekten dünyadaki gelişmeleri, değişimleri çok görmeyen ve ilgilenmeyen bir apolitik kesim var, işte bu kesimi elinde tutmaya çalışıyor. Ama bana göre o zehirli dil kendisine zarar veriyor. O dili gittikçe sertleştirdiğinde, toplum “yapma yeter artık bu kadarı da fazla” demeye başladı. Bu aleyhine bir durum ama herhalde etrafında hiç kimse ona “bu dil bize zarar verecek” diyemiyor ya da ikna edecek ve sözlerini dinletecek kimse olmadığı için bu dil devam ediyor. Bu dilin kendisine faydası yok.
- Bu dil ve politika toplumsal ne tür sonuçlar doğurabilir?
Başından beri seçimlere giderken bazı provokasyonların geliştirilebileceği endişesini taşıyoruz. Umut ediyoruz öyle bir şey olmaz. Özellikle de Kürtleri korkutmaya, ürkütmeye yönelik de bir baskı oluşturdu. Partimiz, aydınlar, sanatçılar, gazeteciler üzerinde gözaltı ve tutuklamalarla yoğun bir baskı oluşturdu. Bir yerde halkı ürkütmeye; bakın biz sizi izliyoruz, görüyoruz, ne yaptığınızı biliyoruz mesajını vermeye çalışıyorlar. Bunun hiçbir faydası olmaz. Onlar bunu yaptığı müddetçe Kürtler, demokratlar, aydınlar, sosyalistler daha da bileniyor. Çünkü artık korku duvarları çökmüştür. Korku duvarları kalmadı artık kaybedecek bir şey de kalmadı. Yavaş yavaş bu iktidarın gidici olduğunu gördükleri için bugün korkutma politikalarının halk üzerinde bir etkisi olmayacaktır.
- Kılıçdaroğlu’nun siyasetini nasıl görüyorsunuz? Millet İttifakı ilk beyannamesini açıkladığında içinde Kürt sözcüğü bile geçmiyordu. Daha sonra “Kürt sorunu mecliste çözülür,” söylemi geldi. Bu değişimi nasıl görüyorsunuz?
Birincisi, birçok partinin bir araya geldiği Millet İttifakı’nın o döneminde çok radikal bir şeyi belki gündeme getirememişlerdir. İkincisi de Kürt sorununu çok fazla önemsemedikleri de düşünülebilir. İkisi de ortada bir durum. Daha sonraki dönemdeki icraatları, pratikleri neyi getirecek biz ona göre değerlendirmeleri yapacağız. Bir mitingde şunu söyledim; “Kürt halkı politizedir, artık kimse Kürtleri kandıramaz”. Gerçekten izleyeceğiz ve göreceğiz. Biz iyinin, doğrunun, adaletin, hukukun yanında olacağız; ona destek vereceğiz. Ama adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı da her zaman tepkimizi göstereceğiz ve bu konuda uyarılarımızı yapacağız.
- Ahmet Türk’ün derdi nedir?
Yıllardan beri bizim derdimiz bu ülkede adaletin, eşitliğin sağlandığı; halkların ortak demokratik değerlerde buluştuğu, herkesin birbirini sevdiği, saygı gösterdiği, bir düzenin oluşmasıdır. Yıllardan beri siyasetteyim. Kürt arkadaşlarım kadar, samimi olduğum, birbirimizi sevdiğimiz, görüştüğüm konuştuğum Türk arkadaşlarım var. Bu toplumsal ayrışmanın önüne geçecek bir siyasetin gelişmesi ve oluşması için dua edip, bunu isteyeceğiz. Benim istediğim budur. Herkesin birbirbirini dost gördüğü, kucaklaştığı bir toplumun yaratılmasıdır. Halklarımızın gerçekten huzur ve refah içinde yaşamasıdır. Benim derdim budur.