Surlara poster asmaya* kadar hayal gücünü çalıştıran, kendi seçim çalışmalarını devletin tüm imkânlarını kullanarak yürüten AKP-MHP bloku, seçim takviminde son yirmi güne girdiğimizden beri yargı ve güvenlik aygıtını iyiden iyiye devreye sokmaya başladı
Selin Nakıpoğlu
25 Nisan sabahının ilk saatlerinde Diyarbakır merkezli yirmi bir ilde Yeşil Sol Parti’nin seçim kampanyalarına katılan gazeteciler, avukatlar, sanatçılar ve eşbaşkan yardımcısı, MYK üyesi gözaltına alındı.
Gözaltına alınan kişi sayısı bugün itibariyle 128 ancak hakkında yakalama kararı çıkarılan 200’den fazla insan olduğu biliniyor.
Ne tesadüf ki, gözaltına alınanların hepsi seçim kampanyasını yürüten ekibin içinde. Çünkü 18 gün sonra seçim var ve Cumhur İttifakı tarafında işler iyi gitmiyor. Esas korku Yeşil Sol Parti’ye verilecek oylar çünkü AKP-MHP bloku, iktidarlarına son verecek en temel gücün Emek ve Özgürlük İttifakı’na verilecek oylar olduğunu biliyor.
Muktedirin kazanabilmesi için ilk yapması gereken şey ittifakın en büyük partisi olan Yeşil Sol Parti’yi olabildiğince devre dışı bırakmak. Gaye, 14 Mayıs seçimlerini âdil ve eşit bir ortamda yaptırmamak. O yüzden seçime yani halkın iradesine yönelik baskılar her geçen gün artıyor. Örneğin, gözaltına alınan yirmi dört avukat seçim günü ve gecesi sandık güvenliği hususunda görev almasın diye devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.
25 Nisan’da Diyarbakır Barosu saldırıları kınayan bir açıklama yaptı. ‘Meslektaşlarımızla ilgili sürecin takipçisiyiz’ başlıklı açıklamada; yakalama ve gözaltı işlemlerindeki usulsüzlükleri kaleme alarak, adil yargılanma hakkı çerçevesinde tüm hakların ivedi olarak sağlanması çağrısında bulundu. Ne yazık ki bu çağrıya kulak veren sadece 33 baro oldu. Örneğin, üye sayısı 60 bini bulan İstanbul Barosu bu metni imzalamadı. Yönetim kurulu olarak bir açıklama da yapmadı. Tıpkı Muğla Barosu gibi. Sahi, bu hukuksuzluk ve zorbalık umurunuzda değil mi? Yoksa işine gelince mi adalet?
Başta mensubu olduğum İstanbul Barosu olmak üzere başlarını kuma gömen tüm baroları protesto ediyorum. Hepimizin malumu olduğu üzere bütün bunlar daha önce başlamış bir sürecin parçası. HDP’nin kapatılması talebiyle AYM’de açılan dava ile başlayan anti demokratik süreç, Yeşil Sol Parti’nin seçim stantlarının polis kuşatması altına alınmasına kadar ilerledi. Ve bu olağanüstü koşullarda seçime doğru koşar adım gidiyoruz.
Surlara poster asmaya* kadar hayal gücünü çalıştıran, kendi seçim çalışmalarını devletin tüm imkânlarını kullanarak yürüten AKP-MHP bloku, seçim takviminde son yirmi güne girdiğimizden beri yargı ve güvenlik aygıtını iyiden iyiye devreye sokmaya başladı. Seçime doğru giden ve hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olduğu bir ülkede; en kritik bakanlıklar olan İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı’nın tarafsız olarak iş ve işlemler yapması gerekmekteyken gelin görün ki bizde durum tam aksi. Seçim güvenliğindeki en mühim bakanlıklardan olan İçişleri Bakanı, aynı zamanda milletvekili adayı ve partili cumhurbaşkanının kampanyasını yürütüyor.
Böylesine adaletten uzak bir seçim kampanyası örülürken iki gün içinde yine ve yeniden anla-şıldı ki, AKP-MHP bloku 14 Mayıs’a kadar tüm tuşlara basacak. Korkuyu bilerek büyütüyorlar. Muhalefeti sıkıştıracak taktiklere başvuracakları da aşikâr. Seçimi kazanmak için her türlü yola başvurabileceklerine dair 25 Nisan’daki çarpıcı örnek varken, Millet İttifakı’nın bu saldırılara tepkisiz kalmayacağına inanıyorum. Halkın iradesine yönelik saldırılara karşı kendi gücümüze inanarak hep birlikte karşı durmaktan başka çaremiz yok.
AKP-MHP blokundan kurtulma konusunda herkes aynı samimiyete sahip ise, bu oyunları birlikte boşa çıkarmalıyız. Çünkü bu saldırılar tek adam yönetimine karşı olan, hatta Cumhur İttifakı içinde olmayan bütün partilere ve halka yönelik olarak yapılıyor. Saldırıların, seçim sürecini provoke etme amaçlı girişimlerin başlıklarından biri olarak devreye sokulduğu açık.
AKP-MHP bloku, başta Yeşil Sol Parti’ye, sivil toplum örgütlerine, toplumsal dinamiklere ve muhalefete saldırmaya devam edecektir. Çünkü tarihinin en büyük seçim yenilgisinin arefesinde.
Baskıların, hukuka aykırı işlemlerin tepemizde dolaştığı bir iklimde önümüzde iki seçenek var: Bu zihniyetin devamından yana mıyız? Yoksa karanlığın içinden çıkabileceğimiz bir düzleme geçmek mümkün mü?
Mümkün.
Demokrasinin, huzurun, barışın, özgürlüğün, baharın gelişini engelleyemeyecekler.
* https://bianet.org/bianet/siyaset/277539-surlar-a-asilan-erdogan-posterinin-gercek- ol-dugu-teyitlendi